31 Oca 2017

Süt Dişlerde Çürük Tedavisi

Süt dişlerde Çürük Tedavisi

Diş konusu bizim ailenin en büyük sorunlarından biridir. Bu konuda kendi annemden bana geçen benden çocuklarıma uzanan zorlu bir mücadelemiz hep var.

Yağız süt dişleri konusunda sıkıntı yaşamamıştı. Fakat kalıcı dişlerinde kanal tedavisi olacak kadar sorunlar oldu. Düzenli bir şekilde kontrole gitmesi gerekiyor. Ela ise daha çok küçük olmasına rağmen süt dişlerinde son 6 aydır ciddi çürükler oluşmaya başladı. Bir kaç diş hekimi gezdik ama yaşı ufak olduğu için, değil muayene olmak koltuğa oturup ağzını bile açmadı. Bir kaç ay bekleyip yine denedik fakat Ela' yı ikna etmek mümkün olmadı. Tabii bu arada diş ağrıları başladı.

Çocuklara bakan diş hekimlerinin çocukla iletişiminin çok önemli olduğunu bir kez daha görmüş oldum. Kimi doktor çocukla hiç konuşmadan direk bizimle sohbet etti. Kimisi ikna etmeyi bile denemeden direk genel anestezi önerdi. Genel anesteziden korktuğum için hiç düşünmedik bile. Fakat çürüklerin ilerlemesi ve ağrılarının artması bu konuyu iyice düşünmemize sebep oldu.

Son bulduğumuz diş hekiminin ilgisi ve detaylı konuşmasıyla Ela' nın dişlerini genel anestezi altında yapılmasına karar verdik. Bu konuyu araştırırken karşıma sedasyon yöntemi de çıktı.

Sedasyon yöntemiküçük yaşlarda olan çocuklarda sıklıkla kullanılır. Ayrıca psikolojik olarak korkusu olan hastalarda da başarılı bir yöntemdir. Yapılacak olan işlemin süresi kadar derin uyku damar yolu ile hastalara verilir. Hekim tarafından tedavi uygulanmaya başlar. Bu uygulama yapılırken bir anestezi uzmanı hastanın yanında bulunmaktadır. Solunum faaliyetlerini, kan basıncını kontrol eden anestezi uzmanı gözlem yapacaktır. Tedavi bittikten sonra, hasta uyandırılır.

Bu yöntem bize pek uymadı çünkü genelde kısa işlemler için uygulandığını öğrendim. Ela' nın ağzında 2 tanesi yoğun olmak üzere 6 çürük vardı. Yani işlemleri uzun sürecekti bu yüzden genel anestezi daha mantıklı geldi. 

Karar verdikten sonra geçtiğimiz hafta hemen işlemlere başlandı. En çok ameliyathaneye inerken Ela' nın ağlayacak olmasından korktum. Çünkü fazlasıyla hastane ve doktor korkusu olan bir çocuk ve böyle bir şeyi yaşaması bu korkularını daha çok arttırabilir diye düşündüm. Fakat öyle olmadı babasının kucağında ameliyathaneye indiler ve iğne bile göstermeden maske ile uyuttular. Uyuduktan sonra damar yolu açıldı ve o uyanmadan iğneler çıkarıldı. 1 saat süren işlemden sonra ağzında ki tüm çürükler temizlenmiş oldu. Dışarıda beklemek dünyanın en zor işiydi. Çıktığında uyuyordu ayılmaya başlamasıyla ortalığı inletti. Normalde uykusundan bile asabi uyanan Ela' nın narkozdan ayılmasının kolay olmayacağını zaten tahmin ediyordum. 

İşlemler bittiğinde oluşacak çürükleri engellemek için flor uygulaması yapıldı. Bu uygulamayı aileden onay alarak devlet okullarında da yapıyorlar fakat gelişi güzel her çocuğa uygulanmaması gerektiğini de belirttiler. 

Hastaneden sonra çocuk hemen normal hayatına dönebiliyor. Ağzında da hiç bir şişlik kalmıyor. Kulağım ağrıyor yemek yiyemiyorum diyen Ela üzerinde deneme yaptık sevdiği şeyleri yiyebiliyordu.

Çok şükür biz atlattık. Ela' nın isyanlarını nazını, kaprisini saymaz isek gayet başarılı ve kolay bir yöntem burada sadece narkoz alacak olması insanı korkutuyor fakat anestezi uzmanının söylediğine göre yoğun bir narkoz verilmiyor. 

Bu süreçte süt dişleri nasılsa geçici tedavi ettirmeyin diyende oldu. Fakat bu ileride ağız sağlığını ciddi ölçüde bozacaktı. Zaten fazlasıyla düşünüp beklediğimiz için 2 azı dişinin çürükleri çok ilerledi ve yanındaki dişlere de zarar vermeye başladığını öğrendik. Yani nasılsa geçici diyerek çürüklerin tedavisini ertelemek çok mantıklı değil. Ve nasılsa dökülecek diyerek diş fırçalamayı atlamak yapılan en büyük hataların başında geliyor.

Diş hekiminin bu konuda ciddi uyarıları oldu. Dişler sabah akşam mutlaka fırçalanmalı. Çok abur cubur tüketen bir aile değiliz fakat masum gördüğüm süte katılan nesquik bile dişlere ciddi anlamda zarar veriyormuş. Dişlere yapışan jelibon gibi şekerleri Ela çok sever fakat konuştuk artık almayacağız diye anlaşma yaptık. Meyve suları, kinder gibi çikolatalarda artık hayatımızda olmayacak. 

