26 Şub 2016

Kardeş Kavgalarını Anlamaya Çalışmak

kardeşler arası yaş farkı

Hangimiz ara ara hatta sık sık anlaşılmak istemeyiz ki?

Belki sorunlarımı benden başkası çözemez, belki derdime derman olamaz hiç bir cümle ama bazen ufacık da olsa "anlıyorum seni" denmesi ya da "anladım" der gibi bakılması içime su serper.

Çocuklarda da bu böyle hele ki kardeş kavgalarında ezilen ya da sopa yiyen tarafa hemen yönelmek yerine bağıran öfkeli olan çocuğa dönüp konuşmak "anlıyorum öfkelisin" yaklamışımı her çocuğa iyi gelecektir. Biz büyükleri bile rahatlatabiliyorsa düşünün çocuklar üzerinde yaratılan etkiyi.

Aralarında 7 yaş olmasına rağmen bu sıra evde sürekli çocuklar arasında kavga var. Bir bakıyorum Yağız kardeşiyle güzelce oynuyor ama 10dk geçmiyor Ela nın o tiz çığlık sesi evi inletiyor. Hemen müdahale etmemeye çalışıyorum istiyorum ki sorunlarını kendileri çözsünler fakat dikkat çekmeyi başaramayan Ela bu sefer eline ne geçerse abisine atmaya başlıyor. Ve orada müdahale etmek zorunda kalıyorum. Sorunu bir türlü çözemez hale gelince gizlice oyunlarını takip edeyim dedim. Ve gördüm ki abi oyun başladıktan 5 dk sonra Ela nın elinden en sevdiği oyuncaklarını izinsiz alıyor ve saklıyor Ela bağırmaya başlayınca da Yağız ben bir şey yapmadım ( bu konuyu daha önce yazmıştım) diyerek savunmaya geçiyor.

Şimdi bunu gördüğüm şekilde Yağız'a söylesem hemen başlayacak ergen tavırlarıyla isyan etmeye bunu tahmin ederken kendi dönemim aklıma geliyor kardeşim için hep aman o küçük aman sen büyüksün derler di çok kızardım büyük olmaktan da abla olmaktan da nefret ettim çoğu zaman. Ve ben evlenen kadar kardeşim olduğunu söylemedim kimselere soranlara tek çocuğum derdim düşünün öfkeyi :) Tabi evlendiğim gün hatta kardeşimin askere gittiği gün canımın yarısı koptuğu gün anladım ki o benim kanım canım herşeyimm. Ama bunu anlayana kadar 20 sene geçmese iyi olurdu tabii...

Bu yüzden dir ki Yağız ve Ela'nın arasını yaş olarak özellikle fazla olsun istedim. İstedim ki sen büyüksün o senin kardeşin lafını ben söylemeyim onlar bunu fark edecek yaşta olsunlar. Yer yer büyük kavgalar oluyor yer yer taraflar birbirini her şeye rağmen rakip görüyor. Ara sırada küçücük boyuna bakmayan taraf karşı tarafa saldırıya geçiyor.

Yağız'ın öyle vurayım, ittireyim gibi huyları hiç olmadı şükür hala da yok. Ama sağolsun alttan alttan çok güzel delirtmesini biliyor. ELAAAA desek zaten 3 yaş sendromunda oyuncaklarını bile abisine toplatmaya çalışıyor. Ben senin kardeşinim gibi damar sözcüklerle Yağız'ı ikna edemezse direk dalıyor. İşte o nokta da mecbur müdahale ettiğim kısımlar arasında oluyor.

Asrın sorunudur bu kardeş kavgası. Bazen gülerek izliyorum hallerini bazen gerginlikle. Ama sonuç güzel ne olursa olsun özür dileyip sarılıp öpüşerek ayrılıyorlar. Bunun sebebi arada ki yaş farkımı, çocukların karakterimi bilmiyorum ama 2.çocuğu planlarken tam da böyle hayal etmiştim. Az kavga çokça sevgi. Ve kendi kendilerine problem çözme becerisi kazanmaları önemliydi benim için.

Dün Ela, Yağız okuldayken en sevdiğini tırını almış anneannesine götürmüş orada da unutmuş. Yağız okuldan gelince tırını bulamadı ve çok kızdı. Hatta bir ara ağlıyordu Ela da ikna etmeye çalışıyor "unuttum abicim yarın getiririm mutlaka üzülme" diye :) Yağız "seni affetmiyorum Ela" deyince Ela delirdi "abisin sen affedeceksin" diye bir saldırdı ve kavga çıktı. Gizli gizli izleyerek arada ki diyaloglara çok güldüm gece baktım yatarken öpüşüp anlaşıp yatıyorlardı. İşte bahsettiğim bu.

Kaşını gözünü yaran yoksa herkes kendi halinde takılabilir. 10 yaşında ki ergene yapma desem tribe bağlar, 3 yaşında ki eli maşalıya yapma desem 1 saat ağlar ve dır dırı ile başımın etini yer. Tepkisiz kalmak en güzeli :)

İkisini de anlıyorum, sabırla anlamaya çalışıyorum. Ama birilerinin de beni anlamasını umutla bekliyorum ;)

Sevgiler,


devamı »

24 Şub 2016

Bir Türlü Mutlu Olmayan Çocuklar

çocukluk evreleri

Çocuk büyütürken kendime en çok sorduğum soru"acaba mutsuz çocuklar mı yetiştiriyoruz?"oldu. Çünkü küçükken her şeye yüzü gülen çocuk ilkokul itibariyle ne yapsan mutsuz oluyor.

Bakıyorum etrafımda Yağız ile aynı yaş grubunda olan bir çok çocukta aynı durum var. Ne yalan söyleyim bu bana teselli oluyor demek ki buda bir süreç diye düşünmemi sağlıyor. Yani panik olmaya gerek yok.

