26 Nis 2017

Denememe İZİN VER ANNE


Özellikle çalışan anneler için en yoğun en yorucu 2 gün hafta sonudur. Hafta içi amannn sonra yaparım nasılsa denilen tüm işler (çamaşır, temizlik, ütü vb.) hafta sonu dağ gibi birikerek önüne yığılırlar.

Bir hafta sonum var onuda iş yaparak mı geçireceğim derseniz yandınız. Neyse bu konu çok derin ve hiç girmeyeceğim umutsuzluk yüklemeye gerek yok. Çocuk da yaparım kariyerde yaparım diyen insanlarız ev işinden korkacak halimiz yok 😊

Hafta sonları önceliğim çocuklar olduğu için bir tık daha fazla yoruluyorum ve bu yorgunluk karşısında onlardan pazar gecesi erkenden duş alıp, odalarını toplayıp yatmalarını istiyorum. Sağ olsunlar ikisi de dediğimi yapar 9 da yatarlar demek isterdim ama maalesef evin en küçüğü, en huysuzu, en asisi, en inatçısı, en sendromlusu asla söz dinlemez ve mümkün oldukça daha çok oyalanır ve yapacağı işi daha geç yapar. Malum küçük hanım 4 yaşında duşunu ben aldırıyorum bir an önce yıkayım, saçını kurutayım, yatırayım nasılsa 1 saatte ancak uyur mantığında olduğum için seri davranıyorum.

Geçen pazar yine böyle kafamda bir an önce dinlenme düşünceleri ile yıkarken hopp müdahale etti "ben kendim yıkanacağım!!"

Ne diyordu uzmanlar hevesini kırmayın bir daha denemek istemezler. Amannn nasıl denemek istemez 15 yaşına gelipte hala kendisini annesine yıkatan kız çocuğu olur mu hiç?? Boşver hem daha önce denedik oram sabunlu kaldı, buram iyi yıkanmadı, dur banyoyu da yıkayım derken 1 saatte zorla çıkmıştık. Hem ayağı kayar düşer falan bütün gece uğraşırız. Yok yok o kadar ayakta duracak halim yok en iyisi dürüst bir açıklama yapayım derken; "sen elbet kendin yıkanabilecek kadar büyüksün kızım fakat şuan ben çok yorgunum acilen dinlenmek istiyorum ve ben ıslak zeminde senin kayıp düşmenden de çok korkuyorum biraz daha büyüyünce kendin yıkanırsın" diyorum ama nafile....

"denememe İZİN VER anne başka türlü büyüyemem"

"bu gece büyümesen kızım bir daha ki banyoda söz veriyorum büyümene izin vereceğim"

Sonuç: Tabii ki kendi yıkandı inatlaşarak 40 dk kaldığımız banyo süresinden o kendi yıkandığı için, bende 1 saat sürmediği (teselli işte) için mutlu ayrıldık. Yani Ela'nın birey olduğunu ıspatlama çabası benim yorgunluğuma galip geldi.

Başka bir örnek;
Yine tam temizliğin bittiği sırada tezgah üzerine çıkmış kendine yemek koymaya çalışan Ela'nın heyecanını bölerek "düşersin kızım in ben koyarım" dedim ve Ela "hayır anne ben büyüdüm kendim koymak istiyorum" demesiyle birlikte tabak içindeki yemekle birlikte her yere döküldü. Olsun dökülebilir dediğim halde "sen bana karışmasaydın ben başaracaktım" demesi beni kendime getirdi. Düşmemesi için tedbirini alıp yemek koymasına müdahale etmeseydim eminim çok mutlu olacaktı.

Bir kez daha anladım ki çocuklar; küçücük yaşlarına rağmen birey olmak için bu kadar mücadele ederken bizler onlar uğraşmasın, onların iyiliği için yadaaaa kendimiz daha az yorulalım mantığıyla onların yapabileceği her işe müdahale ederek daha fazla zarar veriyoruz. Sabırlı olup biraz uzaktan izleyebilme sabrını kendim ve tüm anneler için canı gönülden diliyorum.

Bu sıra her satırına hayran kaldığım "Gölge" kitap okuyorum çocukların birey olma çabalarına ailelerinin nasıl balta vurduğunu örneklerle çok güzel anlatıyor.

"Hata yapmalarına, yanlış kararlar almalarına izin vermek... Hata yapmazlarsa, yanlış karar almazlarsa doğru karar almayı öğrenemezler. Sorumluluk duygusu kazanamazlar. Yani birey olamazlar." yazıyor. Doğruluğunu oldukça inandığım bu cümleleri çoğu zaman yetiştirilme tarzımızdan dolayı uygulamakta sıkıntı çekiyorum. Bunu da telaşlı olan annelik yanıma veriyorum.

Bu gibi durumlar da onlara vermek istediğim mesajı hatırlatıyorum kendime; ikinizde benim için önemlisiniz ve aldığınız kararlar da en az sizin kadar önemli! Ve sen Gülşah bir anne olarak onlar yerine karar alır, problemlerini çözersen bunu hep yapmak zorunda kalırsın. Denemelerine fırsat ver.

Konu kapanmıştır arkadaşlar dağılabiliriz 😉


Facebook Annelikdunyam
İnstagram @gulsahonen











devamı »

24 Nis 2017

İki Çocuklu Annelere Söylenmemesi Gerekenler


11 yılda iki çocuğa sahip oldum. İkisini de idare eder bir yaşa getirdim buna rağmen kimsenin ağzını kapayamadım. Zamanla duymamayı, gülüp geçmeyi öğrendim o ayrı :)

Ülkemizde yorum yapmayı, bir başkasının işlerine karışmayı, akıl vermeyi, fikirlerini dayatmayı seven çok ama çok fazla hem cinslerimiz bulunmaktadır. Bilmem kaçıncı yüzyılada girilse bu huy özellikle Türk insanında genetik bir faktör gibi anadan kızına hızla yayılmaktadır. Çocukların dönemine kadar biter inşallah desemde çok umut yok :)

Benim etrafımda şanslıyım ki çok fazla değiller ama parkta, bağ da bahçede, bayram ziyaretlerinde illa yakalanıyor anlamsız yorumlara mağruz kalabiliyorum. Peki ben çok hangi söylemlere ayar oluyorum bir sıralayım;

* Çocuklarımın arası 7 yaş bunu duyan bazı hem cinslerim yorum yapmadan geçmiyor. "İki kardeşin arası 7 yaş olmamalı çok geç." Tam rahata eriyorsun en başa dönüyorsun. Eee daha iyi diyorum çalışıyorum ben aynı anda iki çocuk büyütemem ki!! Bir de kime göre neye göre geç bence gayet ideal oldu gayet halimden memnunum. Tabii ikna etmek zor o benim adıma kararı çokdan vermiş.