Hayatımızda olmayacak derken evde olmayacak tabii ama maalesef etrafımızda herkesin çocuklara şeker, çikolata gibi şeyleri düşünmeden verme gibi hareketleri var. Bu konuda okullar bile hata yapıyor. Topluca yanlış beslenmenin içinde bulunuyoruz. Ve çocuklar bu ürünlere fazlasıyla düşkün. Sadece tadına baksın ya da şeker vereyim sussun diyerek verilen her şey çocukların sağlığını ciddi anlamda tehdit ediyor. 

Elbet sıfırlamak mümkün değil ama bu konuda biraz daha seçici davranmak zorundayız. 

Süt dişlerin tedavisi yaşı küçük olan çocuklar için zor fakat geçici bir durum bu dönemde edinilen alışkanlıklar ise kalıcı dişlere fayda sağlayacaktır. Bizde genetik sorunlarda var bu yüzden daha çok dikkat etmemiz gerekiyor.

Sormak istediğiniz bir şey olursa mailden ulaşabilirsiniz.

Sevgiler,






devamı »

23 Oca 2017

Çocuk Neden Vurur?

Dr.Özgür Bolat'ın yazısını sizlerle paylaşmak isterim.

---------------------------------------------------------------

Sizlerden çokça soru alıyorum.
Yanıtlamaya çalışıyorum ama her zaman fırsat olmuyor.
Bundan sonra bazı yazılarımda bu soruları yanıtlamaya çalışacağım.
Özellikle şu tür soruları sık sık alıyorum: “Çocuğum sürekli kardeşine vuruyor. Ben de ona mola cezası veriyorum. Vurmaması için ne yapmam gerekir?”

MOLA YARALAR
Mola, son derece zararlı bir yöntemdir. Mola, yaralı çocuğu tekrar yaralamaktır.
Peki, kardeşine vuran çocuk, neden yaralıdır?

DUYGU YÖNETİMİ
Vuran insanın iki yarası vardır: Birinci yara, duygusunu yönetememektir.
Duyguları yönetmek için ilk önce (i) duygunun farkına varmak sonra da (ii) kaynağını bulmak gerekir.
Kaynak yaraysa, bu yarayı (iii-a) iyileştirmek; değer ihlaliyse, (iii-b) eyleme geçmek gerekir.

YARAYI KORUYAN ÖFKE
Örneğin; bir anne, çocuğu dışarıya eşofman ile çıktığı için ona kızdığını söyledi. Daha özenli çıkması gerektiğini düşünüyormuş. Burada annenin yarası ne? İmaj kaygısı.
Anne bu yarayı (öfkenin kaynağı) keşfettiği an, çocuğa kızmak yerine, kendi imaj kaygısını yenmeye çalışır. Ancak bu şekilde duygusunu yönetebilir.
(Yara olmadan da ‘öfke’ oluşur. Değer ihlali varsa, örneğin bir kişi haksızlığı uğradıysa, öfkelenir. O zaman da amaç; vurarak değil, eyleme geçerek haksızlığı gidermek olmalıdır.)

DUYGUYU İFADE EDEMEME
Vuran insanın ikinci yarası da duygusunu ifade edememektir.
Duygusunu ifade edemeyen insan; ya küfreder ya da kendisini başkalarına vurarak ifade eder. Peki, çocuk duygusunu ifade etmeyi neden öğrenememiştir?
Aslında çocuklar duygularını ifade etmeyi öğrenmez. Zaten biliyordur. Anne veya baba onların duygularını bastırırsa, çocuk duygusunu saklamaya ya da sağlıksız yollarla ifade etmeyi öğrenir (vurmak veya yatağını ıslatmak gibi).

ASIL SORUN
Kardeşine vuran çocuk, hem öfkesini yönetmeyi bilmiyordur, hem de kendini ifade etmesini. Bunun çözümü çocuğa ceza vermek değil, ona kendisini sözlü olarak ifade etmesini öğretmektir.
Çocuğa mola cezası verilirse, asıl sorun bastırılmış olur.
Mola cezası alan çocuk, anlaşılmadığını düşündüğü için, değersizlik duygusu başlar.
Dahası molada bekletildiği için de terk edilme korkusu oluşur. Sonuçta aile onu tek başına yapayalnız bırakmıştır.
O zaman ne yapmalı?
ÇÖZÜM
Çocuk kendini vurarak ifade ediyorsa, anne/baba ilk önce sakin olur. Kendisi sinirlenmez veya panik yapmaz.
Sonra çocuğuna ne hissettiğini sorar. Çocuğun duygusu aile için bastırılıyorsa, öfke demeyebilir. Bu durumda aile sorar: “Sinirlendin mi veya öfkeli misin?”
Çocuk “Evet” derse; sebebi sorularak, kaynağına inilir.
Çocuk kaynağının adını koyamayabilir. (Maalesef çocuklarımızı kendini tanıma yetisiyle yetiştiremediğimiz için çocuklar çoğu zaman duygularının kaynağını tanımlayamıyor.)
Bu durumda anne ve baba öfkenin kaynağını kendisi belirler ama bunu çocuğa ifade etmek zorunda değildir. Kendisi fark ederek uzun vadede bunu çözer.
Çocuk öfkesini söyledikten sonra, aile bunu empatiyle karşılar.
Çocuğun gerekçesi yanlış/mantıksız olabilir (ailem kardeşimi benden daha çok seviyor inancı gibi) ama önemli değil. Gerekçe daha sonra ve uzun zamanda düzeltilecek bir şey. Duygular her zaman doğrudur.