Panik değiliz tamam ama o mutsuz ise hepimiz mutsuzuz. Adam bi şeyden memnun olmadıysa ev halkını topluca mutsuzluğa sürüklüyor.
Her istediğini alamam diyorsun almazsan alma diyor surat asıyor gidiyor odasını dağıtıyor (yine kendi toplamak zorunda kalıyor)
Tablet ile oynama süren bitti diyorum başlıyor karşılık vermeye asla "tamam anne" lafı yok. Yine surat yine kapılara çarpa çarpa odaya gitmeler.
Uykusu var belli dayanamaz Yağız uykusuzluğa hadi yat istersen artık diyorum "uykuma da mı karışacaksın diyor" yine bir asi haller, yine bir kendi kendine söylenmeler sonuç yine odaya kapanma.
Bazende hiç yanıt vermiyor ben anlatıyorum öyle karşımda tepkisiz duruyor "oğlum cevap versene" tık yok. Çocuğuna vuramayan annelerin kendi saçını başını yolmaları garanti olan bir davranış şekli.
Bir yere mi yetişeceğiz illa arıza çıkaran Yağız olur. Kıyafet kavgası yapmadan asla evden çıkmaz. Çorabın bile uyumlu olması lazım ki yüzü asılmadan evden çıksın.
Sevinecek diye bir hediye alsak belki bu renk istemeyecektim neden bana sormadan aldın diyor ve 5 karış suratı ile sen o hediyeyi aldığına pişman oluyorsun. Tabii ki artık hediye almıyorum birlikte seçiyoruz daha sakin oluyor.
Bir ara bulaşık makinasını boşaltmak benim görevim dedi ve sürekli o boşaltıp yerlerine yerleştirdi ben ellediğimde kızdı bağırdı peki dedim canıma minnet geçen yine makina bitti boşaltacakmısın oğlum dedim valla bir sopa yemediğim kaldı.
Neyse ki tek kızdığı kişi biz değiliz. Kendi kendine de kızıyor resim çizmeyi becremesin ya da oynadığı bir şeyi kazanamasın kendine söyleniyor söyleniyor yine odasına gidiyor.
Bir bakıyorum ben süperim, yaparım, ederim modun da bir bakıyorum ben bunu beceremem, asla yapamam moduna geçmiş. Gaz versem bir türlü sesimi çıkarmasam bir türlü.

Hatırlıyorum da bende evde kime kızsam gider annemlerin yatak odasına kitlerdim kendimi sinirim geçene kadar yazı yazar, kitap okurdum. Tabi benim bu dönemim lisedeydi böyle ilkokulda kapı çarpacağım, anne babama ters cevaplar vereceğim mümkün değil. Ama sofrada yüzü asık çok oturduğumu bilirim. Sessizce anne babamın bana söylenmesini dinlerdim ama içimden gülmek gelmiyor neden zorla gülmemi istiyorlar diye de düşünüp dururdum. (Bu arada geçmişi hatırlama hafızam çok çok zayıftır ama bunlar gibi bazı sahneleri çok iyi hatırlıyorum.)

Yeni nesili artık iyice kabullenmiş, bizlerden farklı olduğuna inanmış bir toplumuz. Onlara göre davranmayı pek beceremesekte en azından çabalıyoruz.

Bazen Yağız gibi düşünmeye çalışıyorum. Bazen de paralama kendini zamanla normale döner diyorum. Ama bir anne olarak çocuğu mutsuz görmek huzursuz ediyor.

Bir arkadaşım böyle davranan oğlu için kendini suçladığın da ne demek istediğini anlamadım ve sordum. "Ben çalıştığım için böyle bu çocuk bana inadına yapıyor her şeyi" dedi. Hayır ev hanımı olan arkadaşımızın da oğlu böyleydi diye hatırlattım. Böyle düşünen varsa hemen vazgeçsin. Çalışan anne / çalışmayan anne diye bir şey yok. Yaşlarına göre farklı dönemlerden geçen çocuklar var sadece buna odaklanmak yeterli.

Yağız 10 yaşın da bulunduğu dönem son çocukluk denilen bir dönem internette açıklaması şöyle;
Kız çocuklarına 6-11 yaş, erkek çocuklarında 6-13 yaş arasında bu
dönemde çocuğun gelişim evresinin olmadığı, zaman zaman iniş
çıkışlarla dolu olduğu görülür. Son çocukluk döneminde giren çocuk,
dengesiz, kurala karşı olan, isyankar bir tutuma girer. Bir geçiş
dönemini oluşturan bu yaşta, bedensel ve ruhsal kaynaklı bazı temel
değişiklikler dikkati çeker. Arkadaş gereksinimi ilk çocukluk evresine
göre artmış, tek başına yada ikili oyunlar önemini yitirmiştir.
Arkadaşlar ilişkileri çocuğa, toplumsal yaşamda uyumlu bir birey
olmayı, işbirliğini öğrenirken, aynı zamanda ona, kendini ve
başkalarına saygılı davranmayı, haklarını korumayı, yarışmayı önder
olmayı, yönetmeyi, sorumluluk almayı öğretir. Son çocukluk döneminde
aşırı duyarlılığın yanında görülen bir başka özellik de, kolay
etkilenmedir. Bu dönemdeki çocuklar, kendi arzularının öteki
çocukların doğrultusunda olduğu inancındadır. Bu onların guruba kabul
edilmelerini kolaylaştırır. Yaşam süreci içinde belki de hiçbir
dönemde rastlanmayacak düzeyde kolay etkilenme, son çocukluk evresinde
görülür. (Yavuzer, 1999; Schenk ve Danziger 1977)

kaynak

Bunları özellikle yazıyorum ki aynı süreçten geçen çocuklarınız varsa bilin ki yalnız değilsiniz ve asla bizim yüzümüzden böyle değiller. Yapabileceğimiz tek şey nasıl sabırla uykusuz gecelerin bitmesini, kendi kendine yemek yiyebilmesini, yürümesini, konuşmasını, büyümesini beklediysek bu dönemin de geçip gitmesini öyle bekleyeceğiz.

