29 Eki 2016

29 Ekim CUMHURİYET Bayramı

Cumhuriyet bayramı

Cumhuriyet bayramı nın 93.yılını kutladığımız bugün yazımda sadece Ulu Önder Atatürk ün sözlerine yer vereceğim. Bugün ülke olarak geldiğimiz nokta çok gurur verici olmasa da eminim yeni nesil bu ülkeyi aydınlığa çıkaracaktır. 

Atatürk "Cumhuriyet, düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister" der. 

Ve der ki; "Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı var olmalarının yegane koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır."

Atatürk'ten nefret eden eden kadınlara da bir hatırlatma; "Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir." M.Kemal ATATÜRK

Bugün bu topraklarda özgürce nefes alabiliyorsanız, devlet yöneticilerinizi kadın olmanıza rağmen seçme hakkınız varsa unutmayın ki bunda cumhuriyetin getirdiği yeniliklerin katkısı çok büyük. Yani Mustafa Kemal ATATÜRK e çok şey borçlusunuz. Daha da fazlası bu toprakların her parçasına kanını akıtan şehitlere borçlusunuz.

Yenilikleri unutanlara hatırlatalım;

Cumhuriyetin Getirdiği Siyasal Yenilikler
·         Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
·         Cumhuriyetin İlan edilmesi (29 Ekim 1923)
·         Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

Cumhuriyetin Getirdiği Toplumsal Yenilikler
·         Kadınlara eşit haklar verilmesi (1926-1934)
·         Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
·         Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
·         Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)
·         Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
·         Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü (1925-1931)

Cumhuriyetin Getirdiği Hukuki Yenilikler
·         Mecellenin kaldırılması (1924-1937)
·         Türk Medeni Kanunu çıkarılması ve Laikliğin getirilmesi (1924-1937)

Cumhuriyetin Getirdiği Eğitim ve Kültürel Yenilikler
·         Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
·         Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
·         Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)
·         Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
·         Güzel sanatlarda yenilikler

Cumhuriyetin Getirdiği Ekonomik Yenilikler
·         Aşârın kaldırılması
·         Çiftçinin özendirilmesi
·         Örnek çiftliklerin kurulması
·         Sanayiyi Teşvik Kanunu
·         I. ve II. Kalkınma Planlarının (1933-1937) uygulamaya konulması
·         Soyadı Kanunu 24 Kasım 1934

 Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Cumhuriyetimizin  93.yılı kutlu olsun.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE 

devamı »

27 Eki 2016

Ela'dan Mesaj Var


Çocuk istismarına ve pedofiliye karşı küçük çocuklarla nasıl konuşurum demeyin. Siz elinizden geldiğince anlatın emin olun fazlasıyla anlıyorlar. Ela ile bunları hep konuştuk hatta abisi de okulda öğrendiği uyarıları sürekli Ela ile paylaştı. Kötü dokunuşları bana gelip saydığında şok olmuştum. 
Ve tekrar anladım ki çocukları birey olarak kabul etmek zorundayız.

Youtube yüklediğim videoda Ela'dan güzel mesajlar var ;)
Sevgiler,




İnstagram; @gulsahonen
Youtube: Gülşah ÖNEN
Snapchat: gulsahonen
devamı »

Bugün Seni MUTLU Eden 3 Şey

martin seligman, pozitif psikoloji

Geçen gün facebook hesabıma Yağız ve Ela'nın videosunu ekledim. Bu konuda çok soru soran arkadaşlarım oldu. Tek tek cevapladım birde buradan yazayım.

Martin Seligman özellikle pozitif psikolojide ünlü bir psikolog. Kitaplarını henüz okuyamadım ama youtube üzerinden bir kaç videosunu izledim. Martin Seligman; insanlar gün içerisinde canlarını sıkan şeylere öyle çok adapte olurlar ki mutlu oldukları olayları, durumları fark edemezler der. Ve mutluluk sebeplerimizi unutmamak için; her akşam yatmadan önce kendi kendinize "bugün seni mutlu eden 3 şeyi söyle/yaz" diyerek uygulama yapmamızı önerir. Pozitif psikoloji üzerine söylenen her önerinin önünde saygıyla eğilirim :)

Bende bunu öğrendiğim günden itibaren telefonuma alarm kurdum. Öyle 1 - 2 akşam değil her akşam saat 9 olduğu anda ekranıma "bugün seni mutlu eden 3 şey" uyarısı geliyor. Çocuklar bile buna alıştı. Eğer evdeysek zor gelmezse oturup yazıyoruz ya da hemen ayak üstü hadi sayalım diyerek o gün bizi mutlu eden 3 şeyi sıralıyoruz.

3 az bir sayı gibi değil mi? Maalesef bu uygulamaya ilk başladığımızda resmen aklımıza sayacak 3 tane mutlu olduğumuz an gelmedi bile. Nasıl yani diyerek kendimizi bayağı bir zorladık. Hatta Yağız ilk 2 gün "ben mutlu olduğum anları hatırlayamadım o yüzden mutsuz olduğum şeyleri yazdım" diyerek elime bir defter sayfası tutturdu. Mutsuz olduğu ne varsa yazmışta yazmış :)

Olmaz dedim mutlu olduğumuz anlar da mutlaka vardır. İlk bir haftadan sonra alıştık şimdi hemen mutlu olduğumuz 3 şeyi yazabiliyoruz. Yağız bu konuda şöyle bir yorum yaptı; gün içerisinde akşam bana soracağın bu soruyu hatırlıyorum ve o gün beni mutlu eden şeyleri not alıyorum. Ya da aklıma kazıyorum gibi bir cümle kurdu.

Aslında Yağız'ın yaptığını bende yapıyorum. İsterseniz sizlerde yapabilirsiniz. Siz neye odaklanırsanız beyin size onu hatırlatıyor. Düşünün 10 yaşındaki çocuk bile gün içerisinde mutlu olduğu anları zor hatırlıyordu. İlk gece yazdığı maddeleri görünce anladım ki çocuk bile olsa bu bir düşünme biçimi daha küçüklükten beyine yerleşiyor. Bunu uzmanlar daha iyi yorumlar ama ben diyorum ki; mutsuz olduğumuz anlara odaklanmak tamamen yaşam biçimimiz ve kendi tercihimiz. Ve bunu farkında olmadan yapıyoruz.

Bugün Yağız gün içerisinde mutlu olabildiği 3 şeyi bile not edebiliyor ya da hatırlıyorsa kafasına az da olsa mutlu olabileceği şeyleri not ediyor demek ki :)

Birde şöyle bir durum var; Yağız ve ben mutlu olduğumuz anları hatırlamakta zorlanırken Ela çat çat bütün gününü saydı. Küçükken ne kadar masum olunuyor en basit örneği bu oldu sanırım. Büyüdükçe daha çok mutsuz olma sebepleri buluyoruz kendimize. Yağız istediği bir şeyi almadığımız için mutsuz olurken Ela'nın böyle bir şey aklına bile gelmiyor. Çünkü küçükken ufacık şeylerden mutlu olabiliyor insan ama büyüdükçe işin rengi değişiyor.

