27 Ara 2016

Kardeşler Arası Rekabet

kardeş kavgaları

Yağız ve Ela'nın arası 7 yaş. Resmen hesaplayarak kardeş yaptık. Sebebi ise kardeşler arası rekabet dönemini asla yaşamak istemiyor olmamdan kaynaklıydı.

Çünkü benim kardeşimle aram 2,5 yaş ve sürekli kavga ederek büyüdük. Evlenene kadar da kardeş kavgasını doyasıya yaşadık. Özellikle ergenlik dönemlerimde bana kaç kardeşsiniz diye soranlara "ben tek çocuğum" cevabını verdiğimi çok iyi hatırlıyorum. Yani uzunca bir süre resmen kardeşim yokmuş gibi yaşamaya çalıştım. Evlendim gelin almamda ve 1 ay sonra da kardeşimi askere uğurlarken yıllar sonra kardeşime kavuşmuş gibi ağladım o ayrı. O gün bugündür soranlara hatta sormayanlara benim birde erkek kardeşim var diyorum 😊

Sadece bende değil en yakınımda annem kız kardeşini, babam erkek kardeşini mal mülk davaları yüzünden kaybetti. Yıllarca onlar için üzüldük konu kardeş bağı olunca sağlık olsun bile denmiyor. Değmeyecek dünya malı için insan kanından, canından vazgeçebiliyor hep bunları yaşayarak öğrendik. Keşke dünyada ki en büyük mirasın kardeş sevgisi olduğunu öğrenmiş olsalardı.

Yaşadıklarımı ve gördüklerimi düşününce çocuklarımın arası 5 yaştan az olmamalı dedim. Biri ağabey diğeri kardeş olsun rakip olmasınlar diye düşündüm. Birlikte yardımlaşarak büyürler, birbirlerine düşman olmazlar bende rahat ederim dedim. Fakat ikinci çocuğun eli maşalı olacağını bir türlü hesaplayamadım. Tecrübe işte...

Yağız şuan gümbür gümbür ergenlik girişinde ( girsin çıksın artık bitsin bu eziyet) her zaman her yerde benim dediğim doğru moduna girdi ve çıkamıyor. Sürekli çatışmak için sebep arıyor. Ve sürekli mutsuz. Her an dünya başına yıkılacakmış havasında takılıyor. Sıkıyorsa evde olumsuz cümle kullan saatlerce bunalıma bürünebiliyor. Şu sıra en büyük hobisi sinsi bir şekilde Ela'yı (ağız hareketi bile olabilir) kızdırmak. Meydan boş ise Ela'nın odasında ki oyuncakların yerini değiştirme cesaretine girebiliyor. Ela kıyamet koparınca ben bir şey yapmadım diye kendini savunan ilk kişi olması onu ele veriyor. Evden kaçıp başka bir aile ile yaşamak gibi planları var.

Ela ise doğduğundan beri 1-2-3 yaş sendromunda (umutsuz vaka) bu sıra özellikle kural tanımama, arsızlık, tutturma, ona söylenenleri duymama modunda. Var olan inat seviyesi en tepelere çıktı ve bir kademe dahi düşmüyor. Şu sıra en büyük hobisi sürekli Yağız'ın odasına gidip onu kışkırtma, kızdırma gibi ne kadar gürültü çıkarak konu varsa olay yaratma derdinde. Asla inkar etmez ben yaptım ne olacak diye artistlik yapar. Oda başka bir anne baba bulma derdinde.

Ve son 2 aydır inanılmaz bir kavga, gürültü ve rekabet içindeler.
Şiddet yok ama sürekli birbirlerini tehdit ediyorlar. Yağız kendini Ela ile Ela ise kendini Yağız ile kıyaslıyor. Bu aşamaya gelince sen 3 yaşındasın sen 10 yaşındasın demek konuyu maalesef çözmüyor. Ela'nın tiz çığlıkları Yağız'ın isyanı eve bomba gibi düşüyor. Çoğu zaman kendi hallerine bırakmaya çalışsam da bizde insan evladıyız kafamız götürmüyor.
Krizleri geçince sarmaş dolaş, sevgi yumağı olmaları beni duygulandırmıyor düşündürüyor. Acaba ruhsal sorunlarımı var bu çocukların diye düşünsem de "sen kendini ve akıl sağlığını bu dönemde iyi koru" diye kendime tavsiyeler veriyorum. Yakında edindiğim tüm çocuk eğitimi ve gelişimi tecrübelerimi bir kenara bırakıp kızılcık sopası ile haneye dalacak kıvama gelmiş durumdayım kendimden korkuyorum😊

Şaka bir yana gerçekten bu duruma şaşırıyorum ve iki ayrı dönemde olan çocuğa nasıl davranmam gerektiği konusunda bocalıyorum. Ela'nın okulunda bulunan pedagog ile görüştüm. İki ayrı dönemi de iki ayrı birey olarak kabullenmemiz gerektiğini vurguladı. Ben Yağız'ı çok sahipleniyorum çünkü babasıyla çok kavga ediyor ve kendim kızsam da babası ile çatıştığında ona kıyamıyorum. Eşimde Ela'yı çok sahipleniyor çünkü Ela canımlı cicimli konuşmaları ile babasına tüm kuralları yıktırıyor. Tüm bunlara rağmen iki çocuk da ne olursa olsun ev içi kurallara uymak zorunda. Buna bende katılıyorum ama bazı kuralları uygulayabilmek için bile aşırı sabır ve yüksek tahammül seviyesi gerekli olabiliyor. İşte biz büyükler günün stresi altında bunu sağlamakta oldukça zorlanıyoruz.

Kardeş arası rekabet, kardeş kıskançlıkları, kardeş kavgaları kitaplara konu olacak kadar çok yaşanan bir durum. Onlara kardeş sevgisini ve kardeş bağını unutmamaları gerektiğini öğretmek bizlerin görevi. Bunu öğrenen kardeşlere başka hiç bir miras bırakmanıza gerek kalmayacaktır.

Sevgiler,



devamı »

22 Ara 2016

Çocuklar İçin Zeka Geliştirici Etkinlikleri Oyuna Çevirmek


Çocukların ciddiye alarak yaptıkları işlere biz dışarıdan bakarak genellikle “oyun” diyoruz. Oyunlar, çocukların uzun süre odaklanabildiği ve kolay kolay sıkılmadığı etkinliklerdir. Bu yüzden “oyun” deyip geçmemek gerekir. Bir takım eğitim yöntemlerini ve faydalı etkinlikleri çocuklara tıpkı zeka geliştirici oyunlar gibi sunma fikri oldukça başarılı değil mi?
Düşünün: Bir çocuğun ilgisini oyundan daha iyi nasıl çekebilirsiniz? Kendiliğinden gerçekleşen bu odaklanma isteğini fırsata çevirerek çocuğunuzun zeka gelişimini desteklemek sizin elinizde. Şimdi o yöntemleri inceleyelim.