Sevgiler,
İnstagram; @gulsahonen

devamı »

22 Şub 2016

Yeni Doğan Bebek Hediyesi Seçimi

Yeni doğana ya da taze anneye hediye almak türk örf ve adetleri arasında en sevdiklerimdendir ;)

Hastaya, yeni doğum yapana, ev alana, evlenene, sünnet yapana gibi bir sürü hediye alacak mazeretlerimiz vardır.

2 doğum yapmış bir ana olarak bana gelen hediyeleri şöyle bir irdelemek ve yenidoğum yapanlara ne hediye götüreyim acaba diye kara kara düşünenlere fikir vermek amaçlı yazıyorum bu yazıyı.

* Öncelikle yeni doğum yapmış birine tulumdu, elbiseydi, pantalondu götürmeyin. Çünkü bebek heyecanı ile anne adayları bunları doğum öncesi hevesle fazla fazla alıyor. Sizin götürdükleriniz ya elinde kalıyor ya da başkasına hediye gidiyor.

* Meyve suyu büyük nimet herkes illa eline kapar gelir. Dolaba sığmayacak kadar meyve suyu geldiğini hatırlıyorum. Bunun yerine 2 paket makarna getirin valla daha çok işe yarar kimse yadırgamaz sizi. Sevineceği garanti ;) Kış ayı ise kesinlikle BOZA götürün bol bol süt yapmasına vesile olmuş olursunuz.

* 1 paket bez götürün garanti veriyorum taze baba adınızı altın harflerle yazacaktır :) İnanılmaz işe yarayan bir hediye.

* Evde kek, kurabiye yapıp götürün. Çok dua alırsınız. Gelen gidene ikramlık yapmak anneanne/babaannelere kalıyor çok sevinirler böyle bir hediyeye.

* Ayırdığınız bütçeye göre ilk adım ayakkabısı götürün. Bir arkadaşım getirmişti. 1 yaşına doğru giydirmeye başladım her giydirdiğim de kendisine dua ettim. Ve bende sonrasın da bir kaç arkadaşıma ilk adım ayakkabısı götürdüm. (özellikle spor ayakkabı) mutlaka 1 yaş üstü için alın.

* Kış bebeği ise 1 yaş için kışlık mont alabilirsiniz. Bir sonra ki kışa rahatça giyer.

* Hep bebeğe değil tabii ki anneyi sevindirmek için çiçek götürün. Bu arada çiçekçiler de çok pahalı olan orkide gibi çiçekleri koçtaş, carrefour gibi yerlerden daha uyguna alabilirsiniz.

* Alacak bir şey bulamadığınız sırf hediye almış olmak için bir şeyler almayın. Bütçeniz ne ise bir zarfa koyup annenin eline tutuşturun. İhtiyacı olan bir şeyi anne kendisi alsın.
Biz genelde iş yerinde bir arkadaş doğum yaptığında herkes istediği miktarda para verir ve bebek görmeye gittiğimizde anneye iletiriz. Bana da iş arkadaşlarım böyle yapmıştı ve o para inanılmaz işime yaradı.

* Hangi markayı kullandığını bilmiyorsanız mama asla götürmeyin. Onun yerine de yine parasını götürün daha iyi.

* Gram altının bile yarısı çıkmış 50tl civarında o bile güzel bir hediye olur.

* Bebek kız ise altın minik küpe alınabilir. Bu da Ela bana gelen ve çok işime yarayan bir hediye idi.

Bunların yanında doğum yapan yakın bir arkadaşınız ise diğer ortak arkadaşlarınızla birlik olup bütçenize göre beşik, puset gibi (anneye sorarak) çok işe yarayacak hediye de alabilirsiniz.

Sonradan eklemiş olayım ;) bebeğin bir ablası ya da abisi varsa ona da giderken boya kalemi, boyama kitabı gibi ufak bir hediye almanız kıskanma ihtimali olan abi/ablayı sevindirecektir.

Unutmayın ki ; bir kadına dostluğunuzu ve ona verdiğiniz değeri gösterebileceğiniz en iyi dönem lohusa dönemidir. Elinizden geldikçe arayın, bir şeye ihtiyacın var mı diye mutlaka sorun.

Sevgiler,






devamı »

18 Şub 2016

#kısacıkruhhali Gün Aymadı

Türk bayrağı


Bir insanın kendi ülkesinde kendini güvende hissetmemesi ne kadar acı değil mi?

Bir arkadaşım facebook ta yazmış "kalabalığa gidersen bomba patlar, tenhaya gidersen tecavüz ederler ülkeye bak" doğru söze ne denir bilmiyorum.

Dün akşam Ankara nın en işlek caddelerinden birinde patlama meydana geldi. Bilanço ağır. İzlemekten lanetlemekten başka elimizden hiç bir şey gelmiyor. Daha dün çocuklarımızın geleceğinden endişelendiğimi yazarken bugün bunları yazıyorum. Çocuklarımıza bir vatan bırakabilmek için birlik ve beraberlik içinde olmak zorundayız. Devlette yayın yasağı yerine artık daha sağlam önlemler almak zorunda.

Bu saldırıyı düzenleyenlerin Suriye li oldukları açıklanmış. Bu konu da hiç yorum yapmayacağım malum hemen ırkçı damgası vurulabiliyor. Ama Suriye nin güvenliğini sağlamaktan bahseden devletten ülkemizin güvenliğini sağlamasını beklememiz anormal bir beklenti olmamalı.