Dediğim gibi bunun uzmanca yorumunu bilmem ama annece yorumu; ben uygulamayı çok sevdim mutsuz olduğumuz anlardan çok mutlu olduğumuz anlara adapte olmamızı sağladı.
Sadece çocuklara değil etrafımızda ki tüm bireylere sorabiliriz. Sorun bakalım bugün kaç yaşanmışa mutlu olabilmişler.

Peki dün seni mutlu eden 3 şey ne? ;)

Sevgiler,

Çocukların videosunu da izleyebilirsiniz ;)



devamı »

22 Eki 2016

PEDOFİLİ

Çocuk istismarı

Daha önce yazmıştım (TIK TIK ) maalesef yine yazıyorum. Çocuklarınızı cinsel istismara karşı koruyun. Pedofili nedir iyice araştırın.

3,5 yaşındaki çocuğa koca adamın neler yaptığını buraya yazmayacağım. Haberlerde, sosyal medyada mutlaka denk gelmişsinizdir. Adam 10 yıldır çocuklara karşı bir şey hissettiğini açıklamış. Yani adam 10 yıldır o mahallede pimi çekilmiş bomba gibi dolanıyormuş ve kimse fark etmemiş. 3,5 yaşındaki çocuğun ablası bu adamın daha önce kendisine öpücük karşılığı şeker verdiğini söylemiş.

Yine daha önce yazdığım konuya dönüyorum.
Kimse kimsenin çocuğuna şeker vermesin arkadaş.
Git bi amcan, teyzen öpsün diye çocukları başkalarının kucaklarına yönlendirmekten artık vazgeçin.

Nedir bu PEDOFİLİ?
Yetişkin birinin ergenlik öncesi 3 -11 yaş arası çocuklara cinsel arzu ve istek duyması anlamına gelir. Halk arasında sübyancı da denir. Fiziksel özellik ayırt etmezler daha çok ailesinin titizlenmediği, her an üzerinde anne baba eli olmayan çocukları tercih ederler. Bu insanlar kendilerini hasta olarak kabul etmezler ve tedaviyi reddederler.

Bu insanları toplum içinde ayırmak çok zordur. İçe kapanık, ailesi ile sıcak ilişki kuramayan insanlar olarak tanımı var ama bunu da herkes fark edemeyebilir. Bu yüzden herkese sapık gözüyle bakmak yerine çocuklarımıza HAYIR demeyi öğretmeliyiz. Ne acıdır ki çocuklar en çok yakınları tarafından cinsel istismara maruz kalıyormuş. Bu demektir ki evimize giren çıkana da çok dikkat etmeliyiz.

Çoğunlukla internetten korkuyoruz ama kapı önündeki çocukları bile koruyamaz durumdayız. Haberleri izledikçe bu ülkede yaşayan tüm çocukların gelecekleri için korkar oldum.

Bugün hala evladını döverek hastanelik eden ebeveynler var. Böyle bir şiddetle büyüyen bir çocuk ileride başkalarına zarar vermeyi yanlış bir şey olarak görmeyecektir. Haberlere çıkan o pislik herif babasından işkence gördüğünden falan bahsetti. Ve biliyor musunuz pedofili olma eğilimi anne karnında başlıyormuş. Annenin yetersiz beslenmesi ve hamileliğinde ki stresin bile etkisi varmış.

Daha ne diyeyim bilmiyorum. Haberlerde izleyip oturup ağlıyoruz. Yarın bizlerin başına gelmeyeceğinin garantisi yok. Yinede altını özellikle çizdiğim en önemli nokta; çocuklarla olan iletişimimize çok dikkat etmeliyiz. Yorgunluk, koşturma bahaneleri ile çocuklarla iletişimi aksatmaktan kaçınmalıyız. Çocuklara "bizlerle her şeyi konuşabilmelisiniz" mesajını özenle vermeliyiz. Bazen dinlemeden çocuklara karşı sesimiz yükseliyor ne büyük hatalar yaptığımızı maalesef şimdi anlamıyoruz. Bilmeden, istemeden çocukları kendimizden korkuyla uzaklaştırıyoruz.

Ne biz eski zamandayız, ne sokaklar güvenilir, ne insanlar merhametli maalesef şuan üzerinde nefes aldığımız topraklarda binlere cani insan var. Bir çok insan görünümlü yaratığın pedofili veya katil olma eğilimi var.

İyice paranoyak olduk. Parkta bile uzun süre bankta oturan bir adam görünce tedirgin oluyorum. Acaba çocuklardan birini mi takip ediyor diyerek aklım ona kayıyor. Aklımızı oynatmadan çocuk büyütürsek ne mutlu bize. Bu şartlar altında ben gerçekten artık kardeş şart falan diyemiyorum. Büyüdükçe çocukları takip etmesi, sahip çıkması zorlaşıyor. Herkes imkanı dahilinde çocuk yapsın yeter.

Ve unutmadan gerçekten çocuklar herkese kendini sevdirmek zorunda değil, bizlerde her önümüze gelen çocuğu sevmek, dokunmak, öpmek zorunda değiliz. Mümkünse böyle bir zamanda kimse kimsenin çocuğuna DOKUNMASIN.

Sevgiler,






devamı »

20 Eki 2016

Uyku Eğitimi FİNAL (sezon finali)

uyku eğitimi verebilmek
Bende ki artist yoruma bakın bi :))

Başlığa final yazdım ama içimden de çok sevinme de sezon finali olmasın diye kendimle dalga geçtim :)

Yukarıda ki girişi yazıp bu taslağı öylece bırakmışım sezon finali olduğu içime doğmuş demek ki :))

UYKU üzerine BİR SÜRÜ yazı yazmışım. Ve en son Uyku Eğitimi VEREMEMEK diye bir yazı yazarak pes etmişim :)

Ve bu yazı ile kapanışı yapıyorum. Bir daha uyku eğitimini anarsam gelin beni dövün :)

Bu taslağı böylece bıraktım çünkü okula başlayan Ela ilk hafta okuldan geldiği gibi kendisine hiç yakışmayacak şekilde koltukta, yerde uyuyakalıyordu. En az bir saat şaşkınlık içinde olayı idrak etmeye çalışırken kabul edeyim uyuyan Ela fotoğraflarıyla sosyal ağlarda da sevinç nidaları attım. Demek ki ilacımız kreşmiş uyku sorunu çözüldü diye bayağı eğlenmiştim. Tabii kısa sürdü.