1-    Masalları Görselleştirme Oyunu

Çocuğunuza, anlattığınız bir masalın resmini çizdirin. Bu etkinliği oyunlaştırmak için de süre verin veya eşlik edin. Bunu şu şekilde yapabilirsiniz:

-Sana anlattığım masalın resmini çizelim mi? İkimiz aynı anda başlayalım. Bakalım hangimiz daha önce bitirecek.

Veya

-Sana anlattığım masalın resmini çizebilir misin? Bu görev için tam 3 dk süren var. 1-2-3 Başla!
Masal yerine bir anı, bir şarkı veya herhangi bir metin de olabilir. Bu şekilde çocuğunuzun kavramlaştırma ve hayal gücü yeteneğini desteklemiş olursunuz. Bu oyunu oynayan çocuklarda soyut-somut kavramları ilişkilendirme becerileri de gelişir.

2-    Öğretmencilik Oyunu

Çocuğunuzla veya çocukların kendi aralarında oynayabileceği eğitici oyunlardan biri de öğretmencilik oyunudur. Bu oyunu şu şekilde oynayabilirsiniz:

Çocuğunuza yeni bir bilgi öğretin. Bu bir matematik işlemi, genel kültür bilgisi veya uygulama da olabilir. Sonra ona öğretmen rolü verin ve öğrencisi olun. Öğrendiği bilgileri size öğretmesini isteyin. Parmak kaldırın, soru sorun, bilgilerini pekiştirin.

Bu oyunu arkadaş ortamında veya kardeşleriyle döngü kurarak oynamaları konusunda teşvik edin. Öğretmek, önceden edinilmiş bilgileri kalıcı kılmak için çok iyi bir yöntemdir. Bununla birlikte öğretmek, öğrenme becerilerini geliştirir.


3-    Bilgiç Oyunu

Çocukların teknolojik cihazlara olan ilgisini faydalı yönde değerlendirebilmek için akıllı telefon, tablet ve bilgisayarlarla oynanabilecek çeşitli zeka oyunları mevcut. Tıpkı Dedektif Gadget çizgi filmindeki gibi çocuğunuza teknoloji ile çözebileceği görevler verin. Bunu sağlamanın en iyi yöntemi TÜBİTAK destekli MentalUP Beyin Egzersizleri uygulamasını kullanmaktır.

MentalUP Beyin Egzersizleri, çocukların problem çözme, dikkat, hafıza, görsel zeka, sözel zeka, mantık becerilerini geliştirmeye yönelik oyunlar içeren bir uygulamadır. Bu uygulamayı ister mobil cihazınıza indirin, isterseniz internet tarayıcınızda açarak oynatın.

MentalUP, sahip olduğu gelişmiş yazılım sayesinde zaten çocuğunuzun yaşına uygun oyunları karşısına çıkaracak, sonuca ulaşabilmesi için kendisini yönlendirecektir. Üstelik egzersizlerden elde ettiği kazanımları ve performansını raporlar şeklinde sunacaktır.

Bu sayede çocuğunuzun zeka gelişimini desteklemiş, öğrenme becerilerini geliştirmiş ve teknolojik cihazları faydalı yönde kullanmasını sağlamış olursunuz. (1 Hafta Ücretsiz Deneyebilirsiniz)

Bildirim: MentalUP’ta şuan yılbaşı kampanyası var. Tüm paket seçeneklerinde %20 indirim için yılbaşına kadar geçerli indirim kodunu “SATIN AL” sayfasında kullanabilirsiniz.

İndirim Kodu: 970101

4-    Kim Daha Dikkatli Oyunu

Bu oyunda hem liste şeklindeki bilgilerin ezberlenmesi hem de dikkat gelişimi sağlamak mümkün. Bunun için bir bilgi listesine ve sıralamaya ihtiyacınız var. Merak etmeyin, bu oyun sandığınızdan çok daha kolaydır. Örnek:

Gezegenleri, güneşe olan yakınlıklarına göre sıralayın. Tabi ki ilk etapta hepsini saymayın. Oyunu şu şekilde ilerletmeniz gerekir:

-Şimdi söylediğim gezegen isimlerini sırasıyla tekrar et. Merkür, Venüs, Dünya

-Merkür, Venüs, Dünya

-Evet, Bravo! Şimdi bunu baştan yapalım. Merkür, Venüs, Dünya, Mars

-Merkür, Venüs, Dünya, Mars

-Evet yine başardın. Şimdi biraz daha zorlaşıyor. Bakalım bunu başarabilecek misin? Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter…

Aynı oyunu sayılarla veya başka kelimelerle oynayabilirsiniz. Sıralamayı aklında tutmak ve karıştırmamak için dikkatini zorlaması gerekecektir. Bu şekilde çocuğunuzun dikkat gelişimini destekler, bir takım sıralamaları da ezberletmiş olursunuz. 

Sevgiler,
devamı »

21 Ara 2016

Pekmezin Çocuklara Faydaları

üzüm pekmezi

Pekmez, benim için annem tarafından kış aylarında zorla yedirilen, içirilen nefret edilesi bir besin kaynağı(idi). Her seferinde neden zorla bana bunu yediriyorsun diye isyan etmiş olsam da şimdi aynı uygulamayı ben çocuklarıma yapıyorum. Neyse ki annelerinin aksine pekmezi son 1 yıldır çok seviyorlar. Geçen yıl bıktıkları için olsa gerek küçük çaplı direniş başlatmışlardı :)

Özellikle kışın evlerimize;
Üzüm pekmezi,
Keçiboynuzu pekmezi
ve tahin pekmez karışımı sıkça girmektedir.