DUYGUYU İFADE ETMEYİ ÖĞRETME
Aile duygunun adını koyduktan ve empati kurduktan sonra, biz öfkemizi vurarak değil, söyleyerek ifade ederiz der. Burası çok önemli.
Çocuğa, öfkesini karşıdaki kişiye söyleyerek ifade etmesi öğretilir.
Burada bol bol ‘role-play’ ve drama yapmak çok etkili olur.
ANLAYIŞ
Bu aslında bir yöntem değil, bir anlayış biçimidir.
Anne ve baba da örnek olmalıdır. Anne ve baba öfkelerini birbirlerine bağırarak (sözlü şiddet) değil, sözle ifade ederek model olmalıdır.
SONUÇ
Kısacası çocuk vurarak kendini ifade ediyorsa, kök sebebi inilmeli. Kök sebep, çocuğun duygusunu tanımaması ve ifade etmeyi bilmemesidir.
Kızmak, bağırmak ve mola vermek yerine, çocuğa duygusunu sözlerle ifade etmesi öğretilmeli. İşte o zaman barışçıl bireyler ve barışçıl bir toplum yaratabiliriz.

Dr.Özgür BOLAT
Yazının orjinali; www.hürriyet.com.tr


devamı »

19 Oca 2017

Elele Avon Kadın Ödülleri 2016


Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Elele Avon Kadın Ödülleri 18 Ocak tarihinde unutulmaz sahnelere imza atarak gerçekleşti. Gecede 9 kategoride yılın en başarılı kadınları kırmızı halı heyecanı yaşayarak ödüllerini kucakladı.

Mirgün Cabas’ın sunumuyla gerçekleşen törende;

Oyuncu kategorisinde Burcu Biricik,

Şarkıcı kategorisinde Kalben,

Yazar kategorisinde Büşra Yılmaz 

Spor kategorisinde Ayşe Begüm Onbaşı ödül aldı. 

Ödüle doyulmayan gece de;

2016 yılının bilim kadını İlayda Şamilgil,

Yılın gazetecisi Hande Fırat,

Yılın girişimcisi Ayşe Tolga olurken;

Sosyal sorumluluk dalında Dilek Sabancı,

Güzel sanatlar dalında da Türkan Derya ödüle layık görüldü. 

Avon Temsilcisi Zehra İren Taşkın 2016 yılındaki çalışmalarıyla “Yılın Avon Kadını” ödülünü kucakladı.


“Bugün burada ödül alacak kadınlar gibi, sanatla, sporla, yazılarıyla, haberleriyle, şarkıları, dizileri, sağ duyularıyla dünyayı güzelleştiren kadınları heyecanla izleyeceğiz. Ve bir kez daha inanacağız ki; dünyayı kadınlar kurtarak” sözleriyle Elele Dergisi Yayın Direktörü Ferhan Kaya Poroy geceye damgasını vurdu.




devamı »

17 Oca 2017

Nasıl Bir Nesil Yetiştirmek İstiyoruz?

yeni nesil

Bu konuda kriter belirlemek kolay olsa da uygulama da sıkıntı olacağı kesin. Çünkü çocuk yetiştirmek ağaç yetiştirmeye benzemiyor. Evet ne ekersen onu biçersin bu doğru ama fidan ağaç olamadan ellerinden kayıp gidebilir. Bu riski iyi hesaplamak gerekir.

Çocuk büyütürken davranışlarından, eğitimine kadar uzunca bir yol oluyor önümüzde ve bu yolda herkesin doğruları birbiri ile hiç uyuşmuyor. Mesela benim ailem benimle cinselliği oturup konuşmadı çünkü hiç öyle sorularım olmadı. Belki merakım vardı fakat aileme sorma cesaretim yoktu. Çünkü onlar anne/baba bizler ise çocuk olmaktan öte gidemedik. Ama bizler çocuklarımızla bunu küçücük yaşlarında konuşuyoruz. Çünkü karşımızda her şeyi sorgulayan bir nesil var. Ve teknoloji çağında olduğumuz için sen sorulara cevap vermesen de çocuk bir şekilde dışarıdan doğru/yanlış öğreniyor. Bu riske girmemek için oturup konuşuyor her şeyi bizzat bizden dinlesin, öğrensin diye çabalıyoruz. Çünkü biz bu nesili çocuk olarak değil birey olarak kabullenerek büyütmeye çalışıyoruz. İsteklerine önem veriyor, fikirlerine saygı duymaya çalışıyoruz. Değerli olduklarını her fırsatta belirtiyoruz.

Diğer tarafta da daha nedenini bilmeden başı kapatılan çocuklar var. Kuran kurslarında kendini savunamayacak yaşta olmalarına rağmen yatılı bırakılan evlatlar var. Çıkan taciz haberlerine göz yumup kabullenen aileler var. Sırf annesi babası istiyor diye zorla imam hatip liselerinde okutulan gençler var. Din eğitimini şeriat ile karıştıran aileleri tarafından herkesin özgürlük alanına müdahale etmeyi kendilerine hak olarak gören çocuklar var. Henüz yoksa da olacak çünkü bu yolda yetiştiriliyorlar. Fikirleri, istekleri aileleri tarafından yok sayılan geçmiş tarihi anne babasının kafa yapısına göre anlatılan bir nesil var. Bu çocuklar ailelerinin himayelerinden kurtuldukları ilk anda hatalar yapmaya müsait olarak büyüyorlar. Biz çocuk büyütürken değerden, saygıdan bahsederken onlar sadece dinden bahsediyorlar. Kafası açık insanları dinsiz olarak çocuklarına anlatarak büyütüyorlar. Yani daha ufacık yaşında çocuklarının içine nefreti aşılıyorlar. Kendin gibi düşünmeyen, kendin gibi yaşamayan herkesten nefret edebilirsin mesajını çocuklarına açık açık veriyorlar.

Bir taraftan bilinçli değer gören bir nesil yetiştirilirken diğer taraftan ailesi tarafından fikirleri önemsenmeyen, kararlarını kendisi alamayan bir nesil yetiştiriliyor.