Kreş koşturmasına alışan Ela eski düzenine geri döndü. Öğlen okulda ya hiç uyumuyor ya da çok az uyuyor akşamda zorla yatırıyoruz oda kendi odasına değil bizim odaya. Gece hele bir kucaklayıp yatağına götür anında ortalığı inletiyor. Evlenene kadar aramızda yatabilir artık hiç sorun değil. Ailecek biz neleri kabullenmedik buna mı itiraz edeceğiz? :))

Bu kadar uykusuzluk huysuzluk yapmasına sebep olmuyor mu diyenler var. Önceden uykusuz olduğunu bile anlamazdık yani cin gibiydi huysuzlukta yapmazdı. Kreşe başladığından beri uykusuzluğunu her zerremiz de hissediyoruz sağ olsun günün tüm yorgunluğunu bizi delirterek atıyor. Yani şu sıra huysuzun önde gideni oldu.

Kısaca uyku eğitiminde kreşlerin açıldığı tarihte kısa bir sezon finali vermişiz bunu artık anlamış olduk. Normale döndü çocuğum zaten sağda solda uyuyakalan Ela'ya hiç alışamamıştık (zamanla alışırdık halbuki)  böyle daha iyi alışmışız bir kere ;)

Yok valla isyan falan etmiyorum. Uykusuzum naraları da atmıyorum. Çünkü vücut belli bir süre sonra uykusuzluğa daha doğrusu az uykuya alışıyor. Tek kötü yanı; eskiden hiç hasta olmazdım şimdi vücut direncim çok düşük anında hasta olabiliyorum. Gıda takviyesi ile bunu da çözmeye çalışıyorum.

Kenarda duran bu belirsiz taslağı da böylece tamamlayıp rafa kaldırmış oldum.

Tüm uykusuz annelere sevgiler,



devamı »

18 Eki 2016

Çocuk Yetiştirmek Neden Zorlaştı? // Özgür Bolat

Çocuk büyütürken hepimiz düşünürüz ve dile getiririz. 
"biz eskiden böyle değildik"
"annelerimiz bizi böyle büyütmedi"
"şimdiki nesil çok zor"
Ve bunun gibi bir sürü cümle kurarız. Kendime de çoğu zaman sorarım; "eskiye göre neden zorlaştı çocuk büyütmek?" Özgür Bolat' ın bu konuda okuduğum bir yazısı çok hoşuma gitti ve sizlerle paylaşmak istedim. Yazılanlara katılmamak mümkün değil.


İnsanlar yaklaşık 100.000 yıl avcılık ve toplayıcılık, 12.000 yıl ise tarım çağında yaşadı. Son 100 yıldır da bilgi ve yaratıcılık çağında yaşıyor.
Yani, insanlık tarihinin %90' u avcılık ve toplayıcılıkla geçti. Doğal olarak da bu yaşam tarzına uyum sağlayan insan, bilgi çağında birçok sorun yaşıyor. Çevre ile insan doğası örtüşmüyor. Bu da birçok çocuk yetiştirme sorununu ortaya çıkarıyor.
Nasıl mı?

UYKU ; Geçmişte gece korkmaları yoktu. Çocuk, anneyle beraber uyuyordu. Çocuk her iki-üç saatte bir beslendiği için, insanoğlunun uyku döngüsü (derin ve hafif uyku) buna göre ayarlandı.
Çocuk ve anne, nefes aracılığıyla senkronize olduğu için, çocuğun beslenme saati gelmeye yakın, anne de doğal olarak hafif uykuya geçiyordu. Uyanıp, çocuğunu emzirip tekrar yatıyordu. Uygarlık geldi, senkronizasyon bozuldu. Anneler yorulmaya başladı.

OYUNOyun sorunu yoktu. Çünkü kabilenin çocukları beraber oynuyordu. Uygarlık geldi. Çocuklar binalara sıkıştı. Arkadaş bulamaz oldu. Yapay bir sistem olan oyuncaklar ortaya çıktı.
Çocuklar aileleriyle daha çok oynamak zorunda kaldı. Aileler yorulmaya başladı. Halbuki çocuk etrafında başka çocuk bulsa, sorun olmayacaktı.
Çocuklar okulda başka çocuklar buldu ama bu sefer de beraber oyun oynama hakkı verilmedi. Böylelikle çocuk da bilgisayara yöneldi.

EMZİRME; Eskiden emzirme sorunu yoktu. Çünkü çocuk her zaman anneyle beraberdi. Hatta bu yüzden antropologlar, insan türüne ‘taşıyan tür’, diğer türlere ise ‘yuva kuran’ veya ‘yuvasız tür’ der. (Bu arada ağlama, sadece ‘taşıyan türlerde’ var.)
Emzirme bazen 2 ile 4 yıl arası sürüyordu. Uygarlık geldi. Emzirme sorunu ortaya çıktı. Anne çocuğu ile daha az zaman geçirir oldu. Yapay bir sistem olan emzik ve farklı besleme yöntemleri ortaya çıktı.
Gelişmiş toplumlar, çalışan kadını korudu ve ona çocuk hakları verdi ama gelişmeyen toplumlar kadını çocuğundan daha da uzaklaştırdı.

YEMEK YEMEME

Çocuğun 2.5 yaşında keşfetme isteği tavan yapar, hareketlenir ve her şeyin tadına bakmak ister. Doğa da geçmişte çocuk zehirli mantarları yemesin diye, yemek yeme dürtüsünü bu sürede azalttı.
Ama uygarlık gelince, bu mekanizma karşımıza ‘iki yaş sendromu’ (Terrible Two) olarak çıktı. Geçmişte çocuğu koruyan bu mekanizma, çocuğa zarar vermeye başladı. Çocuğa yemek yedirmek zorlaştı.

SOSYALLEŞMEEski kabilelerde herkes birbirini tanıyordu. Kabilenin değerleri aynıydı. Uygarlık geldi. Ailenin çocuğu için arkadaş seçme kaygısı başladı. Çünkü uygarlık farklı sınıflar ve değerler doğurdu.
Erkekler babalarıyla ava gidiyor, kızlar ise anneleriyle toplamaya çıkıyordu. Aile birlikte çokça zaman geçiriyordu. Annelerin ve babaların, çocuk ile bağlanması doğal bir süreçti. Uygarlık geldi. Anne ve baba çocukla daha az zaman geçirir oldu. Çocukta yalnızlık duygusu başladı.
Eskiden insanlar sosyalleşirdi. Birlikte zaman geçirirdi. Uygarlık geldi. Sosyalleşme azaldı. Yapay sosyalleşme aracı, televizyon ortaya çıktı. Tüm yapay sistemler gibi bu da mutsuzluğu tetikledi.