Özellikle bu hafta yollarda polislerin gün boyu araçları çevirip arama yaptığını gördük. Sizler de şüpheli gördüğünüz kişi ve araçları mutlaka 155 e ihbar edin. Bu pislikler, bu vatan hainleri her yerdeler.

Bu hain saldırı da şehitlerimize Allah tan rahmet yakınlarına sabır diliyorum.
Yaralılara da acil şifalar dilerim.
Hepimizin başı sağolsun :(

Bu şerefsizlere rağmen NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!


devamı »

17 Şub 2016

Çocukla İletişim Kurmak

aile içi iletişim

Bugün haberlerde okudum. Bir anne ortaokula giden kızının 2 yıl önce birinin tacize uğradığını kızının günlüğünü okuduğunda öğrenmiş. Hemen şikayetçi olmuşlar ama taciz edende çocuk olduğu için ve 2 sene öncesi olan bir olay olduğu için çocuk ceza falan almamış.

Ceza kısımlarına değinmek istemiyorum ülkemizde ki adalet sistemi bayağı karışık ve zayıf bunu çözebilecek güce maalesef ki sahip değilim. Benim takıldığım kısım aileler çocukların özel hayatını nereye kadar didiklemeli? Şahsen benim annem günlüklerimi falan hiç kurcalamadı kurcalasaydı inanılmaz bozulurdum özel hayat denen şey evet daha o yaşta başlıyor. Ama bizler anne babalarımızla bugün ki gençler gibi açık açık oturup her şeyi konuşamıyorduk. Hoşlandığı birini anneme söylemez oturup günlüğüme yazardım mesela. Biri elimi tuttu falan onu değil konuşmak yazmaya bile çekinir içimde tutardım. Bizim nesilin çoğu da eminim ergenlik dönemlerini böyle geçirmiştir.

Yani günlük bizim için bir tabuydu. Yağız da 2.sınıftan beri günlük tutuyor. Kısacık bir şeyler karalıyor. Genelde en mutlu olduğu anları ve istediği kıyafet markalarını yazıyor. Nereden mi biliyorum valla ben annem gibi değilim okuyorum. Tabii şöyle bir şey var gizli saklı okumuyorum başından beri o bana getiriyor bende okuyorum. Hani bizim için çok değerli tabu haline gelen günlük var ya işte o Yağız için özel bir şey değil yani öyle alıştı öyle öğrenmiş oldu. Yağız'a günlük aldığım da "bu deftere ileride hatırlamak istediğin en mutlu, en kötü, en sinirli anında aklına esdikçe istediğin her şeyi yazabilirsin ben blog yazıyorum günlük gibi sende bu deftere yaz ve paylaşmak istediğin yazılarını bana da göster merak ederim" dedim. "gizlemek istediklerini yaz" mesajı vermediğime eminim çünkü özel diye bir kelime kullanmadım "en"lerini özellikle vurguladım. Bizler annelerimiz gibi değiliz çocuklarla elimizden geldiği kadar her şeyi açık açık konuşuyoruz. 32 yaşındayım hala annemle cinsellik konularını konuşamazken bizler çocuklarımıza tacizciler, tecavüzcüler nedeniyle ve de korkusuyla elimizden geldiğince cinsellik eğitimi veriyor, yabancılara karşı örtülmesi ve dokundurulmaması gereken yerlerini anlatıyor açıklıyoruz.

Ama maalesef yine de yetmiyor. Çocuk tacirleri, organ mafyası, tecavüzcü, tacizci ve içinde çocuk olan benzeri haberler her gün yayınlanmaya devam ediyor. Yani sen çocuğunu elinden geldiğince eğitiyorsun ama başkasının eğitilmemiş çocuğu gelip senin çocuğuna zarar verebiliyor. Suçu işleyen kişimi ceza almalı yoksa onu yetiştiren mi? Sevgi dolu ortamda büyüyüp arkadaş kurbanı olan gençler de var. Bunların hepsinin ucu aile içi iletişime bağlanıyor.

Ben bu konuda sadece 10 yıllık tecrübeliyim 10 yaşa kadar her şey daha kolaydı ama asıl zor olan bundan sonrası!!! Annem beni okula yolcu ederken endişeli değildi ama ben her sabah oğlumu okula gönderirken Allah düzgün insanlarla karşılaştırsın diye dua edip tanımadıklarınla konuşma, kavga gördüğünde uzaklaş, yabancılardan yardım isteme vs gibi uyarılar içindeyim akşam okuldan eve bizden önce geliyor eve geldiği gibi beni aradığında ancak içim rahat ediyor. Çünkü bizi bu hale iten bir çok haklı nedenimiz var.

Yazının başında belirttim ya hani bizler annelerimizle rahatça oturup her şeyi konuşamazdık ayıbı falan biri öğretmeden kendiliğinden öğrenirdik peki bu nesil bizlere göre daha bilgili olmasına rağmen neden bu kadar suça meyilli sizce? Neden eskiden sokaklar daha güvenliydi de şimdi kapı önleri bile bu kadar tehlikeli?

Bence bunun en büyük suçlusu yaygınlaşmış olan teknoloji ve iletişim eksikliği gibi geliyor. Ardından bir çok da neden sıralanabilir ama öncelik bana göre gelişmiş teknolojinin suçu. Şimdilik saatlerini ayarlayabilirsin, oyunlarını kısıtlayabilirsin ama belirli bir yaştan sonra istesek de bu kadar asi bir nesile müdahale edemezsin. İşte o saatten sonra ancak çocukla iletişim kurmak için çabalarsın. Çocukla iletişime ne kadar erken başlarsak ilerde o kadar iletişim kurmak kolay olur düşüncesindeyim. Her şeyi ufacık yaşta konuşmakta fayda var. Resmen etrafında ki tehlikelere karşı gözü açık çocuk yetiştirmek gerekiyor.