Eğitim yerlerinde artık herkes özgürce düşüncelerini dile getiremiyor. Çünkü kendi içlerinde iktidar yanlısı ile Atatürk'çü olarak ayrım yapılmış durumda. Atatürk çü olana iş yok hak yok. Ve böyle bir  ortamda çocuklarımızı okutmaya, onlara eğitim aldırmaya çalışıyoruz.

Türkiye de eğitim yerlerde PISA sonuçlarına göre de dünya sıralamasında sonlardayız. Hemde 12 yıl öncesi sonuçlardan da kötüyüz. Ne kadar geri gittiğimizi bir düşünün. Neden çünkü eğitimde başka öncelikler çıktı. Arapça arttırılsın, tüm okullar imam hatiplere dönüştürülsün, Atatürk kaldırılsın, tarih kitapları değiştirilsin gibi işlerle uğraşıyoruz.

çocuk gelin örneği

1.sınıf kitabında yani çocukların eğitimle tanıştıkları ilk yılda karşılarına "küçük gelin" örneğini koymuşlar. Milli eğitim için bunu çocukların ellerine vermekte sorun yok. Çünkü onlar 1.sınıfta Atatürk ile ilgili bilgilerin azaltılmasını tartışıyorlar.

Müfredat değişecekmiş her yıl değişiyor zaten her yıl eğitim sistemi daha kötüye hızla götürülüyor. Bu kadar gerilemeye meraklı bir toplumu her yerde bulamazsınız. Yeni amaçları tarihimizi değiştirmek. Osmanlıyı öne çıkarıp Atatürk ilke ve inkılaplarını ortadan kaldırmak. 15 Temmuz darbe girişimi çocuklara okutulacak bunu okuyarak büyüyen çocuklar bu devlet nasıl kandırıldı diye soramayacaklar. FETÖ nasıl bu kadar yayıldı bu devlet nasıl bu derece kandırıldı okuyamayacaklar.

Yalnız bir şeyi unutuyorlar. Biz anne babalar gerekirse tarih kitabı olur çocuklarımıza her şeyi anlatırız. Biz dinimizi de yatılı kurslarda değil anne babamızdan öğrendik. Kuran da ki ayetleri cübbelilerden değil türkçe mealini okuyarak öğrendik. Allah ile aramıza cemaat sokmadan dini görevlerimizi hatim ettik. Bu şekilde de çocuklarımıza öğretmeye devam edeceğiz. Dini araç olarak kullanmamaları gerektiğinin de özellikle altını çizeceğiz. Ben elimden geldiğince Yağız'ın ders kitaplarını onunla birlikte okuyorum konulara göz gezdiriyorum. Bu müfredattan sonra bunu daha sık yapacağım.

 Ve en önemlisi evde ki tarih kitap sayınızı arttırın bu gidişle çocuklara bırakabileceğiniz en önemli miras geçmişte yaşanılanların unutulmamasını sağlamak olacak.

Yazımın başlığında ki sorunun cevabına gelince; ben şahsen vicdanlı, merhametli, hak adalet bilen aklı başında bir nesil yetiştirmek istiyorum.

Daha aydınlık bir geleceğe kavuşmak dileği ile...
Sevgiler,
NUTUK kitabı
çocuklar için her evde bulunması gereken bir kitap




devamı »

16 Oca 2017

Yatak Alırken

Yatak seçmek gerçekten başlı başına bir iş. Zira yaşam kalitenizi arttırmak için önce uyku kalitenizi artırmanız gerekiyor. Bunun için de en önemli faktörlerin başında elbette yatağınız geliyor. Yani, “yatak insanın gecesini rezil de ediyor, vezir de ediyor” desek yerinde bir benzetme yapmış oluruz herhalde.

Ancak yatak seçimi öyle kolay karar verilebilecek bir konu da değil. Piyasada öyle çok çeşit var ki insanın aklı ister istemez karışıyor. Herkesin farklı yapısı, farklı beklentisi, farklı alışkanlıkları olduğu düşünülürse her kişiyi memnun edecek yatak tipi de ona göre farklılık gösteriyor.

Acaba sizin ihtiyacınız olan hangisi? Omurgayı destekleyen ortopedik yataklar var; hassas bünyeler için tasarlanan anti-alerjik özelliklere sahip yataklar var; akıllı sünger yapısıyla bedenimizi algılayan visco yataklar var; dayanıklı yay sistemleri ile baştan ayağa vücudu destekleyen son teknoloji yaylı yataklar var; doğal dolgu malzemeleri ve hava dolaşımı sağlayan lifli dokusuyla vücut ısısını dengeleyen uzay teknolojili yataklar var.

İş bu kadarla da bitmiyor. Bir de farklı ihtiyaçlar ve farklı yatak odalarına göre, farklı boyutlardaki yataklar arasından da en uygun olanı seçmek gerekiyor. Bütün bunlara tek başınıza karar vermek size oldukça zor gelebilir. Bu durumda en doğrusu bu alanda kendini kanıtlamış bir markanın satış yerine gidip konunun uzmanlarından destek almak olacaktır. İşte bu markalardan biri de Yatsan.