* "Biri 11 diğeri 4 yaşında oldu kendini kurtardı 3 çocuk için niyetin yokmu?" Bir kadın bir kadına bunu neden sorar aklım almaz. Aile planlamasını yapmak ne zamandır üçüncü şahıslara kalıyor anlamıyorum. İstesem yaparım. Eminim üçüncüye hamile kalanlara da " yaa bidaha mı hamilesin tüh tüh" deniyordur. Bırakalım kararı anne ve anne adayları versin değil mi?

* "Bir çocuğunu çalışarak büyüttün keşke ikinci çocukda çalışmasaydın" diye yorum yapanlara öldürecek gibi bakıyormuşum bir arkadaş söyledi :) İlk başlarda "şimdi ortalama 13 yıldır çalışıyorum öyle kafama göre çıkamam tazminatım yanar eee onca yıl ödenen sigorta primlerim de var hepsi havaya gider. Annemde sağolsun çocuklarıma ilk 3 yıl bakıyor diye açıklama yapıyordum artık yapmıyorum. Çünkü anlamayacak insanlara bir şeyler anlatacağıma çocuklarıma açıklama yapar onları memnun ederim.

* "Keşke cumartesileri çalışmasan. "Artık çalışmıyorum rahatladılar. Çalıştığım zamanlarda en gıcık olduğum yorumdu. Hangi anne kendi isteğiyle cumartesi işe gitmek ister bir mantıklı düşünmek gerek. Bu yorumu yapıp karşıda ki anneyi üzmenin anlamı yok. Özel sektörü babamın şirketi gibi sanıyorlar.

* "O kadar kitap okuyor araştırıyorsun ama çocukların biri pısırık diğeri aşırı özgüvenli" bu yorumu sadece bir kişiden duydum ve bir daha görüşmeyi kestim. Kitapları; çocuklarımın karakterini belirlemek için değil onları daha iyi anlayabilmek okuyorum. İki kardeşin farklı karakterde olmasını anne bizzat kendisi belirlemiyor diye düşünüyorum. Biraz kafa çalıştırmak lazım. Ayrıca çocukların yanında pısırık kelimesinin kullanılmasından fazlasıyla nefret ederim. Bazen anneler bile kendi çocuklarına bu yorumu yapıyorlar müdahale etmemek için kendimi zor tutuyorum.

* "Hep Ela'nın fotoğraflarını paylaşıyor Yağız'ı ikinci plana atıyorsun." Oğlum 11 yaşında ergenlik girişinde doğal olarak izinsiz fotoğrafını çekmiyor ve paylaşmıyorum. Ela'ya daha fazla kıyafet alıyor Yağız'a daha az alıyorum. Çünkü Yağız tercihlerini ve seçimlerini kendi yapma döneminde. Aynı şekilde Ela ile daha fazla aktivite yapıyor oyun oynuyoruz Yağız yaşı gereği çok fazla katılmıyor. Bu durum benim çocuklarımın arasında ayrım yaptığım anlamına gelmiyor. İkisininde isteklerine saygım sonsuz. Bilmem anlatabildim mi?

Eminim bu yazıyı okuyan anneler de benim maddelerime benzer bir sürü madde ekleyebilirler. Çünkü başkalarının enerjisini alarak yada başka hayatlara müdahale etmeyi severek mutlu olan bir çok insan var. Baktın enerjini tüketecek sohbet oluşuyor; çocuğunu bahane et gitmemiz gerek de, acil işim çıktı de ve uzaklaş :) Çok yakınınız olmadığı sürece böyle insanlardan koşarak kaçmak en güzeli. Ya da bizler kaçmak yerine bir şekilde artık "pardon da size ne" demeyi öğrenmek zorundayız.

Yaşadığımız hayat ve tercihlerimiz sadece bizi ilgilendirir.

Sevgiler,




















devamı »

Yemek Dünyasi


İnsanoğlunun hayatta kalmak için hava ve sudan sonraki en önemli ihtiyacı elbette yemek. Ancak biz insanlar için yemek yemek sadece karın doyurmaktan ibaret değil. Yani ihtiyaç olmanın yanı sıra yemek zevk ve mutluluk veren bir eylem. Aslında yemek konusu tümüyle hayatımızın merkezinde yer alıyor. Bunun biyolojik, psikolojik, sosyolojik, kültürel ve hatta sanatsal boyutları var. İnsan sağlığına yararları, insanda uyandırdığı duygular, insanlar arası iletişim, farklı kültürlerin yansıması, sunumun göze ve damağa hitap etmesi ise bunun hayatımızdaki karşılığı. Yemek yemek ve yedirmek sadece bedeni beslemekle kalmıyor, ruhu da besliyor. Adeta bir terapi rolü oynuyor. Kimi zaman sevgimizi ifade etmenin en güzel yolu oluyor.

 Yemeğin hazırlanması, pişirilmesi, sunulması, menüdekilerin birbiriyle uyumu ayrı ayrı önem taşıyor. Bunların en iyi şekilde başarılabilmesi ise bu konudaki bilgi, özen, ilgi, beceri ve tecrübe ile doğru orantılı. İşte bu sebeplerle, kişiden kişiye ilgi yoğunluğu değişse de, yemek konusunda bilgi ve beceri arttırma, değişik mutfakları tanıma, yeni tarifler bulup deneme isteği herkes için geçerli.