GELİŞİMÇocuk annesinin ve babasının yanında, hayatta kalma becerisi kazanırdı. Öz güvenli olurdu. Uygarlık geldi, okullar kuruldu. Okullarda beceri kazandırma durdu, bilgi kazandırma başladı.
Çocuklar gelişim ihtiyacını karşılayamadı. Oyunlara yöneldi. Sürekli seviye atlayarak sahte gelişim sistemleri oluşturdu.

ÇOCUK SAYISI

Eskiden aileler daha çok çocuk doğuyordu. Çocuktan tek beklenti yaşaması ve aileyle çalışmasıydı. Uygarlık geldi.
Aileler bir ya da iki çocuk doğurmaya başladı. Çocuktan beklenti arttı. Beklenti de çocuğu şekillendirme ihtiyacı doğurdu. Aile, ‘’Çocuğu öyle şekillendireyim ki başarılı olsun’’ demeye başladı. Şekillendirme ihtiyacı ile mutsuz çocuklar büyümeye başladı. Sadece şekillendirme ihtiyacının üstesinden gelen aileler, mutlu çocuklar yetiştirebildi.

DOĞAL BÜYÜME
 İnsanın doğal büyüme hızı arttı. Eskiden bir kabilede 1000 kişi varsa, bir sene sonra 1003 kişi oluyordu. Uygarlık geldi. Nüfus artışı giderek yükseldi. 1000 kişi varsa, bir sene sonra 1011-1020 olmaya başladı.
Besin ve yerleşim sorunu ortaya çıktı. Besin görünümlü yapay yiyecekler ortaya çıktı. İnsanlar doğadan uzaklaştı. Sağlık sorunları başladı.

MİKRO SİSTEMLER
 Kısacası, insan doğası ile çevre savaşmaya başladı. İnsan, uyum sağlamadığı bir ortamda yaşamaya ve kendisiyle çatışmaya başladı.
Doğadan, doğal yapıdan ve kendi doğasından uzaklaştı.
Böylelikle çocuk yetiştirmek daha da zorlaştı.
İnsan elbette geçmişe dönemez. Geçmişe dönelim, de demiyorum. Ama insan doğasını anlamak iki açıdan önemli. Birincisi, insan doğasını anlamadan çocuktaki sorunları çözemeyiz. Anlamak, empati getirir.
İkincisi de uygarlık sınırları içerisinde, insanı anlayan sosyal politikalarla, insan doğasına uygun mikro sistemler ve alanlar oluşturmazsak, sağlıklı nesiller yetiştirmek daha da zorlaşacak.

Alıntıdır.


devamı »

13 Eki 2016

Devlet Okullarında Yabancı Dil Eğitimi

ingilizce kursları

Haberlerde denk geldiniz mi bilmiyorum ama 5.sınıfların ingilizce ve türkçe hazırlık sınıfı olması gündemde(imiş).

Yağız şuan 5.sınıf bir umut yeşerdi içimde ama birden silkelenip Türkiye'de yaşadığımı hatırladım. Bir kaç yerden araştırdım ve maalesef yürürlüğe giren bir şey yok. Bize zaten vurmazdı ama bizden sonraki 5.sınıflar için çok iyi olabilecek bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Milli eğitim geri adım attı ve hazırlık sınıfı değil sadece yabancı dil eğitiminin arttırılması için çalışmalar yapılıyor diyerek umutları söndürdü.

Maalesef devlet okullarında yabancı dil eğitimi yetersiz. Özel kreşlerde okul hayatına başlayan çocuklar temel ingilizceyi 4 yaş itibariyle alıyorlar. 3 yıl kreşte ingilizce eğitimi aldıklarını düşününce devlet okuluna devam eden bir çocuğun aklında renkler bile kalmayacaktır. İlkokul 1-2-3. sınıfta ekstra ücretle Yağız'ın sınıf öğretmeni dışarıdan ingilizce dersi aldırmıştı. Faydası oldu mu? derseniz; evet bildiklerini unutmadı ama beklenti önemli mesela çatır çatır ingilizce konuşmasını beklememek gerekli.

Yağız bu yıl hem seçmeli dersten ingilizceye görüyor, hem okulun verdiği ingilizce var birde haftada iki gün özel ingilizce kursuna gidiyor. Eğer milli eğitim son yayınladığı karara göre haftada 20 saat ingilizce dersi koyacaksa bizlerinde bu kadar uğraşmasına gerek kalmayacak. Eskiden anadolu liseleri vardı hazırlık sınıflarında 1 yıl ingilizce ağırlıklı öğretim verirlerdi ve o dönemden kalma ingilizcesi ile iş bulabilen bir sürü arkadaşım oldu ama artık o okullarda değişti her semtteki bir okulun tabelasını anadolu lisesi yaptılar ve yabancı dil eğitimine veda ettiler.

Araştırmalara göre bugün türk kolejlerinin bile ingilizce eğitimlerinin sonuçları sınavlarda pek parlak çıkmıyormuş. Yabancı kolejlerin eline su dökemezler diyorlar. Yabancı kolejlerde de çok okutmak maalesef hepimizin harcı değil. Bu yüzden özellikle ortaokulda 1 yıl hazırlık olması devlette okuyan çocuklar içinde çok güzel bir fırsat olurdu. Ama öğrendim ki sadece ingilizce değil böyle bir durumda araya arapça seçeneği de eklenecekmiş. İktidarı destekleyen kesimin çoğu arapçayı seçerse hiç birimiz şaşırmayız değil mi?

Gel gelelim bu eğitim sistemiyle uğraşmalarının amacını bir çoğumuz az çok anlıyoruz. Dünden beri haberlerde dönüyor Türkiye'nin en başarılı okullarından biri olan Kabataş Lisesi müdür yardımcısı (kendisi daha önce imammış) "bütün okullarımızın imam hatip lisesi olma zamanı geldi" bir cümle kurmuş. Yakın zamanda okulları camilere bile çevirebilirler. Bu tür okullara bulaşma sebeplerinin başında, bu okullardan başarılı ve özellikle Atatürkçü çocuklar yetişiyor. Böyle bir okula çocuğum gitse gurur duyarım ama ola ki imam hatip lisesi oldu ve onların fikirlerini desteklemiyor isem benim çocuğumun böyle bir okulda göreceği muameleyi oturup düşünmeye bile gerek yok.

Bu yüzden hazırlık sınıfı, yabancı dil ağırlıklı eğitim vb. gibi söylemler beni artık heyecanlandırmıyor aksine korkutuyor. Acaba ne amaçları var, çocukları ne için kullanacaklar diye şüpheye düşüyorum. Yani kafamda ingilizce ve devlet okulunu oturtamıyorum ama yabancı dil eğitimini oturtabiliyorum çünkü arapça seçeneği var. Çin dersi olsa ne olacak öğretmen nereden bulacaklar ama ülkemizde arapça öğretecek bir sürü imam var.