Okul önlerinde şeker görüntüsü ile çocuklara uyuşturucu ikram edilen bir dönemdeyiz ve gelecek özellikle de ergenlik beni çok ama çok korkutuyor. Konu burada ergene nasıl davranılır değil dışarıda tehlikeden asi bir çocuk/genç nasıl korunur.

Çocukla iletişim halinde olmak ve çocukları kontrol etmek benim önceliklerim bunlar. Kimine göre çocuğa yapılan saygısızlık gibi gelebilir ama benim için bu bir tedbirdir. Oynadığı oyunlar, internette takıldığı arattığı siteler, yazışmalar, günlük gibi her şeyi geç kalmadan kontrol etmekte fayda var. İnternette soyunan kızlar yazıp araştırma yapan bir çocuğa "vakti gelmiş" diyerek oturup cinsellik eğitimi verebilirsiniz. Ya da bu dönemde neleri merak ediyor diye kontrol edebilirsiniz. Merak ettiğin her şeyi bize sorabilirsin diye tekrar tekrar altını çizebilirsiniz. Aaa tabletine baktık bunu araştırmışsın demeye gerek yok kılıfına uydurarak yaklaşabileceğimiz bir çok yöntem olduğunu hepimiz biliyoruz artık ;)

Küçük yaşta ki sendromlu dönemlere benzemeyecek bu dönemler hepimiz bunun farkındayız bu konu da benden çok daha tecrübeli arkadaşlarım var. Önerileri varsa seve seve kabul ederim :) Gerisini yaşayıp göreceğiz.

Sevgiler,
instagram/gulsahonen








devamı »

15 Şub 2016

Anne Olduktan Sonra Mutluluk Anlayışı

Anneysen eğer yeri geliyor oturup mutluluk anlayışını bile sorgulaya biliyorsun.

Evlenmeden önce mutluluk anlayışım sanki daha sıradandı. Kendimce küçük şeylerden mutlu olabilirdim. Çok çalıştığım bir dersten yüksek not almam bile bütün gün ağzım kulaklarım da gezmeme sebep olurdu içimden bir ses de demezdi ki saf ne seviniyorsun zaten çalıştın da bu notu aldın. O zamanlar iç sesim en mutlu olduğum anlarda asla çıkıp kafamı karıştırmaz mutluluğuma gölge düşürmezdi. Sanırım bu büyüdükçe olan birşey içine şeytan kaçması gibi bir durum oluyor. Masumluk belli bir çağda içindeki melekle birlikte uçup gidiyor.

Evlendikten sonra eşimin ağzından çıkacak olan tek bir güzel söz bile en büyük mutluluk kaynağım olmuştu. Hemen belirteyim seni seviyorumu bile söylemeye gerek duymayan seviyorum ki evlendim diyen bir erkekle evliyim. Neyse ki zamanla bunun bir kadın için önemli bir sözcük olduğunu öğrendi.(çok şükür) En azından artık yılda 1-2 kere söylüyor :))) Tesellim ev işlerinde on numaradır bu bana yetiyor :) Neyse konu bu değil şansımı zorlamayayım. Yaptığım yemeğe güzel olmuş denilmesi, sofra toplarken yardım edilmesi gibi sıradan her hareket mutluluk sebebim olarak sıralandı. 2 ay sonra hamile kaldım artık güzel sözlerin önceliğini bana karşı hareketler, davranışlar aldı. Annem bana yemek yollarsa havalara uçabilirdim ( hoş hala öyle) eşim evi süpürmüşse ooo beni düşünüyor değerliyim mesajının kralıydı bu. Ve tabii ki karnımda ki meleğin minik tekmeleri herkesin verdiği mutluluğun 2 katını verirdi. Doğdu kokusuyla mutlu oldum. Sonrasında tüm mutluluk anlayışıma yeni doğmuş bebeğim yön verdi. Çevrenin bana verebileceği en büyük mutluluk eşimde dahil sadece destek olmaktı.

Şimdi iki çocuklu anneyim mutluluk anlayışım daha da bir başkalaştı. Evet hala kadınım eşimden güzel sözler duymaya ihtiyacım var her özel günün kutlanması değil ama doğum ve evlilik yıl dönümlerinin kutlamasını hala severim. Ama öncelik olarak mutluluk sebeplerim çocuklar oldu. Kabız ise kakasını yapmasına sevinirim, hasta ise iyileşmesine mutlu olurum, deliksiz uyumaları hele en büyük mutluluk sebebim. Hiç bir şey olmasa da hepimiz aynı ortamda sorunsuz zaman geçirebiliyorsak bu bile mutluluk veren sebepler arasında oluyor. Ya da ara ara aman onlar mutlu olsun ben mutsuz olmaya razıyım diye uç noktalara gelinebiliyor.

Mutluluğu çok çok insanlarda aramıyorum eski gibi değil yani ailem bir kaç dostum yeterli. Başını sokacak bir ev, ocakta pişecek bir yemek gibi daha ailevi duygulara kaydı mutluluk anlayışım.

Huzuru en başa koyuyorum çoğu zaman gerginlikle, koşturmayla bazı zamanlar koca ile feci kapışıyoruz. Huzursuz olunca o ev bir acı oluyor hiç bir şey mutluluk vermiyor gibi geliyor. Ve çocuklar her şeyi anlıyor. İşte o zaman tüm mutluluk anlayışımı tüm mutluluk beklentilerimi gözden bir daha geçiriyorum. Hiç bir şeyimiz dört dörtlük değil. Ve çocuklar haricinde hiç bir şey vazgeçilmez değil. Kocayı gömmüş olmayım ama mutluluk yolculuğuma ilk yön verenler sadece çocuklarım oluyor. 2.sıraya eş 3. sırada anne-babam sonra kardeşler dostlar vs gelir diye düşünüyorum.