Yatsan 1974 yılından beri uyku teknolojileri konusunda dünya çapında güven kazanmış bir marka. Üstelik uyku sektöründe dünyaca ünlü markaların lisanslı temsilciliğini ve partnerliğini de yapıyor. Alıcılarına birçok farklı çeşidi sunan Yatsan’da tek kişilik yatak ve çift kişilik yatak seçeneklerinde farklı boyutlarda yataklar bulmak mümkün. Hangi boyutta yatağı seçeceğiniz sizin ihtiyacınıza, odanızın büyüklüğüne göre değişim gösteriyor. Yatsan’da 120x200, 140x200, 60x120, 90x200 ölçülerinde tasarlanan yataklar arasında size en uygun olanı seçebilirsiniz.  Ayrıca istediğiniz boyutlarda kişiye özel seçimlerde de bulunabilirsiniz. Yatsan’ın web sitesindeki mini anketi çözerek de size en uygun yatak tipini keşfetmeniz mümkün. Tüm ürün model ve detaylarına da web sitelerinden ulaşabilirsiniz. 




devamı »

12 Oca 2017

Güvenli İnternet Kullanımı İle Çocuklarınızı Tehlikelerden Koruyun

Güvenli İnternet

Artan internet kullanımı ve gelişen teknoloji nedeni ile artık çocuklarımız internet ile iç içe yaşamaktadırlar. Çocukların her an internete girmesi ve istedikleri sayfalarda gezmeleri onların araştırma yönlerinin ortaya çıkması açısından faydalı olsa bile tehlikeli ve zararları yanları daha çok olduğu da bir gerçektir. Çocuklarımızın zararlı sitelerden ve zararlı bilgilerden uzak durmalarını sağlamak için 2011 yılında çıkarılan bir yasa çerçevesinde internetin olumsuz yanlarından çocuklarımıza korumak güvenli internet kullanımı ile mümkün hale gelmiştir.

Çocuklarımızı İnternetin Tehlikelerinden Nasıl Koruruz?

İnternetin birçok faydalı ve yararlı yanı olması nedeni ile çocuklarımızı internetten uzaklaştırmak hiç doğru bir tutum değil. Ancak çocuklarımızın internette gezerken ya da oyun oynarken cinsel, siyaset, küfür ve şiddet içerikli sitelerden uzak durmalarını sağlamalıyız. Bunu aileler kendi imkanları ile yapmaları oldukça zordur. Bu nedenle 2011 yılında çıkarılan güvenli internet hizmetini kullanarak çocuklarımızı zararlı sitelerin içeriklerinden koruyabiliriz. Özellikle de aileler çocukları şu içerikli sitelerden uzak tutmaları gerekmektedir.

    Cinsel içerikli sitelerden
    Şiddet içerikli sitelerden
    Küfür içeren sitelerden
    Siyaset yapan ve yanıltıcı sitelerden

Güvenli İnternet Nasıl Kullanılır?

Günümüzde birçok aile kullanmış olduğu internetini çocuklarının gelişimine olumsuz yönde etki edeceği nedeni ile güvenli internet kullanımına geçtiklerini biliyoruz. Güvenli internet kullanımına geçmek isteyenler öncelikle bağlı oldukları internet dağıtım şirketi ile iletişime geçmeleri gerekiyor. Sonrasında internet kimin üzerine bağlı ise o kişi müşteri hizmetleri ile yapacağı görüşme sonrasında güvenli internet kullanıma geçmektedir. Bunun yanı sıra kullanmış olduğunuz pc üzerinden de bunu gerçekleştirebilirsiniz.

Örneğin Türk Telekom bu konuda hizmet veriyor. Üstelik bilgisayarınıza yazılım yüklemenize de gerek yok! Hizmet size Aile Profili ve Çocuk Profili olmak üzere iki alternatif sunar. İstediğiniz zaman Güvenli İnternet Hizmetini alabilir, istediğiniz zaman profilinizi değiştirebilir, isterseniz bu hizmetten vazgeçebilirsiniz.

İlaveten Google ‘ın güvenli arama özelliği de 100% olmasa da sonuçları filtreleyen bir özelliğe sahip. Bunu aktif ederek de kullanabilirsiniz. Google hesabınız açıkken ayarlar > arama ayarları yolunu izleyerek güvenli aramayı aktifleştirebilirsiniz.

İnternetin Çocuklar Üzerindeki Olumsuz Etkilerinin Nedenleri Nelerdir?

Çocuklarımız gerek tablet, bilgisayar ve telefonlar ile her an internet ile iç içelerdir. Çocuklarımızın internete bu kadar yakın ve iç içe olmasının olumsuz yanları da elbette ki vardır. Çocuklar oyun oynamak için interneti kullandıklarında şiddet ve küfür içeren oyunları oynarlarsa bu oyunlar çocuklarımızın gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Çocukların gelişimini olumsuz yönde etkileyen bu oyunlar nedeni ile çocuklarda davranış bozukluklarına rastlamamak ne yazık ki imkansızdır. İnternet sitelerinde yer alan cinsel içerikli video ya da görsel resimler nedeni ile çocuklarımız çok erken yaşta cinsel içerikler ile tanışmaktadırlar. Bu da çocukların gelişimini olumsuz etkilemekte, hatta cinsel tercih seçim bozukluklarına da neden olmaktadır. Çocuklarımızın daha sağlıklı bireyler olmasını istiyorsak, mutlaka internet kullanımlarını incelemeli ve çocuklarımızın daha sağlıklı sitelerde gezinmelerini sağlamalıyız.

Peki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Kullandığınız farklı bir yöntem mi var? Yorum bölümünde paylaşarak herkesin bilgilenmesini sağlayabilirsiniz.


Bu yazı Teknojest sitesi sahibi Poyraz Şahin tarafından yazılmıştır.
devamı »

11 Oca 2017

Sosyal Medya Bağımlılığı

sosyal medya

Sosyal medya konusu dipsiz bir kuyu gibi yaz yaz bitmez. Fakat benim bunu yazma sebebim şu; snapchatte 2 binin üzerinde takipçim var. Çok fazla aktif olarak bir şeyler paylaşmıyorum. Fakat özelden atılan her soruya, her mesaja mutlaka dönüyorum.

Takipçi sayısı arttıkça benden bir şeyler beklenmeye başladı. Özellikle snapchatte sohbet edelim, soru cevap gibi videolar çekmelisin deniyor. Ela'ya yaptığım alışverişler paylaşılsın isteniyor. Bunun gibi bir kaç şeylerde var. Vaktim olsa aslında paylaşabileceğim faydalı şeyler var.