"Ağaç yaşken eğilir" bu söz yabancı dil içinde geçerli, istedikleri gibi bir Türkiye kurmanın derdinde olanlar içinde geçerli. Bilmem anlatabildim mi?

Böyle yazınca arapçadan, dinden uzak karşıt gibi algılanmakta hoşuma gitmiyor. Bir kesimi tamamen bu kılıfa soktular. Eminim ben ve benim gibiler onlardan daha inançlıyızdır. En azından onlar kadar içimizde kötülük yok ve herkesin inançlarına fazlasıyla saygılıyız. Özellikle inançları konusunda kimseye müdahale etme hakkımız olmadığını çok iyi biliyoruz.

Sevgiler,




devamı »

11 Eki 2016

Ödev Sorumluluğu

ödev yapma sorunları
Her evde ödev konusu artık başlamıştır. Kimi ebeveyn kendini şanslı görür çünkü az ödev veren öğretmeni vardır, kimisi kendini şanssız görür çünkü çocuğu çok ödev veren bir öğretmene denk gelmiştir.

İşin aslı ödevin çocuğun sorumluluğu olduğunu kabul etmekle başlıyor.

İlkokul 1. sınıfta çocuğun adapte olması açıdan bir çok anne/baba ödev boyunca çocuğunun başında kontrol amaçlı durabiliyor. Fakat bu daha sonraları kontrol amaçlı değil, çocuğun hatalarını düzeltme amaçlı oluyor işte oradan sonra ödev çocuğun değil anne/babanın olmuş oluyor.

Oyun çocuklarının masa başında uzun süre kalması beklenmemeli. Burada en büyük görev öğretmenlere düşüyor. Ödevin gerekliliğine inanıyorum ama küçücük çocuklardan boyundan büyük ödevler yapmalarının beklenmesini anlamıyorum. El yazısının zorluğunu da eklersek sayfalarca verilen ödeler maalesef çocukları ödev yapmaktan soğutuyor.

Ödev çok olunca da çocuklarına kıyamayan anne/babalar anında devreye giriyor ve iyilik yaptıklarını sanarak çocuklarına bolca yardım ediyorlar.

Ödevlerin çok ya da az olması tartışmak ve sonuçlandırmak mümkün değil ama bizlerin çocuklarımızın ödev ile arasında ki yerini iyi belirlememiz gerekmektedir. Çünkü ödev sadece okul ve çocuk arasında ki süreçtir.

Ödev konusunda anne/baba olarak ne yapmalıyız?

* Sık sık ödevi hatırlatmamak gerekli. Ödevini yapmadığında öğretmeniyle kendisi yüz yüze gelecek bırakın bu gerçekle kendisi mücadele etsin.
* Yanlışları düzeltmekten vazgeçin ki öğretmeni ödev kontrolü yaptığında yanlış yapılan yerleri görsün böylece çocuğunuzun konuyu anlamadığını kendi gözüyle görmüş olur.
* Sürekli kötü yazıyorsun diyerek yazdıklarını silmesini istemeyin. Bir önce ki satırda daha güzel yazdın eminim sonraki yazıların daha iyi olacak diye motive edin. Ayrıca unutmayın her yetişkin güzel yazamadığı gibi her çocuk da düzgün yazamayabilir. Bu biraz el becerisi ile alakalı.
* Ödev boyunca çocuğunuzun başında oturursanız ödevin sadece anne/baba ile yapılması gerektiğini öğrenecektir. İlk seneler yanında müdahale etmeden oturabilirsiniz destek istediğinde yardımcı olursunuz ama sınırı iyi belirlemek gerekli.
* Gün içinde öğretmeni dinlemeyen çocuğunuzun ödevlerinin peşinden koşmak size düşmez gece boyunca arkadaşlarından tek tek ödev toplayan anneleri biliyorum. Bu çocuğu hazıra alıştırmaktan başka işe yaramaz. Yine söylüyorum bırakın öğretmeni ile kendisi yüz yüze gelsin.
* Etüd merkezine gönderiyorsanız sınıf öğretmenine (ilkokul için) mutlaka haber verin. Ödevi anlayarak kendimi yapıyor yoksa etüd mü hazır önüne sunuyor bunu en iyi sınıf öğretmeni anlar. Bu konu başımıza geldi ve öğretmeni etüd merkezine göndermemizi istedi. Yani takip önemli.
* Azarlamak, bağırmak, nasihat vermek ya da ödül sistemi ile ödev yaptırmak gelecekte işinizi daha da zorlaştıracaktır.
* Sizden yardım istediği konu dışında müdahale etmeyin. Şöyle örnek vereyim; Yağız matematikten anlamadığı yerleri bazen babasına soruyordu eşimde detaylı anlatıyor Yağız anlamayınca sesler yükseliyor geriliyorlardı. Biz daha öğretmenine bu durumu anlatmadan öğretmeni müdahale etti "lütfen evde anlamadığı konuları siz anlatmayın bırakın Yağız gelip bana sorsun ben anlatırım" :) dedi. Yani eşimin anlattığı doğru fakat izlediği yol yanlış olduğu için Yağız'ın bildikleri bile birbirine karışmış. Neyse ki çözdük tabii öğretmenimize ne kadar teşekkür etsek az.
* Takdir, teşekkür gibi belgeler alması gerektiğini her ödev yapışında kafasına kakmayın. Yıl ortasında kötü gelen sınav notları için hemen sitem etmeye, motivasyon bozmaya gerek yok.
* Hafta içi çocukların uyku saatleri de göz önüne alınarak misafir ağırlama konusunda çözüm bulunmalı. Geç saatlere kalan ödevler çocuğun uykusu gelmesinden dolayı etkili bir şekilde yapılamayacaktır. Yani planlarımızı çocuklarımızın rutinlerine göre yapmak en büyük görevimiz.

Ben henüz çocuğu 5.sınıfa giden bir veliyim. Şuana kadar ödev sorunumuz olmadı. Bilinçli bir öğretmene denk gelmiş olmamızın da bunda etkisi çok fazla. Öğretmeninden memnun olmasaydım da değiştirmek için elimden geleni yapardım. Çünkü okuldan çok öğretmenin önemine inananlardanım.