 Günümüzde yemek konusunda kendini geliştirmenin pek çok yolu var. Biz yeter ki isteyelim. Profesyonel eğitim almak isteyenler üniversitelerin aşçılık bölümlerine yönelebilirler elbet ama meslek olarak seçmenin dışında bunu hobi, tutku ya da sadece mecburiyet yüzünden isteyenler de var. Onlar için de özel eğitim veren kurslar, piyasada bulabilecekleri çeşitli kitaplar ya da en kolayı internet üzerinden erişebilecekleri yemek siteleri bulunuyor.

 Bu sitelerden biri olan yemek.com yemek konusunda merak ettiğiniz bilgilere ulaşabileceğiniz çok zengin bir site. Hemen hemen aradığınız her yemek tarifine ulaşabildiğiniz gibi bu tarifleri kolay anlaşılabilir adımlar halinde sıralayarak uygulama rahatlığı sağlayan, vurguladığı püf noktalarıyla hata payı bırakmayan, farklı önerilerle ufkunuzu açan bir anlatım sunuyor. Son derece güvenilir tariflerinin yanı sıra ürettiği eğlenceli içerikler ile de keyifli bir paylaşım yaratıyor. Türk ve dünya mutfaklarından istediğiniz tarifleri bulup başarıyla sunabilmek için Yemek.com’u tıklayarak işe girişmeniz yeterli olacak. Size ve konuklarınıza şimdiden afiyet olsun…
devamı »

23 Nis 2017

23 Nisan Kompozisyonu



Bugün bloğumu oğluma emanet ediyorum. Sizlerle 23 Nisan için yazdığı kompozisyonu paylaşmak istiyor.

Bu vesile ile bende tüm çocukların 23 Nisan Ulusal ve Egemenlik Çocuk Bayramını canı gönülden kutlarim.

23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK  BAYRAMI

23 Nisan ATATÜRK’ün çocuklara armağan ettiği milli bir bayramdır. O gün ayrıca ATATÜRK Türkiye Büyük Millet Meclisini kurdu. 1920’den beri her yıl 23 Nisan günü büyük bir sevinç ile kutlanmaktadır.

23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı ATAMIZ sayesinde dünyada kutlanan tek Ulusal Çocuk bayramıdır. Bu yüzden tüm ülkelerden bazı çocukları misafir olarak ağırlarız. Bizler M.Kemal Atatürk çocukları olarak dil,din ve ırk ayrımcılığı yapmamalıyız.

 “Ey yükselen yeni nesil gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz.”diyerek ATATÜRK’ün bizleri çok sevdiğini ve bizlere çok güvendiğini asla unutmamalıyız.

 Biz türk çocukları olarak karanlıktan aydınlığa kavuştuğumuz gün olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramını Mustafa Kemal ATATÜRK için daima yaşatmalıyız.  
                 NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

                                  M.Yağız ÖNEN


                 
devamı »

21 Nis 2017

Korse Kullanımı

Yamuna korse

Özellikle sezeryan doğumlarından sonra göbek sarkmasını önlemek için doktorlar tarafından korse önerilmektedir. İk doğumum sonrasında korse kullanmak için geç kalmış 3.ayımda başlayabilmiştim. 3 ay bekleme sebebim ise; nasılsa normalde 48kg yum doğumdan sonra kolayca normal kiloma dönebilirim korseye gerek yok diye düşünmemdi. Cahillik işte aldığım 20kg unutmuş olmamım başka açıklaması olamaz :)

3.ayda kullanmış olmama rağmen ortalama bir yıl içinde eski kiloma ancak dönebildim. Aldığım korse sadece toparlayıcı falan değil bayağı medikalcilerde satılan sert korselerdendi bu yüzden çok rahat ve düzenli kullanamadım. Eski kiloma döndüğümde ise sadece alt karnım bana hatıra kaldı. Ela'da daha dikkatli davrandım çünkü gizli şeker çıktı ve doktorumun yaptırdığı diyetle 9kg ile doğum yaptım. Doğumdan sonra hemen pilates ve yürüyüşle 3 ay içinde eski kiloma geri döndüm. Alt karnım yine bana hatıra kaldı. Çok normal çünkü bütün gün masa başında hareketsiz çalışıyorum. Spor ise evde vakit bulup yapabildiğim kadarıyla oluyor. Yapı olarak zayıf olmam ve aşırı iştahlı olmamam en büyük avantajım.

Sadece düğün dernek gibi dar elbise giyeceğim durumlarda toparlayıcı ürünlere ihtiyaç duyuyorum. Fakat beni korse kullanıma asıl iten sebep kilo değil duruşumun hafiften kamburlaşmaya başlaması oldu. Yamuna korse ile tam bu aşamada karşılaştım. Sitede çok fazla model seçeneği var bedeninize en uygun olanı seçmek için müşteri hizmetlerinden yardım istemelisin. Göbek deliğinizin 3-4 parmak üzerinden ölçü alarak ben kendi bedenimi kolayca buldum.

Ürünü taktığınız anda 1 beden küçülmeyi rahatlıkla görebiliyorsunuz. Ne alt karnım kaldı ne de simit bölgemde fazlalıktan eser kalmadı. Ve aradığım dik durma özelliğini de fazlasıyla buldum. ilk 1 - 2 gün oturup kalkmakta zorluk çekilebiliyor fakat vücut buna kolayca alışıyor. Kullandıkça düzenli kullanımda incelme sağlandığını yorumlarda okudum. Zayıflamaya yardımcı olur diyecek kadar tecrübem yok fakat kullandığım 6 saat içinde hiç şekilde açlık çekmedim ve bolca su içtim. Bu şekilde devam edildiğinde kg verdirmesi de mümkün gibi görünüyor. Spor yaparken takan bayanlarında yorumlarını okudum sonuçtan oldukça memnunlar.

Vücudu bu kadar sıkmanın zararı varmı diyebilirsiniz? Ben bu yüzden 6 saatten fazla kullanmıyorum. Aşırı ince bel takıntınız yoksa sınırları aşacak şekilde kullanıp kendinize zarar vermeyeceğinize eminim :) Zaten firma yetkilileri de günde 6-8 saat kullanılmasını öneriyor.