Faydalarını sıralamadan önce; çocukların sütlerine pekmez katılması zararlı mıdır? soruna cevap verelim.
* Bazı bilim adamları çocuklara kan yapsın diye içirilen süt- pekmez karışımının aslında bu amaçla içildiğinde hiçbir işe yaramadığını savunuyor. Gerekçeleri ise; Pekmezin aslında kan yapıcı özelliğinin içerdiği demirden kaynaklanması.. Demir kanda bolca bulunan alyuvarların gelişimi için önemli bir etken maddedir fakat sütte bulunan kalsiyum yüzünden demir emilemez  ve doğrudan vücuttan atılır.  Yani sütün içerdiği kalsiyum pekmezin içerdiği demirin emilmesini engelliyor ve böylelikle aslında kan yapsın diye süte katılan pekmez kan yapıcı etkisini yitiriyor. Sadece süte katılmış bir tatlandırıcı görevi görüyor. Bir zararı yok fakat bu şekilde tüketildiğinde kan yapımına bir faydası da yok. 
Ya da güne daha dinç başlamak için süt pekmez karışımı içmek yerine bir tatlı kaşığı pekmez doğrudan tüketildiğinde içeriğindeki glikoz ve fruktoz daha çabuk kana karışacak ve metabolizmanın daha hızlı çalışmasını sağlayacaktır. Süte karıştırılan pekmez ise, sütteki kalsiyumun emilimi zorlaştıracağından gün içinde yorgunluk yaratacak ya da uyku hali ağır basacaktır. 
Bu bilgiyi okuduğumdan beri çocukların sütlerine pekmez karıştırmayı bıraktım.

Bebeklere hangi pekmez verilmeli?
* Pekmez, eğer bu gıdaya karşı alerjileri yoksa çocukların ve bebeklerin sağlıklı bir yetişkin haline gelebilmeleri için, kalsiyum ve demir mineralleri sağlaması ve yoğun enerji deposu olması nedeniyle vazgeçilmez natürel bir besinidir. Yalnızca 100 mililitre civarında pekmez 10 mg demir içermektedir ve bu içerik diğer gıdalara oranla bağırsaklarda çok hızlı emilen ve kana da çabuk karışan bir özelliğe sahiptir. Bunun yanında lezzetli ve tatlı olan pekmez, potasyum ve magnezyum içermesi bakımından da bebek besini olarak tercih nedenidir.
Bebekler için doktoruna danışılarak çoğunlukla "dut, üzüm ve harnup (keçiboynuzu) pekmezi" tercih edilmektedir.
Bebekler 6 aya kadar yalnızca anne sütüyle doyurulduklarından yedinci ay itibariyle kahvaltılarına ilave olarak ya da ayrıca 1 tatlı kaşığı ölçülerinde pekmez yiyebilirler. Bebeklerde denenen tüm yiyeceklerde olduğu gibi pekmezde de alerjik bulguların izlenebilmesi için mutlaka bebeğe tattırıldıkdan sonra bir gün ara verilmelidir.

Keçiboynuzu Pekmezinin Faydaları:
Keçiboynuzu pekmezi daha çok cinsel veya sperm sorunu yaşayan kişilerin çözüm için sık sık başvurduğu bir şifa kaynağıdır. Fakat bunların dışında birçok hastalığa da faydalıdır. İçerdiği zengin vitamin ve besin kaynakları özellikle solunum yolu hastalıklarına çok iyi gelmektedir.
·         Kalsiyum açısından zengindir, kemik sağlığına çok faydalıdır.
·         E vitamini içerdiği için astım, bronşiti grip, nezle gibi hastalıklara faydalıdır.
·         Öksürüğü giderir ve rahatlama sağlar.
·         Balgam söktürücü özelliği vardır.
·         Sindirim sistemi sorunlarını çözer, şişkinliği giderir, bağırsakları temizler.
·         Yüksek derecede sodyum ve potasyum içerdiği için karaciğer için çok faydalıdır.
·         Kansere yakalanma oranını %90 oranında düşürdüğü söylenebilir.
·         Kalp sağlığı için önemlidir, kalp çarpıntısını önler.
·         Doğal bir enerji kaynağıdır.
·         Kanı temizleme ve damar tıkanıklıklarını giderme özelliği vardır.
·         Çeşitli alerjik hastalıklara karşı engelleyici ve tedavi edici özelliği vardır.

Üzüm Pekmezinin Sağlığa Faydaları:
Üzümlerden yapılmaktadır. Üzüm pekmezinin sağlık açısından faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz:
·         Üzüm pekmezi kan yaparak, kansızlık sorunu olanların çok sık kullandığı besinlerdendir.
·         Üzüm pekmezi sporcuların sık kullandığı enerji verici bir besin kaynağıdır.
·         Üzüm Pekmezi damar sağlığına katkıda bulunur, kanı temizleme özelliği sayesinde damarların tıkanmasına engel olur ve damar sertliğinin oluşmasına izin vermez.
·         Sindirim sistemi için faydalı olan üzüm pekmezi mide, bağırsak, böbrek sağlığını korur, kabızlığı giderebilir.
·         Yetişkinler dahil, özellikle çocukların gelişme döneminde çok fazla ihtiyaç duydukları kalsiyum ihtiyacını giderir.
·         Kas sağlığını koruyan üzüm pekmezi, sinir sistemi üzerinde de olumlu etkisi vardır.

Tahin Pekmezinin Faydaları:
Tahinden yapılan bir pekmez türüdür. Tahin pekmezi sağlık açısından bir çok faydası vardır. Diğer pekmez türlerinden farklı olarak tahin pekmezinin farklı sağlık sorunlarının giderilmesine yardımcı olabilir.
·         Tahin pekmezinin hücreleri yenilediğine inanılır, bunun yanında serbest radikallerin hücrelerde meydana getirebilecekleri hasar riskini azaltırlar.
·         Tahinin ham maddesi olan susam protein açısından çok zengindir, özellikle çocukların gelişme dönemine katkıda bulunur.
·         Tahin pekmezi yaşlanmayı yavaşlatır, enerji kaynağıdır.
·         Tahin pekmezinin diğer özelliği cinsel gücü arttırmasıdır.
·         Sindirim sitemi sağlığı için çok faydalı olan tahin pekmezi aynı zamanda etkili bir idrar söktürücüdür.
·         Bağırsakların çalışmasına yardımcı olan tahin pekmezi, kabızlığı gidermeye yardımcı olabilir, midenin hazım sorunlarını giderir.
·         Tahin pekmezi kalp ve damar sağlığını korur.
·         
       Son olarak pekmezin faydaları olduğu kadar zararları olduğunu da unutmayalım.