Yağız'a gelince sağ olsun ödev konusunda en başından beri sorumluluğunun farkında hareket etti. Sıkılıp oturmadığı zamanlarda da onu zorlamadık ama öğretmenine mahçup olma çekingesi yüzünden ödevlerini fazlasıyla önemseyerek yaptı. Bizden destek istedi ama anlamadığı zamanlarda da tamam anlatmayın ben anlamıyorum öğretmenime soracağım diyerek yanımızdan çekip gitti. Yeri geldi acaba kendi hallediyor diye çok mu ilgisiz kalıyoruz diye şüpheye de düştük. Fakat yıl sonu karne sonuçlarını gördükçe şüphelerimiz yok oldu. Tabii artık 5. sınıf olduğundan eğitim sisteminin yarış atı dönemleri hızlıca başladı. Dahi çocuk olmasını asla beklemiyorum il birincisi, ülke ikincisi gibi sıralamalarda umurumda değil. Gerçekçi olmak gerekirse tabii ki başarısız olmasını da istemem ama mutlu olması benim için başarıdan her zaman önce geliyor.

Bunlar bugüne kadar yaşananlar tecrübelerimiz büyüdükçe ergenlik boyutu devreye girecek, belki de aklı beş karış havada olacağı günler olacak o zaman daha farklı düşüncelerim ya da yaklaşımlarım olabilir. Şimdilik ödev bizim evde sorun değil. Çocukların yapısı da bu konuda çok önemli mesela Ela da neler göreceğiz bilemiyorum :)

""Ödevler konusunda en önemli şey çocuğun motivasyonudur.
Aldığı notlardan çok çabasına odaklanır, çabasını takdir ederseniz, çocuğun motivasyonunu artırırsınız. Özellikle motivasyon sorunu olan öğrencilerde çocuğun öğretmenle ilişkisi çok önemlidir. Öğrenci sevdiği öğretmenin dersini her zaman daha iyi çalışır. Çocukla pozitif ilişki kuran ufak başarılarını gören övgüyü daha çok kullanan öğretmen ve anne baba çocuğun kendine güvenmesini okulu sevmesini ödevlerini elinden geldiğince yapmasını sağlayacaktır.
Ödev yapma konusunda sıkıntıyla çocuk psikiyatrisine başvuran çocuklarda çocuğun öğrenme sitilinin saptanması ve buna yönelik bir proğram hazırlanması bu konuda doktor öğretmen ve aile işbirliği önemlidir.
Dr. Deniz Tirit Karaca// Çocuk ve Ergen Psikiyatristi.""
Sevgiler,








devamı »

7 Eki 2016

İki Çocuk Zor Mu?

kardeş şart mı?

Bloğuma uğrayan okuyucuların çoğu; google dan beni iki çocuk zor mu? / kardeş şart mı? kelimeleriyle buluyor.

Daha önce kardeş şart mı diye yazı yazmışım fikirlerim aşağı yukarı aynı ama bu yıl daha koşturmalı, daha yorucu bir döneme girdiğimiz için geçen yıl ki kadar "aaa kesin olmalı", "kardeşsiz çocuk olmaz" gibi diretmelerim yok :)

Neden böyle düşünüyorum hemen sırasıyla yazayım;

Maddi durum;
Bu yıl Ela özel kreşe başladı. Her ay ciddi bir okul ödemesi var. Devlet kreşine veremezdim çünkü saatleri mesai saatlerime uymuyor. Sadece Ela değil devlet okulunda olmasına rağmen Yağız'ın da masrafları var. Hafta da iki gün dil kursuna, hafta sonu da futbol kursuna gidiyor. Mecburi değil tabii ki ama kreş zamanından beri öğrendiği ingilizceyi unutmaması ve en az bir tane sporla uğraşması onun açısından iyi oldu. Aile bütçesi yerle bir oldu o ayrı :) Tek çocuk olsa veririm ortaokul için özel okula yarım gün evde yalnız ne yapıyor diye düşünmeden işime bakarım. Ekstra dil kursu, ekstra sporu için maddi manevi koşturmam. Eğitim anlamında özel okul hiç düşünmedim ama sırf bu tam gün konusu için ister istemez bunları düşünüyorum. Kafam daha rahat olurdu. Bu arada karşıdan doğur sen "Allah rızkını verir" diyen büyüklere sevgilerimi iletiyorum.

Eşlerin ortak kararı;
Valla bu çok önemli çünkü en ufak krizde 2. çocuğu istemeyen taraf isteyen tarafa hemen "çocuk çocuk diye sen tutturdun uğraş bakalım" diyebilir. Neyse ki bizim ortak kararımızdı kimse kimseye çamur atamıyor. El mahkum ortaklaşa duruma müdahale ediyoruz. Hatta Ela sağ olsun aşırı babacı her şeyini babasına yaptırıyor.

Her şeyi başa sarmaktan korkmak;
Ben bundan şikayetçi değilim. Çünkü Yağız'ın bu yaşları ile Ela'nın bu yaşları çok farklı. İki ayrı karakter ve iki ayrı süreç. Bebek özlemiyle 7 yıl aradan sonra hamile kaldığım için hiç şikayetim olmadı. Hatta zor gelmiyor araları fazla olduğu için daha unuttuğun dönemlerin tadını çıkarıyorsun. İlk çocukta acemilikte bir çok şeyi farkına varılmıyor ama ikinci çocuk da her dönemi sindire sindire yaşıyorsun.

Tahammül seviyeniz;
İşte en önemli konulardan biri bu :)Yaş geçtikçe, işler arttıkça, fazlaca insanla muhatap olmak zorunda kaldıkça, yoğun mesai saatleri oldukça tahammül seviyeniz sıfırın altına inebiliyor. Yeri geliyor çocuğunuzu bile gözünüz görmüyor. İşte o anda evde ilgiye muhtaç iki çocuk olduğunu düşünün en vicdanlı, en zorlu, kendinizi en suçlu hissettiğiniz anlar işte o zaman başlıyor. Yetememek duygusu tahammül duygunuzu dahi bastırıyor. Aslında onların hiç bir suçu olmadığını düşünerek kendinizi daha çok strese sokuyorsunuz. İnsan hayatının yarısı hastalık gibi bir derdi yoksa tahammülsüzlük duygusunun yoğunluğundan dolayı bitiyordur benden söylemesi :)  Aşırı sinirli bir yapınız varsa, strese hiç gelemiyor durumuna geldiyseniz kimseye güvenerek ve sırf başkaları için ikinci çocuğu yapmaya kalkmayın. Kendinize de çocuklarınıza da büyük haksızlık etmiş olursunuz.