Boğazda bir evim, son model arabam gibi spesifik şeylerde tabii ki mutlu eder hayır da demem :) ama bunların artık mantıklı şekilde hayalini kurar biçimdeyim. En azından bazı kendini bilmezler gibi oturduğum yerde çalışmadan rezidans, yazlık gibi hayaller kurmuyorum :) Yani bunlar mutluluk anlayışım da belirgin bir yer tutmuyorlar.

Toparlayacak olursam; mutluluk anlayışını insanın yaşı kadar edindiği tecrübeler ve sahip oldukları büyük etken ama hepsinden önemlisi de bu dünyaya bir can getirmek ve onu hayata hazırlamak insanı bambaşka hayallere, sorumluluklara ve mutluluklara itiyor.
Önce önceliklerin değişiyor sonra mutlu olma sebeplerin.
Önce hayatın değişiyor sonra ise sen değişiyorsun.
Ama anne olduğun gerçeğin bir kere anne olduktan sonra hiç bir zaman değişmiyor.

Not: Akşam eve gittiğimde ev silinip süpürülmüş olsa yemekler yapılsa sofra kurulmuş olsa bu da beni bambaşka bir boyutta mutlu eder :)

Sevgiler,




devamı »

11 Şub 2016

Köpekler Bale Yapmaz

çocuk kitapları

Köpekler Bale Yapmaz Ela'nın kitaplığından Pearson yayınlarına ait bir kitap. Yağız zamanın da bile gerçekten bu kadar güzel çocuk kitapları yoktu. 

Bir kere anlatımı kadar çizimleri de çok güzel. Ben okumadığım zamanlar da Ela çizimlere bakıp hikayeyi az çok anlatabiliyor. 

Hikayesi ise şöyle; baleye giden küçük kız çocuğunun bir köpeği var. Fakat bu köpek başka köpeklere benzemiyor sahibi gibi baleyi çok seviyor. Kendini hep balerin olarak hayal ediyor. Küçük kızımız da köpeğini bale derslerine giderken yanında götürmek istiyor ama babası köpekler bale yapmaz diyerek izin vermiyor.

pearson yayınları

Bir bale gösterisine giden sahibinin peşine takılan çılgın köpeğimiz :) gösteride baş balerinin sahneden düşmesi sebebiyle kendini bale kıyafeti ile sahneye atıyor. Herkes köpekler bale yapmaz diye fısıldaşsa da köpeğimiz şahane bir bale gösterisi sunuyor. 

çocuk kitapları

Ve tüm izleyiciler köpeği ayakta alkışlıyor. Sonunda babası da dahil herkes isterlerse köpeklerinde bale yapabileceğine ikna oluyorlar.

çocuk kitapları

Hikaye boyunca Ela da bale yapıyor :) 
Kısaca biz çok sevdik. +3 yaş için uygun gibi görünse de çizimlerinin dikkat çekiliği sayesinde daha küçük çocukların da ilgisini çekebilir.

Sevgiler,




devamı »

9 Şub 2016

Barbie Bebeklerinin Hazin Sonu

alive bebek, barbie bebek
sadece barbie bebekle oynanmıyor ki!
 Bu sıra etrafta çok kez denk gelmişsinizdir. Barbie bebeklerin zayıf ve makyajlı olması çocukların üzerinde kötü etki bırakıyormuş. Barbie bebeğin makyajını temizleyen bir annenin videosunu bile izlemiştim. Kimisi de asla kızıma almam ve oynatmam diye uzun uzun yazılar yazmış.

Herkesin fikrine saygım sonsuz ama ben maalesef sadece bir barbie makyajı ya da fiziğiyle çocukların psikolojisinin bozulacağına inanmıyorum. Piyasa balık etli barbie ler çıkmış. Ne yani şimdi çocuklara yiyin spor yapmayın şişmanlık normaldir mesajımı verilecek?

Hangimizin çocuğu bir tek barbie bebekle oynuyor ki çocuk bu her çeşit bebeğe ilgi duyuyor ve bu sürekli değişiyor. Mesela bizlerin döneminde barbie bebekler ulaşılması güç hayallerimizi süsleyen ilk sırada ki tek oyuncaktı. Ama şimdi barbilerin önüne çizgi film karakterlerinde ki bebekler geçti. Bir kaç ay önce Elsa bebek tutkunu olan kızım şimdilerde Sofia seviyor. 10 yaşında ki kız çocukların da da bu var. İlla barbie olması gerek diye bir tutkuları yok çünkü önlerinde seçenek çok.

Süse makyaja özendiriyormuş. Eee hadi barbie bebek almadın oyuncakçılarda gerçeğe yakın makyaj masaları, makyaj malzemeleri satılıyor onlardan ne kadar uzak tutacaksınız? Hadi oyuncakları da es geçtim ee ben her sabah işe giderken güzelce giyiniyor makyajımı yapıyorum çocuk da bunu görüyor. Napayım sen bana bakma kızım aslında makyaj kötü bir şey diye oturup açıklamak mı en doğru çözüm? Bana da sür dediğinde büyüyüp işe giderken sende yaparsın kızım diyorum. Yani barbie bebeklere gelene kadar çocukların önlerinde örnek olarak anneleri var. Evde sağlıklı beslenmeyen bir anne diğer taraftan da sürekli diyet yapıp zayıflama derdindeyse o evde büyüyen çocuk da bunu örnek alacaktır. Yani barbie bebeği aşırı zayıf diye değil annesinin sürekli zayıflama çabasını gördüğü için zayıf olma derdine düşecektir.

Oyuncak seçimi elbet önemli ama tek düze bir oyun oynamayan çocukları düşününce sadece barbie bebeğin makyajını silerek ve bu bebekleri kilolu olarak piyasaya sürerek hiç bir çocuğu kandıramazsınız.