Pekmezin Zararları: Pekmezin üretim, saklanma ve tüketim koşullarına göre bazı yan etkileri ve zararları olabilir. Bu zararları şu şekilde sıralayabiliriz;
·         Çok fazla kaynatılan veya pişirilen pekmez sağlık açısından risk taşır, bazı sağlık uzmanları bu tür pekmezlerin kansere neden olduğunu söylemektedirler.
·         Pekmezin kapağı açıldıktan sonra mutlaka buzdolabında muhafaza edilmelidir, aksi durumunda özelliğini yitirir.
·         Aşırı tüketimden kaynaklanan sindirim sistemi bozuklukları, şişkinlik, ishal ve göğüs ağrısına neden olabilir.
    
       kaynak
       kaynak
       kaynak

      Sağlıklı günler dilerim.



devamı »

20 Ara 2016

Çocuklara MEYVE Sevdirmenin Yolları

çocuk ve meyve

Renkli ve kütür kütür meyve ve sebzeler çocuğunuzun yaşamının keyif alınan bir parçası olabilir. Çoğu bebekler ilk katı yiyecekleri olarak meyve ve sebze yer. İlk yıldan sonra anne babalar, bağımsız şekilde yedikleri için çocuklarının güç beğenici olduklarını görebilir. Çoğu kez bu güç beğenicilik meyve ve sebzelerin daha az yenilmesi ile sonuçlanabilir.
Çocukları daha fazla meyve ve sebze yemeye zorlamak mümkün değildir. En iyi yolu anne babaların kendilerinin her gün meyve ve sebze yeyip bundan keyif almalarıdır. Zaman alabilir ama çocuklar, en iyi şekilde anne babalarını izleyerek öğrenir. O halde, denemeye devam! 
Herkesin çok çeşitli sebze ve meyve yemekten zevk almasının birçok nedeni vardır. Sebze ve meyveler, C vitamini gibi önemli vitaminler ve folik asit sağlar. Ayrıca, kimi hastalıkları önlediği düşünülen başka bitki içerikleri de vardır.
Kaç tane meyve ve sebze?
Çocukların porsiyonları küçük ve yaşa, iştaha ve etkinlik düzeylerine bağlı olabilir. Unutmayın, herhangi bir miktar sebze ve meyve yemek, hiç yememekten daha iyidir ve daha fazla yedirme yolları için daima uyanık olun. Çeşitler üzerinde yoğunlaşın; yani sadece miktar değil, farklı renklerde birçok meyve ve sebze.
Çocuğuma yeterli miktarda sebze ve meyveyi nasıl yediririm?
 İlk adım, sizin her gün sebze ve meyve yeyip bundan zevk almanızdır. Çocuklar tanıdıkları şeyleri yemeyi öğrendiklerinden, değişik yollarla meyve ve sebze sunmayı sürdürmek önemlidir. Çocuğunuzun belirli bir sebze veya meyveyi sevmediğini asla varsaymayın; bir dahaki sunuşunuz, denemeye karar verdikleri gün olabilir. Çocukların damak lezzeti yaşla birlikte değişir.
Başarının beş anahtar adımı
1.         Katılmak
• İsteyeceği meyve veya sebzeyi seçmeye çocuğunuzu da katın.
• Çocuğunuzu meyve ve sebze alışverişine götürün ve meyve ve sebzeleri sizinle birlikte görmesine, koklamasına ve hissetmesine izin verin.
• Çocuğunuzun meyve ve sebzelerin yıkanıp hazırlanmasında yardımcı olmasına izin verin. Bu fırsatı, yeni renk ve şekilleri keşfetmek için kullanın.
Kendisi için basit bir salata yapmasına izin vererek beceri öğrenmeye özendirin.
• Bir kasedeki üzüm ve böğürtlenleri birlikte sayın.
• Bahçede veya saksıda sebze ve şifalı bitkiler yetiştirin. Çocuğunuza, bitkiyi sulayıp beslemesi için izin verin.

2.      Keyif almak
• Mümkün olan zamanlarda yemeklerinizi çocuklarınızla birlikte keyifle yemeyi unutmayın. Çocuklar sizin çok çeşitli meyve ve sebzeleri yeyip onlardan zevk aldığınızı görürse, buna katılma olasılıkları daha fazladır.
• Kimi zaman çocuklar sebzelerini pişmiş değil, çiğ tercih ederler.
• Yemek zamanlarında gerginlik varsa çocuklar yeni yiyecekleri reddedebilir, o nedenle yemeğin olumlu yönleri üzerinde durun ve tartışmalardan kaçının.

3.      Sunum
• Bir kase meyveyi el altında ve bezelye, kiraz domates, küçük havuç ve mantar gibi sebzeleri acele çerezler olarak hemen kapılabilmeleri için buzdolabında tutun.
• Sebzelerin ve meyvelerin tabakta görünümünün güzel olmasını sağlayın. Farklı renklerde sebze ve meyve verin, onları özel bir tabağa doğrayın.
• Hevessiz olanlar için haftada bir kez farklı meyve ve sebze denemeyi sürdürün.

4.      Mümkün olan her yerde meyve ve sebzeyi ekleyin
• Sebze ve meyveleri çeşitli yollarla ve çoğu yemek ve çerezlere dahil edin.
• Yeni tarifeler arayacağınıza, makarna sosu, çorba veya kavurma usulü yemekler gibi ailece sevilen tarifelere katılan sebzelerin çeşit ve miktarını artırın.
• Çerezlere de meyve ve sebzeleri katın. Koçan üzerinde mısır, kabuklu patates, ev yapımı sade patlamış mısır, dilimlenmiş soslu sebzeler, meyve ve sebze eklenmiş kekler, küçük yuvarlak ekmekler veya kekler deneyin. Dondurulmuş meyve veya sebze dilimlerinin, şişte meyvenin, pişirilmiş meyvenin, ufalanmış meyvelerin ve doğal suyu içinde konserve meyvelerin tadını çıkarın.