İlk çocuğunuzun yaşı ve kardeş istemesi;
Daha öncede söyledim; ben kardeşler arası az yaş farkına karşıyım. Anne çalışıyor olsun ya da olmasın vücudun, hormonların, psikolojinin düzelme süresi vardır ve bu süre dolmadan tekrar hamile kalmak en başa sarmak anneye çok iyi etki etmiyor. Büyüdüğünde rahat edersin diyorlar ama çocuklar kendini kurtarana kadar annede bırakılan etkiyi kimse düşünmüyor. Çelik gibi sinirlerim var bana bir şey olmaz diyenlere saygım sonsuz. Kaza ile hamile kalana da lafım yok ama benim tecrübelerime göre çocuklar arası en az 5 yaş olmalı. Kardeş kıskançlığı her yaş grubunda illa oluyor. Yağız Ela doğduğunda 7 yaşındaydı bana çok yardımcı oldu hiç kıskançlığını görmedim yapı olarak da sakın bir çocuk ve duygularını fazlasıyla gelir söyler ama Ela kendini ifade ettiğinden bu yana için için onu kıskandığını görebiliyorum. Sürekli kendisini sanki Ela ile yaşıtmış gibi kıyaslamaya başladı. Yani kıskançlık küçükken yoktu artık olmaz denilebilecek bir konu değil. Büyüdükçe de meydana çıkabiliyormuş onu da öğrenmiş oldum.

Aklıma gelenler bunlar. Okulların açılması ile birlikte fazlaca isyan eder oldum. Ev işlerini en son plana atmış olsam da yemek gibi bir rutinim var. Birde sabah evden çıkma koşturmamız var ki 12 saatlik mesaiye bedel :) Akşamları da çocuklar ayrı ayrı ilgi bekliyor. Ela'nın derdi oyun, Yağız'ın derdi oturup sohbet ederek gün içinde olanları anlatabilme isteği. Kişi başına bir çocuk düşse de yeri geliyor ikisi de aynı anda anneden ilgi isteyebiliyor. Ya da ikisi de aynı anda babaya sarabiliyor. Ve ben kendimi ister istemez ev işleri için asla değil "acaba çocuklarıma yetebiliyor muyum" sorusunu soruyorum. Elbette mükemmel olma çabam yok ama kendi isteğimle iki çocuk dünyaya getirdiysem onların kendi hallerinde büyümelerini istemiyorum. Gözümden kaçırdığım sorunları olsun istemiyorum.

Bu yıla kadar ikinci çocuk için yorumum "uykusuzluk çok zor" olurdu ama bu sene tepe taklak oldum. Büyüdükçe işler daha bir karışıyor zevkli yanları olduğu gibi özellikle anneler için zorlu yanları da artıyor. Eşimden yardım istediğim kadar Yağız'dan da yardım istiyorum. Ev işlerinde hepimiz ortak çalışıyoruz. Yer yer hepsinin isyan edip hiç bir iş yapmadıkları da oluyor o ayrı bir konu :)

Bu konu da aslında daha söylenecek çok şey var. Ve bugün böyle düşünürken çocuklar büyüdükçe fikirler değişebiliyor. Bana "eşim çok fazla ikinci çocuk istiyor ama ben hastayım kızım çok küçük sizce ne yapayım " mail atan bile oldu. Bu insana yorum yapamam ki hastayım diyerek kendini bilen, çocuğuna yetemediğini hisseden bir kadına kardeş şart denir mi? Ya da "sırf kocan istiyor diye sakın doğurma" gibi yönlendirebilir miyim? Tabii ki HAYIR.

Yani iki çocuk zor mu? Evet şuan iki çocukla hayat zor biliyorum daha zorlu günlerimiz de olacak ama bu geçici bir dönem şunu da biliyorum ki evden uçup gittiklerinde bu günlerimi çok özleyeceğim.

Kardeş şart mantığında yaşamayın hayat şartları eskisi gibi değil. Çocuklar da eskisi gibi kolay büyümüyorlar. Şartlarınız ve akıl sağlığınız el veriyorsa en aklı başında kararı emin olun siz vereceksiniz.

Arada kısa da olsa kendinize zaman ayırdığınız sürece enerjiniz bitmeyecektir. Ben bazen 2 sayfa kitap okuma ile rahatlıyorum bazen 10 dk kuaför koltuğunda otursam derin nefes alıyorum. Yani önce kendi gönlünüzü alın şımartın sonra sevdiklerinize de dokunursunuz. Kendimizi iyi etmek ancak bizim elimizde.

Bol enerjili günler dilerim ;)







devamı »

5 Eki 2016

Etkili Anne Baba Eğitimi

etkin dinleme

Kitabı bitireli çok oldu ama hala evde elimin altında tutuyorum. Çünkü gerçekten uygulanabilecek yöntemleri var. Yöntemler dışında çocukların bazı davranışları neden yaptığını ve davranışlarıyla size ne mesajı vermek istediğini anlayacak bilgiler mevcut.

Kitabin ilk sayfaların da "daha mutlu ve sağduyulu çocuklar yetiştirmek için kaybeden yok " diye bir açıklama var. Bu kitabın tümü için bile sadece bu yorumu yapmak yeterli diyebilirim.

Yöntem, taktik, uygulama benim çocuğuma sökmez demeyin. Kitapların etkilerine ve artılarına her zaman inanmışımdır. Kitaba göre çocuk büyütülmez ama bu böyle bilgi dolu kitapları okumaya gerek yok anlamına gelmez/gelmemeli.

Çocuklarıyla ilişkilerini geliştirmek isteyen herkesin  dikkatle okuyacağı bu kitap tüm dünyada iki milyondan fazla satmış. Uzmanlar tarafından alanında en iyi kitap olarak anılıyor.

Etkin dinlemenin önemine fazlasıyla inandığım için ve kitap içerisinde ki örneklerin uygulanabilirliği kolay olduğu için her ebeveyne ve eğitimciye tavsiye edebilirim.

Kitapta en sevdiğim bölümlerden örnek vermek istiyorum.

SORUNU ÜSTLENME İLKESİ

*Anne babalar çocuklarına hazır yardım paketleri sunarsa, o çocuklar anne babalarına her zaman için bağımlı kalır ve kendi sorun çözme becerilerini geliştirme fırsatı bulamazlar. Ve daha sonrasında da ne zaman bir sorunla karşılaşacak olsalar derhal anne babalarına koşacaklardır.

* Bir ebeveyn çocuğunun sorununu üstlenmemeyi kabul edebilirse, o zaman "rahatlatıcı", "kolaylaştırıcı" ya da "yardım etken" rolüyle çocuğun kendi sorun çözme sürecinde ona yardım ettiği için çok daha iyi bir konumda olacaktır.
* Çocuklar belli başlı sorunlarda yardıma ihtiyaç duyarlar fakat uzun vadede, en etkin yardım türü, mantığa aykırı gibi görünse de, bir tür "yardım etmeme" yaklaşımıdır. Daha keskin bir ifade ile bu çocuğun kendi çözümlerini arayıp bulması için sorumluluğun kendisine bırakıldığı yeni bir yardım şeklidir.