Barbie bebeklerin etkisi bu kadar büyükse o zaman el kadar çocuklara ütü masası, gerçekmiş gibi mutfak ve mutfak malzemeleri oyuncakları ve elektrik süpürgesi gibi oyuncaklar almakta "kızlar sadece bunlarla oynar yani sen büyüdüğünde sürekli ev işi yapacaksın" mesajı vermiş oluyor. ee bu durumda her oyuncağı elemek gerekiyor. O zaman evcilik oyunlarında kızların anne olup bebeğe bakması, erkeklerin işe gitmesini taklit eden çocukları da engellemek gerekli. Çizgi filmlerden ve teknolojiden de çocukları uzak tutmak gerekli. Hepsinden engelleyebilen varsa helal olsun derim.

Erkek çocuğun eline oyuncak silah vermek normal, kız çocuğun eline ev işi(ütü, yemek, süpürge vs.) ürünlerine ait oyuncaklar vermek normal ama barbie bebekler kötü etki bırakıyor. Sizce mantıklı mı?

Bu konu da yazabileceğim çok fazla örnek var. Tabii ki bir kız çocuğu illa barbie bebek kadar zayıf olunması gerektiğine inanarak büyümemeli ya da bir çocuğun barbie gibi sarı saçlı full makyajlı olmak tek ideali olmamalı ama burada buna engel olacak kişi balık etli barbie bebek değil çocuğu büyütendir. Yani çocuğun her şeyden önce bedeni ve ruhuyla barışık büyümesini sağlayacak kişi öncelikle anne ve babadır.
şişman barbie bebekler
Canım Barbie ne hale gelmiş :)

Bu yazıyı yazmadan önce nette bir çok yazı okudum. Bir çoğuna sadece güldüm ama psikolog Sibel Opak bir soruya çok güzel yanıt vermiş;

– Barbie bebeklerin çocuklarının güzellik ve beden algısını yanlış yönlendirdiği konusu sürekli tartışılıyor. Hatta geçtiğimiz günlerde bir gazete haberinde büyük beden Barbie oyuncakların piyasaya sürüldüğünü okudum. Benzer bir durum tabanca, kılıç vb. şiddet içeren oyuncaklar için de geçerli. Bu örnekler üzerinden gidecek olursak yanlış oyuncak seçimi çocukları nasıl etkiliyor?

Burada genel bir değerlendirme yapmak bence yanlış olur. Örneğin şiddete eğilimi olan bir çocuğun tabanca, kılıç vb. şiddet içeren oyuncaklar ile oynaması, çocuğu şiddete daha da fazla yakınlaştırabilir. Barbie bebeklerde de bu geçerli. Yani kendi beden algısı ile sıkıntı yaşıyorsa (ki bunu ebeveyn yaşatıyordur!) çocuğu barbie bebekler negatif yönde etkileyebilir.

Çocuğun beden algısı ile sıkıntı yaşaması ve bunu yaşatanın ebeveyn olduğunu belirttiğine göre dediğim gibi sorunun çözümü sadece anne babadadır.

Sevgiler,




















devamı »

8 Şub 2016

Kürkçü Dükkanı

1 hafta izinliydim. Hem 15 tatilin son haftasını çocuklarla geçirmek istedim hemde annemde biraz dinlensin diye hesapladım.

En çok dinlenen ben oldum demek isterdim ama tabii tahmin edersiniz ki 2 çocukla evde dinlenme falan olmuyor. İzine çıkarken kendime söz vermiştim temizlik, ev işi falan yok kendime ve çocuklara vakit ayıracaktım. Evet temizlik falan yapmadım ama kendime de vakit ayıramadım.

İşin garibi çalışırken çocuklarla daha çok oynayıp etkinlik yapan ben çocuklarla da etkinlik yapamadım. Çünkü her gün gezdik. Ela yapışık durumda beni bırakıyor babaya, babayı bırakıyor bana yapışıyor. Tuvalete bile birlikte gidiyoruz. Kendi başına asla oynamıyor. Benimle de oynayınca oyuna doymuyor bende vicdan yapıyorum oyunu bırakamıyorum derken tüm gün böyle geçmeye başlayınca kendimizi gezmelere vurduk.

Yalnız şunu fark ettim plan, düzen falan hiç bir şey kalmadı evde olan tüm kadınlar da durum böylemi bilmiyorum ama sabah geç uyanınca her şey geç kalıyor sanki günü hep kaçırıyormuşum gibi hissettim. Kahvaltı edene kadar öğlen oldu öğlen yemeği akşam sütüne kaydı akşam yemeği uzadı derken gece yatış saati geçe kaydığı için kitap okumaya bile vakit bulamadım. Vakitsizlikte değil kaygım sadece düzen bozulunca bir tuhaf hissettim kendimi. Ben bunu 6 ay doğum izninde evde kaldığımda da yaşamıştım 6 ayda resmen evde kendime düzen kuramadım. Şunu anladım ki evdeyken bu sabah 7 buçukta uyanayım günüm planlı geçsin gibi bir şey mümkün olmuyor. Çocuk uyuyorsa uyunuyor o yüzden erken kalkan çocukları olanlar şanslılar resmen çocuğunuz size kocaman bir gün hediye ediyor fark etmiyorsunuz :)

İyisiyle kötüsüyle bir hafta iznimi yedim sabah hepimiz birbirimize doymuş olarak ayrıldık. Ela arkamdan ağlamadı bile bıktı sanırım çocuk :) babası evde muhtemelen ona yapışacağı için bana yol verdi.

Yağız ise çok heyecanlı bir şekilde okula gitti 15 günde orta kalınlıkta 7 kitap okudu ve özetledi. Ya kimse okumadı bir tek ben okuduysam diye tedirgin olmasına çok güldüm. Sıkıntılı bir ergen ya neyi ne zaman takıntı haline getireceğini anlamak mümkün değil.