5.      Çabanızı sürdürün
• Çocukların, meyve ve sebzelerden zevk almak için öğrenme fırsatına veya kimi zaman yeniden öğrenme fırsatına gereksinimi vardır. İşiniz, bunları var etmektir. Çocukların, denemeye hazır olmadan önce bir meyve veya sebzeyi en az on kez görmeleri gerekebileceğini unutmayın.
• Çocukların tabağına daima küçük bir porsiyon koyun; denemeleri için onları özendirin ama yeyip yememeyi kararlaştırmalarına izin verin.
• Çocukların en aç olduğu zaman olan yemeklerden önce, belki çiğ sebzeler vermeyi deneyebilirsiniz. 
• Hazırladığınız yemeğe başka seçenekler hazırlama dürtüsüne karşı direnin. Çocuklar belirli yiyecekleri bırakmayı seçebilir ama, seçenekler verilmezse kendilerine sunulan yemeği kabul etmeyi  öğreneceklerdir.
kaynak

Sevgiler,


devamı »

16 Ara 2016

Çocuklarda Sınav Stresi


sınav kaygısı
 
 Ülkemde ki eğitim sistemini sevmediğimi, çocuklar için uygun olmadığını her defasında söylüyorum. Fakat bu sistemi değiştirebilecek güce sahip değilim. Bende çocuklarımın bu eğitim sistemi savaşından en az hasarla çıkmaları için elimden geleni yapıyorum.
  Ben not ve sınava çok önem vermesem de Yağız maalesef sınıf ortamından ve yapısından dolayı inanılmaz hırslı bir çocuk. Sınav öncesi ya istediğim notu olamazsam kaygısını ve sınav stresi ni fazlasıyla yaşıyor. Bende bu stresi hafifletmek için nasıl yaklaşmam gerektiğini araştırıp notlar alıyorum. Sizlerle de paylaşmak isterim.

  Çocukların gelişim dönemlerine göre anne babaların zorlandıkları dönemlerin başında eğitim dönemi gelmektedir. Eğitim denilince akla ilk gelen şeylerden biri de sınav ve sınav stresi dir. Her anne baba sınava hazırlanan çocuğuna destek olmak ister, önemli olan doğru doğru ve başarıyı artıracak desteği vermektir. Hangi sınava girerse girsin, öğrenciye bunun bir son olmadığını hissettirmek gerekmektedir. Başarılı olan öğrencilerle yapılan görüşmelerde’’ailelerinin onlara her alanda destek oldukları ve bu başarıda ailelerinin önemli katkılarının olduğu’’ndan söz etmektedirler. 

   Ders çalışma ve sınavlara hazırlanma süreci, çoğu zaman anne baba ile çocuklar arasında çatışma yaratır. İki tarafında karşıdakinin duygularını anlamaya çalışmaması çatışmayı gereksiz yere büyütür ve uzatır. Hiçbir anne baba bilerek hatalı davranışta bulunmaz, çocukların geleceği konusunda endişe duymak en doğal anne baba duygusudur. Çocuğu sınava hazırlanan anne babalara bu süreçte büyük görevler düşmektedir. Anne ve babaların tutum ve davranışları çocukların yaşadığı sınav kaygısını
 artırabilir de azaltabilir de. Bu nedenle aşırı düzeyde kaygı yaşayan çocuğu olan ebeveynlerin bu kaygıda rollerinin olup olmadığına bakmaları gerekmektedir.

 Sınava hazırlık bir takım işidir ve bu takımda anne babanın rolü çok büyüktür. Sınava hazırlık dönemi, öğrencilerin anne baba desteğine en fazla ihtiyaç duydukları dönemdir. Bu dönemde fazla mükemmeliyetçi bir tutum sergilenmemesi uygun olur. Sınavlarda başarılı olmanın yanında başarısızlığın da sonuçlar arasında yer aldığı unutulmamalıdır.

 Başarı için aile içi iletişim ve olumlu diyalog önemlidir. Aile içinde kurulan bu olumlu ilişki çocuğun motivasyonunu artıracaktır. 
 Anne baba bazen sınava hazırlanmayı çocuğun sorumluluğundan alıp kendi sorumlulukları arasına katar. Unutulmamalıdır ki sınava hazırlanma sorumluluğu sadece öğrenciye aittir. Ailenin yapması gereken sadece uygun şartları sağlamak ve onu sınav konusunda bilinçlendirmektir. 
 Her bireyin yetenekleri ve kapasitesi farklıdır. 
 Anne babalar çocukları arasındaki farkı daha iyi gözlemleyebilirler.
 Anne babalar öncelikle çocuklarını iyi tanımalılar ve onun kapasitesinin farkında olmalıdırlar.
 Anne babanın yüksek başarı beklentisi, hataları sürekli vurgulayan eleştirel yaklaşımları, dayak ve benzeri uygulamalarla çocuğu sindirmeleri, çocuklarını ‘’haylaz,tembel,pısırık,beceriksiz’’ gibi olumsuz yargı içeren sıfatlarla nitelemeleri çocuğun kendine olan güvenini zayıflatır.
 Anne babalar kimi zaman çocuklarının sınırlarını iyi değerlendiremezler ve çocuklarından kapasitelerinin üzerinde başarı beklerler. Çoğu zaman bu noktada anne ve babanın kendi özlemleri işin içine karışır,zamanında kendilerinin yapamadıklarını çocuklarının yapmalarını beklerler.

     Burada yapılması gereken en önemli şey çocuğun kapasitesinin objektif biçimde değerlendirilmesidir. Kesin bir değerlendirme yapmak çok kolay değildir ancak çocuğun daha önceki başarı ve başarısızlıklarına bakmak yol gösterici olabilir.

Anne babaların görevi yalnızca çocuklarının iyi bir eğitim almasını sağlamak değildir,aynı zamanda yaşamı sevdirmek ve yaşama sevincini aşılamaktır.Bazen çocuğun ders çalışması sağlanmaya çalışılırken ilişkilerin bozulduğu gözlenmektedir.

   Anne babalar bazen çocukları aracılığı ile farkında olmadan birileriyle yarışırlar.Kendi çocuğu,kardeşinin çocuklarından daha başarılı olmalıdır.Yarışa sokulan çocuklar açık ya da gizli isyan ederler.Çocukları için neden bu kadar aşırı kaygılandıkları sorulduğunda anne babaların cevabı hazırdır;çocuklarını ve onların geleceklerini düşündükleri için…

   Çoğu zaman öğrencilerin aşırı strese girmelerindeki sebeplerden biri ve önde geleni, anne babanın sınava yüklediği anlamdır ve bunu çocuğa, sanki sınavı kendileri için kazanması gerektiği gibi yanlış bir şekilde hissettirmeleridir.
   Öğrenciyi bu düşünceye iten anne babanın  ‘’ biz senin için dünyanın parasını harcadık,

   sende bizim için bu sınavı kazanmak zorundasın’’ bakış açısıdır.

Ne olur çocuklarınızın sınav stresi içinde yok olup gitmesine izin vermeyin.