Yamuna korse ile ilgili şöylece tecrübelerimi toparlarsam;

* Oturup kalkerken katlanma ve kayma yapmıyor.
* Kıyafetlerinizin içinde kesinlikle belli olmuyor. Çünkü bir iz oluşmuyor.
* İştahınızı frenliyor.
* Dik duruş sağlıyor.
* İlk kullanımda kesinlikle 1 beden inceltiyor. Düzenli kullanımda cm olarak da ciddi incelme sağlıyor.
* Göğüs altından başladığı için göğüsleri dik tutuyor.
* Kopçaları, çelik balenleri ve kumaşı inanılmaz sağlam ve kaliteli.
* Kopçalarını incelme sağladıkça 3 kademe küçültme özelliğine sahip.

Bazı kullanıcı fotoğrafların altında "aliexpress ten daha ucuza alırsınız boşuna bu kadar para vermeyin" yazıyor. Fakat yakın bir arkadaşımın geçtiğimiz yıl aliexpress ten aldığı korseyi bizzat gözlerimle gördüm berbattı. Özellikle korsenin kumaşını görseydiniz değil belinize takmak yer bezi yapmazsınız o derece kötüydü :)

Kısaca ben bende ki modeli olan yamuna latex korseden oldukça memnun kaldım. Arayış içinde olanlara memnuniyetle tavsiye edebilirim. Sezeryan ile yeni doğum yapanların iyileşme süreci içerisinde doktoruna danışmadan da korse kullanmamasını özellikle belirtmek isterim.

Sevgiler,
instagram ; @gulsahonen
Yamuna Korse



















devamı »

19 Nis 2017

Anılarınızı Ölümsüzleştirin




Sosyopix den evimize bir kutu yaşanmış en özel anlarımızın fotoğrafları geldi.

Ben anı biriktirme konusunda oldukça düzenliyimdir. Çünkü babamdan da böyle gördüm. Çocukluğumuz dair çok güzel fotoğraf albümlerimiz var filmli makinalara rağmen babam bayağı bir hatıra albümü oluşturmuş. Fotoğraflar benim için yaşanmış anların en büyük mirasçısı anlamında oldukça önemlidir. Bu yüzden bende çok fazla fotoğraf çeker ve tarihlerine göre ayırarak saklarım. Eskiden her ay düzenli albümde yapardım bu sıra bayağı ihmal ettim. Sosyopix sayesinde ihmal ettiğim hatıralarım tekrar ellerime geldi. Sosyopix ile de bir etkinlikte tanışmıştım. Küçük kartlara basılan fotoğraflara hayran kalmamak elde değil. Fotoğraflarınızı magnet olarak da bastırıp buzdolabınızı anılarınızla süsleyebilirsiniz.

Bizim kutuda bolca anı kartlarından başka birde 2017 takvimi (yine fotoğraflarımızdan oluşuyor) ve anı kutusu vardı. Çocuklara neyin ne olduğunu anlattıktan sonra kutuyu onlara verdim. Yağız çerçeveye (çerçeveye ikeadan) kutu içinden çıkan minik mandallar ile fotoğrafları astı. Ela ise anı kitabı oluşturdu. Yalnız anı kitabına çakal Ela sadece kendi fotoğraflarını yapıştırmış. Bu yüzden küçük çaplı bir kriz yaşandı neyse ki çabuk çözdük. Daha ne isterim Anneler günü hediyem hazır :) 


Elleriyle hazırladıkları her şey bana en güzel hediyedir :)
Anneler günü yaklaşırken sizlerde maddi değeri olan hediyeler yerine kalbe dokunacak hatıraları hediye etmek isterseniz çeşitli alternatif için sosyopix sitesini inceleyebilirsiniz. Farklı tema da ürünler hazırlatıp ücretsiz kargodan faydalanarak sevdiklerinizi mutlu etmeniz mümkün.

Sevgiler,





devamı »

18 Nis 2017

UMUT Bitmez



Çok fazla yorum yapmayacağım. Ben sadece yetiştirdiğim çocuklarımdan sorumluyum. Dini, Allah sevgisini, vatan sevgisini, insan olmayı, hak yememeyi, kula kulluk etmemeyi çocuklarıma ben öğreteceğim. Saygı ve sevgi içinde çocuk büyütecek ve yaşadığı topraklara sahip çıkmaları için elimden geleni yapacağım. Bugün her 4 kişiden 2 si hala cumhuriyetine sahip çıkıyorsa, akıl oyunlarına rağmen ülkenin yarısı hala direniyorsa her şeye rağmen umut var demektir.

Ve bende umudumu asla kaybetmeden padişahım çok yaşa afişlerine inat çocuklarıma her zaman NE MUTLU TÜRKÜM diyerek demokrasi ve özgürlüğü sağlayan Atatürk'ü anlatmaya devam edeceğim.
Sevgiler,

"Çocuklar geleceğimizin güvencesi yaşama sevincimizdir, bugünün çocuğunu yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir." Mustafa Kemal ATATÜRK

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!


Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927


devamı »

13 Nis 2017

İnişli Çıkışlı ANNELİK

Annelik

Bazı sabahlar aldığım nefes için, sağlıklı çocuklarım olduğu için, işim olduğu için, aç ve açıkta olmadığımız için şükrederek uyansamda... bazı sabahlarda "Allah'ım bu dünyaya ben neden geldim" modunda uyanabiliyorum.