Velhasıl ben kürkçü dükkanına ev ahalisi de eski düzenine geri döndü 1 hafta hepimize iyi geldi. Aklımda bir kaç yazı vardı onları da evde yazarım diyordum ama yalan oldu yorumlara bile dönemedim. Bugün itibariyle dağılan programımı inşallah bir düzene sokarım.

Bugün başlayan yeni dönem için tüm çocuklara da başarılar dilerim.

Mutlu haftalar,


devamı »

2 Şub 2016

Yeni doğan Alışveriş Rehberi

Yeni doğan alışverişi

İlk çocuk da hevesle alınan ve etiketleriyle çekmecelerde kalan kıyafetlerden sonra 2.çocuk da daha tecrübeli bir alışveriş yapmaya çalıştım. Aşağıda yazacaklarım ise doğumdan önce acele edip düşünmeden alınmaması gerekenler olarak diye belirtebilirim.

Puset le başlamak istiyorum çünkü genelde 1.çocuk da ilk alınan eşyalardan biri oluyor. Bende oğlum da böyle yaptım ve maalesef Yağız hiçbir zaman pusette gezen bir çocuk olmadı. 2.çocuk da kullanırız diye sakladık maalesef Ela da da o kadar ağır puseti yine kullanamadık ve baston puset alarak daha rahat ettik. Bu yüzden bebek doğduktan sonra bebeğin huysuzluk durumuna göre alınması alınması gerekenler arasına yazabiliriz.

Bebek Telsizi bir çok kişi o benim elim ayağım dese de bizde hiç kullanılmadı. Yağız da değil bu ürünü Ela zamanın da aldım. Ama 3+1 evde uyandığın da tizzz çığlıklar atan bir bebeğin sesini balkondan bile duyuyordum 1 yaş itibariyle de hiç uyumadığı için bu ürün hiç kullanılamadan öylece kaldı.

Ana kucağı ev için kullanılanı hem Yağız da hem Ela'da uzun süre kullandım. Ela zamanında yok titreşimli, yok müzikli derken çok fonksiyonluları çıkmıştı Ela dan sonra çocuk düşünmediğim için o kadar paralar vermek istemedim ve temiz 2.el aldım hatta bizden sonra da yeğene gitti. Aynı şekilde oto koltuğu için olan ana kucağını da çok kullandık ve onu 2.el almıştık aynen o şekilde de başka bir arkadaşa sattık.

Mama Sandalyesi Yağız'da almadık ama Ela da çok fonksiyonlu (yine 2.el) aldık. Ve hiç kullanamadım desem yeridir. Ela zaten minyatür bir çocuk koltuğun içine gömüldü. Ve bundan hep rahatsız oldu tam bu ürünü aldıktan sonra İkea nın mama sandalyeleri çıkmıştı elimizde var diye almadık ama çok da pişman olduk hemen elimizdekini sattık. İşe yaramayan kocaman bir ürünü evde tutmaya çok gerek yok.

Sepet Beşik bence annelerin hayalini süsleyen bir ürün ilk çocuk da hevesle alınıyor ama 6 ay kullanıldığını görünce bir çok anne boşa masraf ettiğini anlamış oluyor. Park yatakları da naylon olmasından dolayı pek sevemedim bunların yerine yine ikea nın parmaklıklı beşikleri gayet ideal biz Yağız zamanında büyüyen beşik aldığımız için ve sallamadan çocuk büyütmeyi başarabildiğimiz için hala aynı beşiği kullanabiliyoruz. Birde sallanma işi var gerçekten çocuk daha doğmadan neden sallanan ürünler alma derdindeyiz hiç anlamıyorum.

Kıyafet konusuna gelince; ayaklı tulumlardan çok fazla almamakta fayda var. Çocuğun boyu hızlı uzarsa tulum boydan kasıyor ve bebek için rahatsız bir hal alıyor. Bunun yerine ayaksız alt üst takımlardan almak daha mantıklı. Adetleri abartmamak gerekiyor başta da belirttiğim gibi Yağız da abartıp çok fazla almışım inat gibi de Yağız çok hızlı kg alıp boyu uzadı 0-3 ay kıyafetleri çok az bir dönem giydi. Hatta o gazla 0-1 ay bir sürü tulumlar almışım tabii ki yeni doğduğunda bile olmadı bebeğe etiketiyle hepsi elimde kaldı.

İlk bebeğin, ilk hamileliğin duygusallığı daha bir başka tabii ki ama 2.gebeliğim de çok fazla kaybetme korkumda oluşmuştu ya bir şey olursa 9 ayın garantisimi var diyerek bir çok eşyasını 6.aydan sonra az az aldım. İyi ki de öyle yapmışım. He şimdi kız çocuk olduğunu da varsayarsak süs püs derken ipin ucu kaçtı ama yeni doğan alışverişini gayet bilinçli hallettim :) Şuan evimde sağda solda tıkılı çok paralar verdim diyerek kenarda bekleyen hiç bir bebek ürünüm yok. Olanı da ikinci el sitelerinde sattım. Bir kısmını da ihtiyacı olana verdim.

Masrafı büyük olanları özellikle yazdım. Hamilelikle birlikte insan gerçekten hemen hevesleniyor ve doğmamış bebeğe dünyanın eşyasını alıyoruz. Halbuki artık doğumdan 1 hafta sonra bile anneler dışarı çıkabiliyor. Yani dışarı çıktıkça ihtiyaç olan şeyleri bebeğin durumuna göre olmak en mantıklısı.

Not: Yazının amacı akıl vermek değil sadece tecrübelerimi paylaşmak ;)

Sevgiler,






devamı »
Bumerang - Yazarkafe