Takip ettiğim bloggerlar arasında bunları yapan var. Ürün paylaşımları çoğu zaman işe yarıyor. Bu konuda faydalandığım yorumlarına güvendiğim bir çok makyaj bloğu var.
Buna lafım yok.
Fakat bunların yanında tüm gün canlı canlı sohbet eden, gece çocuklarını uyuttuktan sonra saatlerce günün nasıl geçtiğini anlatan, kocasıyla çıktığı tatilin her saniyesinde snapten canlı canlı sohbet eden üşenmeyip aynı konuların çekimlerini instagram stories yükleyenler var. Bunların hepsini ayrı bir mesai isteyen işler olarak görüyorum. Sosyal medya özellikle blog yazarları için oldukça önemli. Fakat söz uçar yazı kalır mantığında olan biriyim ve oraya harcadığım zamanı bloğuma yazı yazarak harcamayı tercih ederim. Malum çalışan bir anneyim işten geldikten sonra sofra, yemek, çocuklarla vakit geçirme derken 2-3 sayfa kitap okuyup ancak yatabiliyorum. Vaktim olsa oturup sohbet eder miyim diye bende kendime soruyorum. Paylaşımlarımı arttırırım ama sohbet konusunda kendimi aşırıya kaçmamak için engellerim diye düşünüyorum. Bir insanın kendini saatlerce sosyal medya dünyasına kaptırmaması taraftarıyım.

Sosyal medya gerçekten büyülü bir dünya yaşamadığın her şeyi kolayca yaşıyormuş gibi insanlara aktarabilirsin. Ben çok mutluyum, süperim, iyiyim gibi egonu hiç zorlanmadan herkese yayabilirsin. Birileri de benim neden böyle bir hayatım yok diye kolayca bunalıma girer.

Geçtiğimiz günlerde sahte psikolog adı altında hamile bir bloggerı linç ettiler. Evet kadın bence de suçlu, sahte diplomanın affedilir yanı yok. Fakat benim takıldığım sadece sosyal medya da gördüğün birine bu kadar öfke nasıl duyulur ona şaşırdım. Kadının kocasına çocuğuna kadar laf söyleniyor. Yetmiyor yanında ki arkadaşının ailesine kadar rahatsız edilip dil uzatılıyor. Sadece şaşkınlık ve korkuyla izledim. Tanımadığın birine duyulan bu öfkeden kendilerinin rahatsız olmaması bana çok garip geldi. Bu dünyaya kendini bu kadar kaptıran insanlardan gerçekten korkmak gerek.

Başka bir örnekte anneler sayfasında gördüm. Cumhurbaşkanı hakkında ters bir şeyler yazmış diye kadının bebeğine bile beddua eden kadınların yorumlarını okudum. Kadını nasıl tehdit ettiklerini yazmak bile istemiyorum. Kadın salya sümük özür diledi buna bile hakaretlerle yanıt verdiler.

Geçen gün de instagram stories de karşıma takip ettiğim iki kadının birbirleri ile isim vermeden kavgalarına şahit oldum. İkisi de yorumlarıyla kendisine destek olan takipçilerinin mesajlarını yayınladılar. Aman Allah'ım sen benim zayıflığımı kıskanıyorsundan tutunda, alışveriş poşetinde görünen markalar yüzünden görgüsüzlüklerine kadar birbirlerini linç ettiler. Hemen takipten çıkardım.

Hukuk, hak, adalet umurlarında değil seve seve linç girişiminde bulunabiliyorlar. Ve ne yazık ki bundan da oldukça mutlu oluyorlar.

Bunların dışında sosyal medyadan emeği ve üretimleri ile para kazananlar, takipçilerini yardım konusunda ayaklandıran kişilerde var onları her zaman takdir ediyorum. Mesela lösemi hastası Arda vardı sadece 3 günde Arda için ciddi rakamda para toplandı ve tedavi için yurt dışına gitmesi sağlandı. İstenildiğinde gerçekten birlik oluyor ve çok güçlü oluyoruz.

İşte bu ikisi arasında kalabilmek çok önemli. Sınırı iyi koymak gerek. Sınır koyma çabam yok çünkü benim gerçekten çok fazla vaktim yok. Fakat olur da bir gün vaktim olur bu yazdıklarımı unutup snapchatte saatlerce çekirdek yiyerek sohbet edersem karşıma dikilip ağzıma iki tokat çarpabilirsiniz 😂

Anı yaşa diye bir kavram var ve biz bunu sosyal medya bağımlılığımız yüzünden kaybetmek üzereyiz.

Bu konuda sizler ne düşünüyorsunuz? Sosyal medya bağımlılığınız ne durumda merak ediyorum.

Sevgiler,
snapchat hesabım gulsahonen çıkın gelin sadece Ela var :))))
instagram: @gulsahonen




devamı »