Bu sabahda gözümü açtım deliksiz uyumuşum tam şükredecekken Ela gözünü açtı ve ortalama 10dk da intiharın eşiğine sürekledi. Çok ciddiyim çenesiyle bunu yapabiliyor. Ne kadar bilinçli bir anne olsamda sabahın 7 sinde aklım henüz başıma toplanmadığı için, beynime giden oksijen o anda bana yetmediği için kriz anlarına sabahları çözüm bulmayı sanırım beceremiyorum çünkü ne yapsam Ela daha çok bağırıyor. Kötü bir rüyamı gördün diyorum görsem söylerdim diyo. Gel sarılayım sana diyorum yastıkmıyım ben diyo, tamam gel bir öpeyim o zaman diyorum şuan sana kızgınım öpemezsin diyo. Niye ya daha 2dk öncesine kadar uyuyordum kızdıracak ne yapmış olabilirim desemde o daha çok bağırarak ağlamayı seçiyor. O an beynimde garip şeyler dönüyor; bence hala uyuyorsun Gülşah ve bu haykırışlar sadece bir rüya gözünü açınca kendini mutfakta Yağız'a kahvaltı hazırlarken bulacaksın. Yağız kalktımı acaba yine ben gitmeden kaldırayım da gözümün önünde kahvaltı etsin sonra arkamdan yemiyor çöpe atıyor gibi bir adım ötesini düşünerek Ela'nın haykırışları arasında gerçek hayata dönüyorum.

Demek ki bu sabahda o mutsuz uyandı diye kendimi teselli etmeye çalışsam da akıl sağlığım buna çok izin vermiyor. Çünkü desibeli çok yüksek olan o ses daha yeni yeni ayılmaya çalışan bünyeme biraz ağır geliyor. Sabahları öyle dakik hareket ediyoruz ki bir kişi arızaya bağlarsa hepimiz geç kalıyor ve hepimiz evden stresli çıkıyoruz buda tüm günümüzüm berbat geçmesine vesile olabiliyor. Yaptığım işler yada koşturmam beni yormuyorda şu çocukların gönlünü ala ala sabah mutlu mesut evden çıkma çabalarım beni herşeyden çok yoruyor.

Birini kahvaltıya ikna et diğerini kıyafet konusunda ikna et derken sabrın doruklarına çıktığım anlar oluyor. Bu sabah sabırla konuşurken nabız atışlarımın arttığını, beyninim yandığını hissettim. Ne kadar olumlu düşünmeye çalışsakta hepimiz insanız ve dayanma gücümüz bir yere kadar. Bazen batıyoruz bazen çıkıyoruz. Bazı anlar geliyor elime ne geçerse sağa sola atıp, kırıp döküp kapıyı vurup çıksam bir rahatlayacağım diyorum ama çocuklara vereceğim zarar aklıma geliyor sessizce uzaklaşıyorum. İşte o yapmak isteyipte yapamadıklarımız bizi daha çok yoruyor diye düşünüyorum.

Bu düşüncelerin sonu kendimi çok kaptırırsam "sana ikinci çocuğu kim yap dedi" ye kadar gidiyor. O konulara sinirliyken hiç girmiyorum. Bizzat kendin istedin diyor ve iç sesimi susturuyorum.

Şimdi sakinim ve sakin kafayla sabahı tekrar tekrar başa sararak düşünüyorum. Ela okula gitmeyi unutsak diye başladı güne belki yatakta keyif yapmak istiyordu oda haklı bazen bunu bende istiyorum ama vakit yok. Yağız öğlenci erken kalkma zorunluluğu yok ama sırf kahvaltısını ettiğini görmek istediğim için bizimle aynı saatte kaldırıyorum. Küçücük yaşlarına rağmen düzenli bir sorumlulukları var kaytarmak gibi şansları da çok yok. İşte tam bu anlarda kendimi suçlasam da aklıma evde olduğum zamanlar geliyor çok mu sakindi ya da herkes daha mı sorunsuzdu o zamanlar koca bir HAYIR. O zaman vicdan azabına gerek yok bir iyi bir kötü geçecek elbet bu günler ;)

İnişli çıkışlı tek meslek ANNELİKtir gerçeğini unutmamak gerek.

Yine kendi kendimi teselli ederek hayat enerjimi geri getirdiğim için kendimle gurur duyuyorum 😉

NOT: İkinci çocuk için doğru zaman ne zaman diye soranlar oluyor. Hep diyorum tekrar altını çizeyim en doğru zaman; sabrınıza ve tahammül seviyenize güvendiğiniz zamandır. Birinci çocuk için veya sırf koca istiyor diye ikinci çocuk yapılmamalı.


Sevgiler,








devamı »

11 Nis 2017

Çocuklara Cep Telefonu Kaç Yaşında Verilmeli?



Yağız'a kaç yaşında telefon vermeyi düşünüyorsun diye soran bir kaç arkadaşım oldu. Yağız 11 yaşında ve son bir kaç aydır akıllı cep telefonu var. Kaç yaşında verilmeli diye soranlara bunun yaş sınırı yok çocuğun gelişimi önemli diyorum.

Bu konuda uzmanların yaş sınırı 15.

Fakat bizim gibi sabahtan akşama kadar çalışan ailelerde evde yalnız kalması gereken çocuklar için 15 yaş çok geç. Tabii internet ve uygulama kullanımını kısıtlamak gerektiğini atlamamalıyız.

Bu konuda çocuğun gelişimini önemsiyorum. Telefon kullanma kurallarına uyuyormu? Telefonun amacını kavrayabiliyormu? Telefon kullanımını abartıyormu? Telefonu hava atmak gibi bir amaç içinmi istiyor? sorularına verilecek cevaplar bu konuda karar vermemizi kolaylaştıracaktır.

Eğer çocuk yalnız kalmıyor sürekli yanında bir büyük varsa cep telefonu erken yaşta alınmayabilir. Yağız ilk defa bu yıl yarım gün evde yalnız kalmaya başladı. Ev telefonumuz yok ve Yağız'a ulaşmada sıkıntı yaşamamak için ilk başta eline eski bir telefon verdik. O telefon bozulunca oturup konuşarak akıllı telefon aldık. Tabii ilk zamanlarda görmemişin telefonu olmuş modunda elinde sürekli telefon ile gezince elinden aldık. Whatshap ta aile grupları kurup bütün gün telefonu tablet gibi kullanmaya başlamışdı. Bu konuyu da detaylı konuşup henüz hazır değilsin diyerek noktaladık. Üzerinden bir kaç ay geçince (ulaşmakta sorun yaşıyorduk) tekrar anlaşma yaparak telefonunu geri verdik. Çok şükür şuan gayet normal okula ve kursa götürmüyor. Sürekli bizi rahatsız etmiyor. Ve en önemlisi telefonun sadece bir iletişim aracı olduğunu kabullenmiş gibi görünüyor.