Sevgiler,



devamı »

14 Ara 2016

Çocuklar MUTLU Olsun

En karanlık gece bile sona erer ve güneş tekrar doğar.
VİCTOR HUGO
Dün pedagog ile görüşmemiz vardı. İş yerinden izin aldık ve anne baba olarak gittik.

Çünkü okulda uyumlu, düzenli, söz dinleyen sevimli Ela evde bize kök söktürüyor. Okula başladığından beri evde ki hal ve hareketleri iyice kontrolden çıktı. Çok sık ağlama nöbetleri geçiriyor ve ev içinde ciddi huzursuzluk yaratıyor. Nasıl davranmamız gerektiğini bilmediğimiz için danışmak istedik. Çünkü çocuklarımız bizim için değerli ve amacımız iyi evlat yetiştirmek.

Randevu saati gelmeden önce evde haberleri izledim. Türk bayraklı tabutlar başında ağlayan çocukları gördükçe kahroldum. Bu ülke için bir hiç uğruna yitip giden onca polis içinde eminim evlatları değerliydi. Eminim onlarda iyi evlat yetiştirmek için çabalıyorlardı. Kimi çocuklarının geleceğini hayal etmekten, kimisi de evlat sahibi olma hayallerinden hain bir pusu sayesinde mahrum bırakıldı.

Geriye vatan sağ olsunlar,  lanet okumalar ve terörü kınamalar kaldı. Fakat asıl geride kalan gözü yaşlı evlatlar ve yollarını bekleyen sevdikleri kaldı. Asıl geride gelecek hayalleri kaldı. Ve asıl geride "babam neden o kutunun içinde" diyen yaşadıklarını anlamaya çalışan o masum çocuğun göz yaşları kaldı.


Daha bunları sindirememişken Halep katliamında ölen çocuk fotoğrafları önüme düştü. Tüm dünyanın sessizce olup biteni izlemesine isyan etmek istedim ama elimizden sadece sosyal ağlarda duyurmaktan başka bir şey gelmedi. 

İster istemez bir sürü yorumlar okudum. Kadın yani bir anne "Suriye de ki çocuklara üzüleceğinize kendi ülkenizde ki babasız kalan çocuklara üzülün beter olsunlar" yazmış. Hangi kalp dini, ırkı ayırarak ufacık cansız bir bedene bakıp beter olsunlar diyebilir? Bu kadar mı gözlerimiz kör oldu. Bu kadar mı insanlığımızı, vicdanımızı kaybettik? Klavye başında atıp tutanlara artık alıştık ama çocuk cenazelerine karşı bu şekilde konuşanlarla aynı ülkede yaşamaktan iyice korkar oldum. Ve dün ilk defa çocuk doğurduğum için çocuklarıma bu haksızlığı yaptığım için pişman oldum. Kalplerinde zerre kadar vicdan, merhamet kalmamış insanlara karşı çocuklarımı nasıl koruyacağımı artık hiç bilmiyorum.

Halep teki bir çocuk gözü yaşlı bir şekilde "biz ona ne yaptık ki" diye soruyor. Bende haykırıyorum kimin suçlu olduğu önemli çocuklar size ne kötülük yaptı ki onların canını alma hakkını kendinizde görüyorsunuz?

Neyse kafam çok bulanık aklıma her geleni yazmamak için kendimi zor tutuyorum. 2016 da 17 tane patlama olmuş. Yüzlerce şehit vermişiz. İktidar savaşlarınızın da, koltuk sevdanızın da, insanlığınızın da içine tüküreyim. Hepimizin en sonunda gideceği yer bir avuç toprak. Küçücük çocuklara kalmayan bu toprak size mi kalacak sanıyorsunuz? Ne istiyorsanız yapın artık yeter ki çocuklar ölmesin, yeter ki masum insanlar katledilmesin, yeter ki zor şartlar altında çocuk büyüten anneler evlat acısıyla yanmasın. 
Yeter ki HUZUR verin artık.

Bu olaylardan sonra kendi hayatıma çok zor adapte oluyorum. Evet hayat kaldığı yerden devam ediyor. Ekran başında kimsenin elinden bir şey gelmiyor. Ama milli yas ilan edildiği günde bile tepkisiz kalanlara hayret ediyorum. Kimse oturun ağlayın demiyor ama canı yanan insanlara bir nebze saygınızın olması insan olarak görevimiz diye düşünüyorum.
Bugün uzaktan izlediğimiz o sahnelerin yarın bizim başımıza gelmeyeceğinin de garantisi asla yok.








devamı »

9 Ara 2016

Anneler için Zaman Yönetimi

zaman yönetimi

HİKAYE
Derste zaman yönetimini anlatan hoca, büyükçe bir kavanozu yumruk büyüklüğündeki taşlarla doldurdu ve öğrencilere “bu kavanoz doldu mu?” diye sordu.
Öğrenciler hep bir ağızdan “doldu” diye cevapladılar.
Hoca, bir birkaç avuç mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü. 
Sonra kavanozu sallayarak mıcırın taşların arasına yerleşmesini sağladı. Sonra öğrencilerine dönerek bir kere daha “bu kavanoz doldu mu?” diye sordu.
Bir öğrenci “dolmadı herhalde” diye cevap verdi. “Doğru” dedi hoca ve birkaç avuç kum alarak, taşlarla mıcırların arasını dolduracak şekilde döktü. Öğrencilerine yine döndü ve “bu kavanoz doldu mu?” diye sordu.
Tüm sınıftakiler hep bir ağızdan “hayır” diye seslendiler. Bunun üzerine hoca birkaç bardak suyu kavanoza boşalttı.
Sonra öğrencilerine dönerek “bu deneyin amacı ne olabilir?” diye sordu.
Bir öğrenci “zamanımız, ne kadar dolu görünürse görünsün, daha ayırabileceğimiz vaktimiz mutlaka vardır” diye cevapladı.
“Hayır” dedi hoca. “Bu deneyin esas amacı, ‘eğer büyük taşları kavanoza baştan yerleştirmezseniz, küçükler girdikten sonra büyükleri hiçbir zaman yerleştiremezsiniz’ gerçeğidir. 
Bu kavanoz sizin hayatınız, büyük taşlar ise aileniz, dostlarınız, eğitiminiz, işiniz, sağlığınız ve eserlerinizdir. Bu akşam, uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve büyük taşlarınızın neler olduğuna karar verin. Büyük taşlarınızı hayatınızın merkezi noktalarına iyi bir şekilde yerleştirdiğiniz ölçüde, başarılı bir insan, iyi bir eş, iyi bir ebeveyn, başarılı bir iş insanı olabilirsiniz.”