6 Oca 2017

Terörü Çocuklara Anlatmak

terör ve çocuk

Televizyonlarda artık hemen hemen her gün terör haberleri dönmeye başladı. Biz büyükler bile okuduklarımızdan, gördüklerimizden fazlasıyla etkileniyor öfkeden deliye dönüyoruz. Normal hayatımıza dönmekte de zorlanıyoruz. 
Peki çocuklara dışarıda olup bitenleri nasıl açıklayacağız?
Başlarda çocuklara haber izletmemeli, medyadan uzak tutmalı gibi söylemler vardı. Fakat artık gündem öylesine terör dolu ki çocuklardan saklamak mümkün değil. Haberlerde görmeseler bile okullarında kendi aralarında mutlaka konuşuyorlar.
Geçenlerde oğluma etrafına dikkat et gibi bir cümle kurdum. Hemen "neden ki okulda da bomba patlatabilirler mi?" diye korkuyla sordu. İçimden "hay dilime edeyim" desem de artık çok geç olmuştu. Çocuklar bizlerin endişelerini konuşmasak bile zaten anlıyorlar. Kulaklar radar gibi etrafta olan bitenleri duyuyorlar. Oğlum kötü giden bir şeylerin farkında fakat anlamakta zorlanıyor. Ve her uyarımda aklına benim endişeli halim geliyor ki bana bomba saldırısı olabilir mi sorusunu soruyor. Tabii asla olmayacak oğlum gibi bir garanti veremeyeceğim için böyle sorularda çok zor açıklama yapıyorum. 
Daha önceki hafta da oğlumu evde bırakıp kızımı taksi ile okuluna götürdüm. Yarım saat içerisinde Oğlum beni 5 kere aramış ulaşamamış. Eve geldiğimde korku içindeydi "taksici seni kaçırdı öldürdü sandım" dedi. 
Kendi korkularımız yüzünden çocukları sık sık etrafa karşı uyarıyoruz. Yok çocukları kaçıran organ mafyası, yok taciz haberleri, yok yabancılara inanma nasihatları derken korkak bir nesil gümbür gümbür yetişiyor. Güvenilmemesi gereken komşular, akrabalar, arkadaşlar konusunda sürekli çocukları uyarıyoruz. Sadece bizde değil okullarda çocuklara kendilerini korumaları için seminerlerde veriliyor. Uyarmakla iyi bir şey yapıyor olabiliriz ama kendi içimizdeki gelecek kaygılarını çocukların hafızalarına da güzelce işliyoruz.
Artık endişelerimiz keşke büyümeseler hep dizimizin dibinde olsalar dualarına kadar geldi. Çünkü çocuklarımızı bu ülkede bu şartlarda nasıl koruyacağımızı hiç bilmiyoruz. Kendi çocukluğumuz savaşın adını bile duymadan geçti. Bizler için savaş sadece tarih kitaplarında geçen olaylardan ibaretti. Kapı önünden kaçırılma korkumuz hiç olmadı. Yabancılardan asla yiyecek bir şey alma diye uyarıldığımız bir dönemde yaşamadık. Çarşı, pazarda bomba ya da silahlı saldırı olur mu korkusu nedir bilmeden büyüdük. 
En kötü doğu da askerlik yapacak gençlere üzülürdü annelerimiz Allah'a emanet edilir sağ sağlim gelsinler inşallah diye dualar edilirdi. 
Şimdi markete giderken bile Allah'a emanet gidiyoruz. Dağlardaki eşkiyalar, vatan hainleri artık şehir ortasında cirit atıyorlar. Bizim bunlara karşı bir tecrübemiz, bilgimiz, hazırlığımız yok. Ben sevdiklerimi nasıl korumam gerektiğini bilmiyorum. En fazla çocuklarıma bu olayları onları etkilemeden nasıl anlatabilirim, sorularına nasıl doğru cevaplar verebilirim araştırmaları yapıyorum. Sanki kendim çok anlıyormuş gibi, sanki benim psikolojim bu konuya çok hazırmış gibi kendi anlamadığım şeyleri çocuklarıma aktarmak için mücadele ediyorum.
Uzmanlara göre; çocuklara açıklama yaparken yanımızda güvendesiniz mesajını özellikle vermemiz isteniyor. 
İyide bende güvende değilim ki...Yüzümden endişe ve korku akarken dilim "çocuğum merak etme yanımda güvendesin ben seni korurum" demem ne kadar ikna edici olur bilemiyorum.
Psikoloji falan hak getire dağıldık. Evet eve kapanmıyorum. İşime, markete, avm lere gidiyorum. Fakat deli gibi de korkuyorum. Sırf bu yüzdende mümkün oldukça çocuklar olmadan dışarıda ki işlerimi halletmeye çalışıyorum. Birde okulda güvende olduklarına kendimi inandırmaya çalışıyorum o kadar.
Terörü çocuklara anlatmak çok zor hele ki daha biz anlayamıyor iken onları aydınlatmaya çalışmak çok zor.
Not: Dünkü yazım da daha mutlu olmanın yollarını arıyorduk. Dilerim yarınlarımız daha aydınlık olur.
Sevgiler,


devamı »

5 Oca 2017

Kendine 5 Yol Belirle ve Daha Mutlu OL


Bazen hepimizin durup nefes alması gerektiği dönemler olabiliyor. Hele ki ülkemizde bu kadar moral bozacak şeyler yaşanırken özel hayatında sevdiklerin ile mutlu olmayı başarsan da toplum içinde yaşananlara duyarsız kalınmıyor. (kalanlar var o ayrı)  Her moral bozukluğundan sonra oturup  kendime beni iyi edecek yollar belirlerim.

Daha mutlu ol komutuyla kendime belirlediğim 5 yolu sizlerle paylaşmak isterim;

1- Negatif insanlardan uzak dur. 
    Laf olsun diye boş boş konuşan, sürekli kendini anlatan, sadece çıkarları için yanında duran, mutsuz, huysuz, enerjini çalan, her konuda sitem eden, şikayet eden insanlardan uzak dur. Kendine hayrı olmayanın sana faydası asla olmaz.

2- İyilik yap.
    Maddi durumu olmayan, bu soğuklarda ihtiyaçları olan insanlar karşına çıktığında kaçırma yardım et. Karşına çıktı ise elbet vardır bir sınavın. Bir çocuk giydir, bir anneyi sevindir, bir hayvanı doyur. Yardım ederken din, dil, ırk gözetme karşındakini sadece yardımına muhtaç bir canlı gibi gör. Başkalarını mutlu ederek mutlu olmanın kanıtlanmış deneyleri var. Mutluluk verirsen mutluluk alırsın. Enerji verirsen mutlaka enerji alırsın.