Dediğim gibi bu konuda çocukların tavrı karar vermekte çok önemli. Teknoloji zaten en büyük tutkuları bu konuda insan çok tereddüt yaşıyor sanki ipin ucu kaçsa kurtaramayacakmışsınız gibi hissetmek an meselesi :)

Erken yaşta cep telefonu kullanımını internette araştırdığımda beni en çok etkileyen beyin cerrahlarının verdiği bilgiler oldu. Uzun süre telefon ile temas halinde bulunan çocuğun beyninde oluşabilecek zararları okudum ve bunları Yağız' a da okuttum.

Birde daha yanında telefon taşıması gereken veya okula tek başına gidip gelen çocuklar için Turkcell in çok güzel kol saatleri var. İstediğiniz zaman çocuğunuzun nerde olduğunu takip edebiliyor ve ona ulaşabiliyorsunuz. Çocukda saate yüklediğiniz numaralara göre sizleri arayıp konuşabiliyor. Yağız'ı biz getirip götürdüğümüz için böyle bir şeye gerek duymadık ama ihtiyacı olanlar için bence güzel bir seçenek olabilir.

Teknoloji dediğimiz şey zamanla anne babanın yerini almadığı sürece ve anne baba teknoloji kullanımı konusunda koyduğu kurallara sadık kaldıkça çok fazla sorun olmayacağına inanıyorum. Ergenlik döneminde bu konuyu tekrar konuşalım 😊









devamı »

10 Nis 2017

Çocuklarınızın Sağlıklı Gelişimine Tam Destek Çocuk Devam Sütü’nde

Neden Çocuk Devam Sütü?
Çocuklar, büyüme ve gelişimlerinin büyük bölümünü 1-4 yaşları arasında tamamlarlar. Yiyeceği yemekler konusunda çok seçici olabileceği bu yaşlarda çocuğunuzun fiziksel ve zihinsel gelişimi için zengin ve doğal içerikli gıdalarla beslenmesi gerekir. Güçlü bir bağışıklık sistemi de bu fiziksel ve zihinsel gelişimi taşıyan vücudu mikroplara karşı koruyarak, büyümede çok önemli bir görev üstlenmektedir.

Neden Pınar Çocuk Devam Sütü?
Çocuklar, fiziksel ve zihinsel gelişimlerinin yanı sıra bağışıklık sistemlerini güçlendirecek besin ihtiyaçlarının önemli bir kısmını sütten alabilir. Çocuğunuzun fiziksel ve zihinsel sağlıklı gelişiminin ve bağışıklık sisteminin güçlenmesi için ona süt içirebilirsiniz.
1 yaşından büyük çocuklarınızın fiziksel ve zihinsel sağlıklı gelişimini ve bağışıklık sisteminin güçlenmesini desteklemek için, saf süte prebiyotik lifler, vitamin ve mineraller ilave edilerek geliştirilen Pınar Çocuk Devam Sütü’nü güvenle içirebilirsiniz. Pınar Çocuk Devam Sütleri B12, Çinko ve Kalsiyum kaynağıdır.
Altı aydan büyük bebeklerinize ise onların 6-12 aylık dönemlerinde ihtiyaçları olan vitaminlerive mineralleri karşılayacak şekilde geliştirilmiş Pınar İlk Adım Devam Sütü’nü verebilirsiniz.


Bir boomads advertorial içeriğidir.
devamı »

7 Nis 2017

Koşulsuz Sevmeyi Öğretebilmek


"Sözümü dinlemezsen seni sevmem" ya da "yemeğini bitirirsen seni daha çok seveceğim" gibi cümleleri duyarak büyüyen çocuk koşulsuz sevmek ne demek olduğunu asla öğrenemeyecektir. Öğrenemediği gibi de bu cümleler duygusal ve kişisel gelişimine zarar verecektir.

Koşulsuz sevmek; birini olduğu gibi tüm hatalarıyla, yanlışlarıyla kabullenerek sevmektir. Karşılık beklemeden duyulan sevgidir. Çocuğunuz "annem babam ne yaparsam yapayım beni seviyorlar sadece bazı davranışlarımı uygun bulmuyorlar" diye düşünebiliyorsa sınavı geçmiş bir ailesiniz demektir. Bir çoğumuz zaten evlatlarımızı koşulsuz seviyoruz. Fakat kızdığımız zamanlarda ya da masumca nasihatlar verdiğimiz zamanlarda ağzımızdan çıkan bazı sözler çocukları koşullu sevmeye itmektedir.

Uslu durduğu için onu sevdiğinizi söylediğiniz de çocuğu ödüllendirmiş olmaz aksine koşullu sevmenin ilk adımını bizzat kendiniz öğretmiş olursunuz. Öfkenize sevginizi karıştırmayın tehdit unusur olarak sunduğunuz sevgiyi ortaya atmayın. Sevgi sevgiyi, öfke öfkeyi çeker. İkisinin ayrımını çocuklar evlerinde anne/babalarından öğrenir.

Uzmanlar koşulsuz sevmeyi öğrenen çocuğun kendine güveni tamdır ve asla büyüdüğünde o çocuğu kimse kandıramaz diye özellikle belirtiyorlar.

Sevgimizi hissettirmek için pahalı hediyeler almamıza da gerek yok. Çocuğu ilgiyle dinlemek, fikirlerine önem vermek, en öfkeli anlarında seni seviyorum diyebilmek, yaptığı hatalarda itilip kakılmak yerine güzelce konuşabilmek ve karşılıklı duyguları dile getirebilmek ona çok değerlisin mesajını olduğu gibi verecektir. Her koşulda sevildiğini hisseden çocuklardan ne ülkesine ne de bir başkasına asla zarar gelmez.
Yeter ki bizler sevgimizi göstermenin yaşı olmadığını ve sevilmediğine inanan çocukların hayatları boyunca güvene dayalı sorunlar yaşayacağını unutmayalım.