Uzun zamandır hizmet sektöründe çalışıyorum. Bunca yıl içerisinde en çok aldığım eğitim "zaman yönetimi"oldu. Zaman yetmiyor diye düşündüğüm en sıkıştığım, en zorlandığım anlarda aklıma bu hikaye gelir. 

Zaman yönetiminde en çok aklımda kalanları sizlerle paylaşmak istiyorum;

1- Öncelikleri belirlemek; evde veya işte önce önem sırasına göre işleri sıralamak benim için her zaman kolaylık sağlamıştır. Özellikle akşamları acil ve önemli işleri ayırırım. Evi toplamak önemli ama acil değil acil olan bir sonraki günün yemeğini yapmam çünkü çocuklar okuldan aç geliyorlar ve geldiklerinde yemek hazır olmalı yani öncelik evi dağınık bırakıp yemek yapmaktır.

2- Öncelikleri belirledikten sonra plan yapmak; ne zaman kime gidileceği, çocukların kurs saatleri, gezme, yeme içme organizasyonlarını planladıkça işleyiş daha kolay oluyor. Çocuklu insanlarız tabii ki her planımız tutmuyor. Fakat plansız yaşamaktansa böyle bir düzene kendimizi alıştırmaya çalışmak yani en azından adım atmak zaman yönetimi konusunda oldukça önemlidir.

3- Evde yaşayanlarla iş birliği yapmak; kolay değil bu tabii herkes canı istediğinde iş yapıyor. Fakat benim öyle bir lüksüm yok o zaman onlarında olmamalı diyerek herkesi göreve çağırıyorum. Gelin takım olalım, savaşalım, size çok ihtiyacım var gibi gaz verilebilir küçük yaş grubunda oldukça işe yarar. Çocukların odalarını asla toplamıyorum. Salonda orta yere bırakılan oyuncak bile beni rahatsız etmiyor kim getirdiyse o götürecek. 3 gün içinde ortadan kalkmazsa çöpe gider 😉 (zaman yönetiminde despotluk pardon kararlılık önemli😊)

4- Her şeyi not etmek; doğumlardan sonra üzerime yapışıp kalan unutkanlık huyumdan sonra her şeyi not etmezsem kesinlikle unutuyorum. Yapılacak işleri de yazıp buzdolabına asabilirim. Evin okuma yazma bilen bireylerine birde bu yöntemi uygulamalıyım. Belki yap demeden bazı şeyleri yapmaya başlarlar.

5- Kendimize vakit ayırmak; eminim bir çok anne tarafından en zor kabul edilen madde bu çünkü hep dilimizde "vakit yok". Kararlı ve ne istediğinin farkında olan herkes zamanını iyi yönetir. Zamanı iyi yöneten her insan kendine mutlaka kısacık da olsa vakit yaratır. Tabii ki hepimiz koşturuyoruz. Fakat kendimizi unutacak kadar sıranın en sonlarına atmak kendimize yapacağımız en büyük haksızlıktır. Bana en çok kitap okumaya nasıl vakit bulduğumu soruyorlar. Vakit aramıyorum ki kitap okumak benim için bir zevk ve önem sırasında en başlarda bu yüzden vakti kendim yaratıyorum. Çünkü bunu yapmak bana iyi geliyor. Bu maddeye karı koca olarak vakit geçirmeyi de ekleyebiliriz. Bunun için çocuklara bakacak güvenilir biri lazım bu ayrı bir sorun oluyor. Fakat bakacak biri varsa bu fırsatı yaratmak evlilik açısından da oldukça önemli.

6- Teknoloji kullanımını kısıtlamak; bu bir tür bağımlılık ve sadece çocuklarda değil artık büyüklerde de var. Ay şu snapchat a bakayım, dur şu instagrama bakayım derken telefonun elimizde kalma süresi uzuyor. Ve süre uzadıkça yapılması gereken işler aksıyor. Özellikle çocuklar uyanık iken nette çok fazla vakit geçirmek zaman yetersizliğine sebep oluyor. Böyle bir durumda ben hemen kendimi uyarıyorum; "kalk işine bak ertelediğin işlerini takip ettiğin kişiler yapmayacak" 😊

7- Hayır diyememek; bu konuyu çocuklar olduktan sonra mecbur aştım diyebilirim. Müsait değilsem mecburen misafir kabul edemiyorum. Ya da hafta sonu arayan arkadaşlarıma çocuklar ve ev işlerinden dolayı hafta içi dönebiliyorum. Veya uzun süren telefon konuşmalarında müsaade isteyip kapata biliyorum. Hafta sonu whatshap yazışmalarına daha geç dönüyorum. Çalışan anneler için hafta sonu daha önemlidir. Çünkü ev işleri ve ilgilenilmesi gereken çocuklar var. Boşa harcayacağım her dakika yapılacakların yetişmemesini sebep olacaktır. Pazar gününe iş bırakmayacağım diye harcadığım çabayı görseniz şaşar kalırsınız :)

Maddeler halinde yazabileceklerim bu kadar fakat asıl mesele "her şeye yetişmeye çalışmaktan vazgeçmek" sözünden geçiyor. Hiç birimiz mükemmel değiliz olmak zorunda da değiliz. Bu yüzden derin nefes alıp sırasıyla ve olduğu kadar iş yapmak hepimize iyi gelecektir.

 Unutmayalım ki ; Her yerde olmaya çalışan, hiçbir yerde olamaz.
Dikkatini ve enerjisini birçok iş arasında dağıtan, hiçbir işi zamanında tamamlayamaz.

Annelik planlı olmayı gerektirdiği gibi çocukların eşref saatine göre ani çıkacak sorunlar karşısında da hazırlıklı olmayı gerektiriyor. Yani biz plan yaparken yaşadıklarımız bizi bambaşka bir eyleme sürükleyebiliyor. Bunlara da hazır olmayı zamanla öğreniyoruz. Ve edinilen tecrübe bizi ister istemez zaman yönetimi yapmayı yada zamanı iyi kullanmayı öğretiyor. 

İnanın iyi planlandığında 24 saat hepimiz için fazlaca yeterli 😉

BOŞ ZAMAN YOKTUR BOŞA GEÇEN ZAMAN VARDIR "Tagore"

Sevgiler,
instagram: @gulsahonen
devamı »

7 Ara 2016

Ebeveyn Olmayı Abartmak


Özelden en sık aldığım 2 soruyu paylaşmak istiyorum;

1- Yağız devlet okulunda okuyor peki dışarıdan sosyalleşmesi için ne gibi takviyeler yapıyorsunuz?