Etkin dinleme bir çocuğun kendisine kulak vermesini ve kendi çözümlerini üretmesini mümkün kılar. Tavsiye, mantık, talimat ve bunun gibi mesajlar çocukta güven eksikliğini beraberinde getirir. Anne babalar, bu yolla, çocuklarının kendilerini daha çok yönlendirebileceğini, sorumluluk duygusu kazanacaklarını ve daha bağımsız olacaklarını göreceklerdir.

Düşünün çocuğunuz size derdini anlatıyor ama bizler hemen çözüm sıralıyoruz.  Etkin dinlemede böyle bir şey yok. Sadece dinliyor çocuğa onu anladığımızı hissettiriyor ve çözümü kendi bulmasını sağlıyoruz. Yani soru soran kısmında değil anlayan kısmında bulunmamız gerektiğini vurguluyor. Çok kolay gibi görünse de bizlerin yapısına biraz ters :) çünkü maalesef bizler tanımadığımız insanlara bile bilmediğimiz konular hakkında yorum yapan, öneride bulunan, hatta çözüm için kendi fikrimizi karşı tarafa kabullendirmeye çalışan insanlarız. Çocuklara daha beterini yapıyoruz bunu kabul edelim. Fakat bu tarz kitaplar biraz olsun bakış açınızı değiştirebilir.

"Çocuklar ana babalarını çok sık işten atarlar. Ergenlik çağına erişince anne ve babalarını defterden siler, onlarla olan ilişkilerine son verirler. Oysaki çocukların karşı geldikleri esas şey büyüklerin kendileri değil, onların özgürlüklerini ellerinden alma çabalarıdır. Anne babalar çocuklarına değerlerini baskı yaparak değil, onlara uygun yaşayarak öğretebilirler."

Aslında biliyor ama bir türlü uygulayamadığımız bir sürü yöntem var. Burada devreye kendimizi yetiştirme ve yeniden eğitme çabamız giriyor. Başarılı olabilirsek ne mutlu bize ;)

Kitabı okudukça çocuğunuza güvenmeyi öğreneceksiniz. Daha kabullenici olacaksınız. Ve çocuğunuza yardımcı olmaktan zevk alacaksınız. Daha da önemlisi süper anne baba olmak zorunda kalmayacaksınız. Ve dinleyen anne baba olmak için ister istemez kendinizi mücadele ederken bulacaksınız. En azından bende etkileri bu şekilde oldu.

Sevgiler,
instagram/gulsahonen





devamı »

4 Eki 2016

Emzirme ve Anne Sütü

emzirme haftası

1 - 7 Ekim tüm dünyada emzirme haftası olarak anılıyor. Amaç bebekler için en ideal besinin anne sütü olmasına dikkat çekerek her bebeğin anne sütü ile büyümesini sağlamak. Sağlık bakanlığı bir nevi farkındalık yaratmaya çalışıyor.

Hamile kaldığım an itibariyle en çok araştırdığım konulardan biri "emzirme" idi. Sütüm gelecek mi, bebeğime yetecek mi, emzirmeyi becerebilecek miyim gibi kendi çapımda bir soru soruyla mücadele ettim. Sezaryan ile doğum yapacağımı duyan bazı çok bilmişler "eyvah doğumdan hemen sonra sütün gelmez" diyerek beni çok üzmüşlerdi. Ama çok şükür öyle olmadı. 2 doğumumda sezaryen ile oldu ve ben doğumdan sonra gözlerimi açar açmaz emzirdim. Tabii ki ilk başlarda çok fazla süt gelmiyor ama doğumdan sonra ki ağız sütü ( kolostrum sütü) denilen sıvıyı bebeğin alması benim için çok önemliydi.

Eve döndüğümde de emzirme ile sıkıntım olmadı. Sadece sarılık yüzümden iki çocuğum da fazlasıyla uyuduğu için emmek istemediler ve bende ki süt birikimi ateş yaptı buda zamanla geçen bir şey. O dönemde yeni doğum yapmış annenin yanında çok fazla emzirmek ve süt ile ilgili sorular sorup, yorum yapmamak gerektiğini herkese önemle hatırlatmak istiyorum.

İlk 6 ay anne sütü alınması bebeğim tüm gelecekteki hayatını olumlu etkileyen bir eylem olarak görülmekte. Anne sütü proteinlerin, yağların, vitaminlerin ve karbonhidratların en mükemmel bileşimini içerir. Anne sütü içinde bulunan antikorlar, canlı hücreler, enzimler ve hormonlar bebekleri enfeksiyon ve hastalıklara karşı korur. En önemlisi de emzirme beslenmenin dışında anne ve bebek arasında ki yaşanılabilecek en güzel bağ olduğunu hepimiz kabul etmeliyiz. Peki anne sütünü arttırmak için bol şekerli gıdalara, kompostolara, şerbetlere gerek var mı? Kocaman HAYIR diyorum. Sadece bol içmek her şeyden önce geliyor.

Biliyorum ki etrafta bu kadar anne sütünün önemi konuşuldukça, emzirmek isteyip fakat emziremeyen anneler çok üzülüyor. Bende doya doya emziremeyen anneler arasındayım. İki çocuğumda da ite kaka sadece 5 ay emzirdim. Hatta Yağız'da çok erken işe döndüğüm için 3-4 ayda sütüm bitti. Gönlüm tabii ki 24 aya kadar emzirmek isterdi fakat doğum izinlerinin az oluşu, fiziksel yapım ancak bu kadarına yetti. Emzirme vakitlerim geldiğinde iş yerimde tüm işimi gücümü bırakıp oturup ağladığımı çok iyi hatırlarım.

İkinci çocuk da daha bilinçli olunduğu için bu kadar bunalım yaşamadım. Kendimi sadece emzirmeye de adamadım. Bilinçli olarak emzirmeyen anneler var ona diyecek sözüm bile yok. Fakat fiziksel ve ruhsal koşullardan dolayı sütü gelmeyen, çocuklarını emziremeyen annelerin yanında daha dikkatli konuşmak gerektiğini keşke herkes öğrenebilse.

Çünkü emzirmede altın kural annenin motivasyonlu bir şekilde emzirmeyi istemesinden geçer. Yani annenin morali iyi ise gerisini bebek halledecektir. Saat aralıkları koymanıza da gerek yok bebek  meme istediğini her şekilde belli edecektir. Daha yeni emdi diyerek onu geri çevirmeyin.

Ve keşke emzirmeyi bu kadar önemseyen sağlık bakanlığı çalışan annelerin süt izinleri ve doğum izinleri konusunda da yardımcı olabilse diyorum.

Son olarak 3.tekil şahıslara sözüm var; ne olur etrafınızda emzirme önlüğü ile bebeğini emzirmeye çalışan annelere ayıplar gibi bakmayın ve mümkünse yorum yapmadan bulunduğunuz yeri terk edin. Stres yaratmanıza gerek yok.

Sevgiler,



devamı »
Bumerang - Yazarkafe