Böyle yazıları yazarken aklıma ailesini, sevdiklerini kaybetmiş evlatlar geliyor. Çocuk esirgemede gece uykusuna yatarken bakıcı ablasına sabah beni annemmi uyandıracak diye soran minicik kalpler geliyor. Sevginin gücünü bu kadar iyi biliyorken hiç bir canlının sevgisiz büyümesini içim asla elvermiyor. Ve hiç kimse sevgisiz büyümeyi hak etmiyor.

Bugün avm de bir mağazaya girdim 4-5 yaşlarında bir erkek çocuk annesi tarafından "elimi bırakırsan seni asla sevmem ve seni burada bırakır giderim" diye tehdit ediliyordu çocuk annesinin bu tehdidinden sonra annesinin eline iki eliyle sımsıkı sarıldı ve adım başı "anne beni seviyormusun" diye sordu buna rağmen anne ancak 4.soru da "bilmiyorum sözümü dinlemeye devam edersen karar vereceğim" dedi. Çocuk bir daha da asla konuşmadı. O an yeminle gidip çocuğa sımsıkı sarılmak istedim. Anneye mana bulmuyorum belki o an iyi gününde değildi, belki saatlerdir elinde çocukla aradığını bulamadığı için öfkeliydi empati yapmaya çalışıyorum ama beni seviyormusun kelimesine karşılık böyle olmamalıydı. Çocuk annesinden göreceği sevginin karşılığında elini tutması gerektiğini öğrenmemeliydi. İşte bu benim için koşullu sevginin en ağır örneğidir.

Çocukların bazı davranışlarına anlam veremiyor kızıyor öfkeleniyoruz ya keşke biraz kendimizi onların yerine koymayı deneyebilsek ve keşke öğretmek istediklerimizi önce biz öğrenebilsek.

Sevgi dolu günler dilerim.



















devamı »

5 Nis 2017

İki Çocuklu Ev Nasıl Olur?

Dağınık ev


Arama motoruna iki çocuklu ev nasıl olur yazarak bloğuma gelen sevgili anne;

Belli ki evinin halini gördükçe kendine teselli olarak kendin gibi birilerini aramışsın. Ya da ikinci çocuğu yapacaksın ev ne duruma gelir kısa bir araştırma yapıyorsun.

Şimdi ben sana şöyle bir açıklayayım; iki çocuktan sonra ev ev olmuyor biz ona yuva diyoruz. Etrafın dağınıklığını da yaşanmışlık diyoruz ki bu tanımlar bizi daha az strese sokuyor.

Koridorun mayın tarlası, avangard döşediğin salonun oyun bahçesinden farksız oluyor. Bir kaç akşam hırs yapıp yatmadan önce etrafı topluyorsun sonra yine tekrarlanan dağınıklığı görünce dağınıklığın üzerinden atlayıp gidip mışıl mışıl uyumayı öğreniyorsun. Zamanla klozetten çıkan kolyene, ayağına batan lego parçalarına alışıyorsun. Mutfak lavabonda gördüğün bebek, araba gibi oyuncakları yadırgamıyor gülümseyerek sahibine vermeyi öğreniyorsun.

Hele birde çalışıyorsan evine yardımcıda alamıyorsan bulunduğun ortama daha kolay adapte olarak daha stressiz bir süreç geçiriyorsun. Geçirmeye çalışıyorsun diyelim :)

İtiraf edeyim misafir geleceği zaman çok zor oluyor. O yüzden çat kapı misafirler yerine ortalama 1 hafta önceden haber veren misafirleri tercih ediyorsun. Çünkü evi toplamak ortalama 2 gününü alabiliyor buna temizlik işleride eklenince 1 hafta ancak yeter. İkramlık asla düşünme o çok büyük bir lüks olacaktır. Genelde arkadaş çevren seni bu halinle kabul ediyor. Seni böyle kabul etmeyenler ve dağınıklığına mana bularak bakan insanlarla yolunu ayırmayı çok çabuk öğreniyorsun.

Başta böyle sakin olmuyorsun elbet bu sürece alışmak için önce sağlam olan psikolojinin hafiften kısa devre yaparak yanmış olması gerekiyor. Sağlam kafayla çekilecek türden durumlar değil bunlar.
İlk zamanlar yetişmeye çalışacaksın yetişemeyeceksin çaresizlik yer yer oturup ağlamana sebep olacak. Alıp başını kaçmak istediğin anlar olacak ama dönünce yine tüm işlerin sana kalacağı gerçeği kaçmana mani olacaktır. Bu yüzden annelerin kolay kolay depresyona girme lüksü yoktur. Girecekse de evi bayağı gözden çıkarması gerekir.

Zaman ve tecrübe birleşince yaşadığın ortama bakış açını değiştirebiliyor. Evi bu hale getirenleri senin dünyaya getirmiş olduğun gerçeği daha ağır basıyor. Nefes alma sebeplerinin arasında onların sağlıklı oluşları aklına gelebiliyor. Duvarları çizerlerken ya da yerlere boya döktüklerinde gözlerini kirden alıp gülen gözlere odaklanmayı zamanla öğreniyor insan.

Ve yorgunluk, denen şeyin seni içine çekmemesi için elinden ne geliyorsa yapmayı öğreniyorsun.

Enerjini dağınık eve değil çocuklarına vermeyi daha kolay benimsiyorsun.

Bunları inatla öğrenmeyip kafayı sadece temizliğe taktığında ise dünyanın en mutsuz insanı olmaktan asla kurtulamıyorsun ;)

Kısaca bakmasını bilirsen iki çocuklu ev güzel olur.
Seçim senin...
Sevgiler,













devamı »

3 Nis 2017

5 Adımda HARÇLIK Yönetimini Öğretmek


Harçlık yönetimi
Kumbaralarına gözü gibi bakar :)

Çocuklara ne zaman ve ne kadar tutar ile harçlık verilmeye başlanması bir çok ailede tartışma konusudur. 10 yaşında ki çocuğa haftalık 20tl verilmesi bana göre yanlıştır fakat size göre doğrudur. Ve ya 4 yaşında ki çocuğa harçlık verilmesini siz doğru bulmazsınız ben doğru bulurum.