Sosyalleşme denilince aklıma önce yaşıtlarıyla kaynaşma geliyor sorulan bu ise;
10 yaşında ki çocuk artık ergenlik girişinde bir zahmet artık kendi ortamını yaratsın. Etrafımızda çok fazla arkadaş ortamımız var hepside çocuklu gayet iletişim halindeler diyorum :) Sınıf arkadaşları ile de bütün gün iletişim halindeler artık kendi alanlarını kendi belirledikleri yaştalar bizler çok fazla müdahale edemiyoruz. Atıyorum son 1 yıldır düğüne gidilecekse bazen gelmek istemiyor sosyalleşsin diye bende zorla götürmüyorum. Kısaca Yağız'ı istediğim ortama sokma dönemim bitti.

Birde akademik eğitim anlamında sorulan soru var;
Sosyalleşmesi için değil pekiştirmesi için sadece hafta içi 2 gün ingilizce kursuna gidiyor. Hafta sonu için spora gitsin istedim. Basketbola gitti bıraktı, tenis istemedi, yüzme biliyorum diyerek kurs istemedi. Zorla güzellik olmaz evde takılıyor :) Futbol merakı var ona da bu soğuklarda benim içim el vermiyor.

Hatta Yağız öğlenci olduğu için sabah evde onu yalnız bırakıyoruz. Öğlene kadar evde takılıyor. Yemeğini falan ısıtıp hazırlanıp okula kendisi gidiyor. Sınavlara kendi çalışıyor. Tek anlaşmamız vardı. Evde biz yokken derslerine çalışmıyorsa yarı yıl karnesine göre 2.dönem etüde yazdıracağız. Etüde gitmek istemediği için şimdilik sıkı çalışıyor sonucu karnede göreceğiz 😊

2- Ela'yı kreş haricinde kursa gönderiyor musunuz?

3,5 yaşında ki çocuğu ne kursa yollayacak kadar hırslı değilim. Bale, jimnastik gibi şeyler istiyor 4 yaş altında olduğu için onlara bile göndermeye niyetim yok. Bir arkadaşım piyano ya da resim kursuna göndersene dedi "niye ki" deyince oda şaşırdı. Ufacık çocuk yaw biraz büyüsün doya doya oynasın sonra neye yeteneği varsa göndeririz. Zaten tüm gün kreşte kesip biçip etkinlik yapıyor hafta sonu bizimle olacak diye günleri sayıyor kalkıp kursa götürürsem eminim sevdiği şeyleri de sevmemeye başlar.

Bazen gerçekten ebeveyn olmanın abartıldığını düşünüyorum. Bir an olsun çocukların yerine kendimizi koyabilsek, başımızda sürekli bizi kurslara koşturan anne/babamızın olduğunu hayal etsek, tam oyuna dalmışken "hadi kursa" komutu alsak eminim yaptığımızın farkına varırız.

Benim kastettiğim resim yapmayı seven, basketbol oynamayı seven, yüzmede ilerlemeyi isteyen çocuklar değil. Sevdiği işi yapmak herkesi mutlu eder. Zaten resim aşığı olan bir çocuğa hadi kursa dediğinizde sorun olmuyor. Benim bahsettiklerim sırf anne babanın merakı yüzünden zorla kurslara götürülen mutsuz çocuklar.

Bale kursu ile ilgili araştırma yaparken bir yazıya denk geldim. Eğitmen bir röportajında diyor ki; "bale eğitimine başlama yaşı 4. - Çocukların kaba kas motor gelişimi ancak bu yaştan sonra bale hareketlerini (bazılarını) yapabilecekleri seviyeye gelir. Daha önce verilecek eğitim çocuğu, hem yorar hem de yapamadığı düşüncesine kapılarak kendine güvenini kaybetmesine neden olabilir. 
Ancak, iyi bir Bale öğretmeni, yaşı küçük ama çok hevesli bir çocuğu mutlaka görmeli ve hatta bir kaç deneme dersi yapmalıdır.
Bu derslerin sonucunda aile ile gözlemlerini paylaşmalı ve çocuğun Bale derslerine devam edip etmemesine bu sonuca göre karar verilmelidir.
Gene de tavsiyemiz üç buçuk yaşından önce, (oyun gibi de olsa) Bale eğitimine başlamanın sakıncalı olduğu yönünde olacaktır."

Kurslardan bilgi aldığımda böyle detaylı anlatmıyorlar. Kızınız kaç yaşında diye soruyor 3,5 diyorum tamam o zaman gelin kayıt olun diyor. Bu yaklaşım benim için para tuzağıdır. 3 yaşında ki çocuklarını başlatanları da biliyorum. Jimnastik için bile belirlenen yaş 4 dür. Bunu birileri belirlemiyor çocukların kaba motor gelişimine göre bu yaş belirleniyor. Erken yaşta zorlanan vücutta hasarlar kalabilir kimse bunu düşünmüyor.

Eğitime de spora da asla karşı değilim. Fakat yarış atı gibi koştur koştur çocuk büyütmeye karşıyım. Çocukların fikrini bile almadan sevmedikleri kurslara götürülmesine karşıyım. Sıkıyorsa siz sevmediğiniz işi yapın ve mutlu olun. 

Ve bana göre en büyük sorun;
ebeveyn olmayı abartmak,
Çocukları birey olarak görmemek,
Çocuklara söz hakkı tanımamak,
Çocukla empati kurmamak,

Eminim bu yazımı ortaokul ve üzeri çocuğu olan anneler daha iyi anlayacaktır. Çünkü çocuklar ergenliğe doğru hızla ilerlerken bilinçlenip sizin hedef ve amaçlarınıza daha fazla isyan edebiliyorlar. Sizin hedefleriniz konusunda direttiğinizde çocuğunuz sizden uzaklaşmaya başlıyor ve işte en çok o zaman yanlış yaptığınızı anlıyorsunuz. Yağız ile tamda bu dönemdeyiz. Ergenliğe ne kadar sorunsuz giriş yaparsak o kadar daha az sorunla atlatacağımıza inanmak istiyorum 😍

Büyüyüp sizden uzaklaşmadan size muhtaç hallerinin tadını çıkarın.Ne kadar çok dizinizin dibinde olurlarsa şimdilik o kadar iyi ;)

Sevgiler,




devamı »
Bumerang - Yazarkafe