3- Bol bol ŞÜKRET.
    Hatalar yapabilirsin vicdan azabı çekebilirsin. Ama güneş doğdukça hayat devam edecek ve sen güne nefes alarak başlıyorsan işte buradan şükretmeye başlayabilirsin. Sağlıklıysan, sevdiklerin yanındaysa şükür sebeplerin artacaktır. Mutluluk sebeplerini ve şükür sebeplerini her gün kendine hatırlatmaktan vazgeçme.

4- ÖNCE BEN.
    Bencil bir kelime gibi görünse de benimsendiğinde hayatını değiştirecek tek cümledir. Sen mutlu olursan etrafındakileri mutlu edersin. Sen kendini aydınlatır isen etrafındakilere de ışık saçarsın. Bu yüzden hayatını değiştirmeye önce kendinden başlamak zorundasın. Unutma mutsuz gördüğün negatif insanları daha ilk maddede eledin onlar gibi olmamak için çaba sarf etmelisin. Bunun için de önce BEN diyerek ÖNCE kendini sevmekten başlamalısın.

5- Az insan çok HUZUR.
    10 tane arkadaşa gerek yok. Seni dinleyen, seni anlamaya çalışan, seni önemseyen bir kaç dost yeter insana. Yanında gülebildiğin, omuzunda ağlayabildiğin insanlar çok ama çok kıymetli onlara sahip çık. Çıkarsız ve egosuz dostluklara sahip olanlar dünyanın en şanslı insanlarıdır.

Kendime belirlediğim 5 yol bunlar ama keşke hedeflerimi de bu maddelere ekleyebilseydim. Maalesef hedef koymuyorum artık kendime çünkü yapamayınca mutsuz oluyorum. Çocuklar, iş hayatı, ev koşturma derken koyduğum hedeflerim yok olup gidiyor. Kendime sorgulayacak konu bırakmak istemediğim içinde hedefsiz bir hayat yaşıyorum. 😊 Fakat güzel dileklerim, temennilerim, inançlarım hep var onlarla her zaman yüzleşiyorum.

Siz maddeler arasına varsa hedeflerinizi koyabilirsiniz.

Bazen yazmak kadar uygulamakta kolay olsa keşke dediğimiz zamanlar olabilir. Öyle zamanlarda bile kendime düştüysen kalkmasını da bilmek zorundasın kalkıp kaldığın yerden bir şekilde devam etmelisin diye telkinlerde bulunuyorum. Çünkü gerçekten sizi sizden başka kimse iyi edemez.

İşte bu yüzden tüm dış etkenlere rağmen mutlu olmak en çok bizim elimizde diyorum...

Sevgiler,





devamı »

2 Oca 2017

2017

2017

İçimden geçenlerin hepsini bugün özellikle bugün yazmayacağım.

SADECE;

Şehrin orta göbeğinde eli silahlı bir adam kendi halinde eğlenen insanları kurşun yağmuruna tutuyor. Etrafta can pazarı yaşanıyor ve bu sahneleri görerek tüm vicdansızlığı ile yeni yılı kutladılar hak ettiler mantığında sevinenler kol geziniyor. Ohh olsun diyenler, yılbaşı kutlarsan olacağı buydu diyenler.......

Suçsuz insanları katletmenin hiçbir dinde yeri yoktur. Allah'ın verdiği canı bir başkası bu kadar kolay alabiliyorsa buna sevinmeden oturup sevdiklerinin başına gelmemesi için dua etmelisin. Yarın cami çıkışında, avm de, markette ya da evinde saldırıya uğramayacağının garantisi yok. Ölenleri günahlarına göre ayırmak sana bana asla düşmez. Hızlı iç savaşa sürükleniyoruz senin gibi olmayanları, senin gibi düşünmeyenleri yargılayacak, kınayacak vakitte değiliz. Aklını kullanıp herkes bayrağına, topraklarına sahip çıkmalı. Birlik beraberlik böyle günlerde olunmalı. 

Bunları bazen instagram hesabımda yazıyorum ve hızla takipçi kaybediyorum. Zerre kadar umurumda değil. Takipçi kaybetme korkusu ile sessiz kalmak bana göre değil. Anne çocuk bloğu da olabilirim. Fakat anne olmaktan öte insanım ve ülkemde olanlardan fazlaca etkileniyorum. Geleceğimden özellikle çocuklarımın geleceğinden fazlaca korkuyorum. Ben benim gibi düşünmeyenleri dışlamıyor anlamaya çalışıyorum. Bunu yapmayı beceremeyen insanlar beni zaten takip etmese de olur.

Her şeye rağmen güneşin doğuşunu görebiliyorsan hayat devam ediyor. Bayrağımız hala dalgalanıyor, ezan seslerimiz çok şükür susmadı. Çocuklarımız için umuda ve sevgiye ihtiyacımız var. Ve onlara bunu verebilecek insanlar bizleriz. Düştüğünde kolayca ayağa kalkabilecek nesiller yetiştirmek için bir şeyler yapmalıyız. 

Kendimiz için olmasa bile çocuklarımız için uzunca bir yolumuz var. Ben yinede 2017 den umutlarımı, hayallerimi, dileklerimi eksik etmeyeceğim. Silkelenerek yürümeye asıl bu zamanda ihtiyacımız var.

Ve kalbi temiz herkes için dileğim sevdiklerinizle huzur dolu bir yıl olsun. Umutlarınız ve hayalleriniz hiç bitmesin.

Gülşah ÖNEN
ig: @gulsahonen
devamı »
Bumerang - Yazarkafe