Bu konuda kimse kimseye karışamaz. Çocukların okuduğu okul, bulundukları çevre, aile yaşantısı, arkadaş çevresini hesaplayarak ortak bir yol bulunur. Fakat bu konudan önce çocuklara ufak yaşta para/harçlık yönetimi konusunda bilgi vermek gerekmektedir.

Harçlık yönetimini öğretmek için şöyle giriş yapabiliriz;

1- Öncelikle bir kumbarası olsun. Fakat üstten atılıp alttan alınmaması gerektiğini özenle anlatalım. Biz Yağız küçükken kumbaraya üstten para atıp sonra alttan ekmek alacağız bozuk lazım diyerek aldığımız için çocuğun kumbara anlayışı atm gibi asla para birikmiyor o lazım bu lazım diyerek alttan açıp biriktirdiklerini alıyor. Bu en büyük hata :)

2- Markete gitmeden önce eline küçük bir miktar para vererek kendi seçimini yaparak aldığı ürünün ödemesini elinde ki para ile yapması konusunda destek olabiliriz. 3 yaş bu giriş için doğru zamanlama olabilir. Burada dikkat edilecek nokta parası yettiği kadar ürün alması ve ödeme yapması olmalıdır.

3- Küçük yaşlarda oyunlarınıza manavdan, marketten alışveriş yapma, para verip para üstü alma gibi etkinlikleri katabilirsiniz. Oyuncak yazar kasa alarak daha gerçekçi bir hava yaratabilirsiniz. Evde bunu oynayarak öğrenen çocuk markette parasını ödemediği bir şeyi almaması gerektiğini daha kolay kabullenecektir. ( malum küçük yaşlarda almak istediklerini kriz yaratarak yaptırmayı çok severler)

4- Rakamları öğrenmiş daha büyük çocuklara minik minik harçlıklar verebilirsiniz. İstediği oyuncağı alabileceğini söylemeniz daha büyük hevesle para toplamasına sebep olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken harçlığını başka bir şeye harcayan çocuğa, hedef olarak koyduğu diğer oyuncağı sizin alıp önüne koymamanız gerekiyor. Çok istiyordu sevinsin diye aldım derseniz çocuk bu mesajı "benim ulaşamadığım şeyleri nasılsa annem babam alıyor" diyerek hafızasına kaydeder ve elindeki parayı daha kolay harcar.

5- PARA YOK demeyin. Çünkü çocuklar cin gibi para yok dediğinizde bir oyuncak mağazasında yerde sinir krizi geçiren çocuk asla ikna olmaz. (olan varsa istisnadır) Zaten şimdi ki çocuklar, para yok dediklerinizde "kredi kartıyla alalım" cevabını çok rahat yapıştırabiliyorlar. Bu yüzden çocukla açık açık bütçe meselesini konuşmalısınız. Ne kadar harcayabileceğini, paranızın hagi oyuncağa yetebileceğini sizden duymalı. Buna rağmen ikna olmayan çocuğu oyuncak mağazası yada avm gibi yerlere götürmeye gerek yok. Anlattıklarınızı anladığı zaman yani anlaşma sağladığınız zaman gidersiniz. ( bu konu da Ela anlaşmalara asla sadık kalmaz diyebilirim. Evde anlaşırız oyuncakçı da ya da markette hiç konuşmamışız gibi ağlarken kendini paralar. Bu durumda da asla dediğini yapmıyor eve dönüyoruz. Elbet bu şekilde birşey elde edemeyeceğini anlayacaktır.) Kararlı olmak önemli ;)


Birde bazı yerlerde odasını topladığı için, yemeğini yediği için, kendi başına giyindiği için para verilebileceğini okuyorum. Bana göre fazlasıyla yanlış. Çünkü sorumluluklarının karşısına para konursa o çocuk belli bir süre sonra para olmadıkça sorumluluklarını yerine getirmemeye başlayacaktır. Ya da yaptığı her işin karşılığında para bekleyecektir. Buda daha ciddi sorunlara yol açabilir.

Evet bunlar evde uyguladığımız ve olumlu sonuç aldığımız maddeler. Fakat bu konunun ben biraz karakter ile ilgili olduğunuda inanıyorum. Mesela aynı uygulamaları iki çocuğumda da yaptık ve yapıyoruz. Buna rağmen Yağız 10 yaşında ve harçlık yönetimi çok zayıf. 5 tane 1 lira yan yana gelsin hemen harcar. Haftalık harçlığını pazartesi günü bitiriyorsa cuma gününe kadar harçlıksız gezmeyi göze alır. Bu konuda maalesef bende öyleyim kolay kolay yanımda nakit taşımam çünkü mutlaka harcarım. Ela ise yaşı küçük olmasına rağmen ortalıkta bulduğu her 1tl yi kumbarasına ya da çekmecelerine saklar ve azalmışmı diye ara ara kontrol eder. Harçlık vereni yok para lazımsa dedesinin elini öper ya da Yağız'ın sağda solda bulduğu paralarını alır. Elinde ki parasını da harcamadan markette ya da avm lerde gördüğü herşeyi de kriz yaratarak almak ister. Tabii bu konu da taviz yok büyüdükçe bu konu eminim kafasında daha da oturacaktır.

Tüketim çılgınlığının iyice arttığı bu dönemde çocuklara tutumlu olmaktan çok para yönetimini öğretsek kardır diye düşünür durumdayım. Umarım bu konuda doğru bir yol izliyoruzdur.

Sizin de fikirlerinizi almak isterim. Okula giden çocuklarınıza verdiğiniz harçlık konusunda nasıl yaklaşıyorsunuz? Öneriniz varsa seve seve kabul ederim :)












devamı »
Bumerang - Yazarkafe