31 Ara 2015

Tüketim Çılgınlığı

indirimler, yılbaşı alışverişi


Bir bayan olarak "alışverişi sevmiyorum" diyen bayanları ayakta alkışlıyorum. Lakin ben aşırı aşırı seviyorum.

Her zaman alışveriş için "giyecek bir şeyim yok" "buna çok ihtiyacım var" gibi kendimi gaza getirecek kelimeler bulabiliyorum.

Amaaaa kalkıp normal de 50tl olan bir ürüne yan tarafta afilli bir markası var diye 500tl vermem veremem. Çok çok param olsa, para kazanmak için bu kadar alın teri dökmesem belki o zaman acır veririm ama şuan böyle koştura koştura para kazandığım nokta da o kadar paralar vermem.

Verenleri kınamıyorum tabii ki ama sağa sola borcu olup hala marka giyineceğim diye kendini kasanların hallerine üzülüyorum. Bilgi dağarcığı sıfır olan ama 2 sohbetten birini markaya getiren insanları da kolay kolay çevrem de tutmuyorum.

Tabii bu başka bir yazı konusu ben asıl yılbaşı nedeniyle mağazaların kasaların da ki kuyruklardan bahsetmek istiyorum.

LCW Waikiki kasasını boş gören varsa bana da haber versin bayram, seyran yılbaşı fark etmez her daim uzun kuyrukların olduğu bir mağaza. Öyle eskisi gibi çok da ucuz değil ama talep çok :) Bugün dikkat ettim kasada ki görevli sinirli sinirli ödeme alıyordu önce 1-2 kişiyi de tersledi. Müşterinin biri de onu tersledi yoğunsanız yorgunsanız suçlusu biz değiliz gibi bir şeyler söyledi. Suçlusun işte abicim 2 kucak eşya almışsın adam bıkmış demedim tabii ki bende çok farklı değildim :)

Boyner kasaları akşam gördüm inanamadım Korupark Boyner mağazası büyüktür ve koca mağazanın 3/1 kadar kuyruk vardı. Bir ara acaba bedava bir şeyler mi veriyorlar dedim ama yok yani bayağı alışveriş çılgınlığından kaynaklı.

Gratis kasalarını makyaj bloğu arkadaşlarım daha iyi bilir :) genç kızların ellerinde resmen 2 şer 3 er sepet gördüm. Watsons kasaları böyle değil bak Gratis daha kalabalık ve rafları boş görmek için sadece 1 saat yetebiliyor. Yalnız Gratis ten bir ürün aldım sonra değiştirmeye gittim iade ve değişimleri yokmuş çok şaşırdım nasıl yani tüketici haklarından haberleri yok mu? anlamadım gitti ama gerekli yerlere mail döşendi :)

Koton mağazalarının kasaları da çok farksız değil kucak kucak eşyalarla kasada insanları görmek mümkün ve nedendir çözemedim tek bir kasiyerle iş götürmeye çalışıyorlar beklerken insana fenalık geliyor.

Madamcoco ve English home bu mağazaların kasaları hep kalabalık sürekli indirimleri var zaten ama yılbaşı haftası 2 katı kuyruk vardı.

Bernardo - Esse evinin tüm eşyalarını, çeyizlik setleri falan artık eminim insanlar yıl sonunda alıyor. Yoksa bu kuyrukların başka açıklaması olmaz.

H&M mağazaları Bursa da yok ama mağazanın kalabalıklığını herkesden duyuyorum.

Marketlerinde yılbaşı haftasında diğer mağazalardan kalır yani hadi kıyafetlerde indirim var markette ne var anlamıyorum :) yarın savaş çıkacakmış gibi herkes gıda alışverişini son günmü yapıyor acaba düşünmeden edemiyorum.

Bunlar aklıma gelen mağazalar ama eminim daha bir sürü böyle mağaza vardır. İndirim de alışverişi bende çok seviyorum bu yazıyla amacım aman çok çok almayın israf etmeyin mesajı vermek değil sadece sevdiklerinize hediye alırken etrafınızda ki durumu kötü bir çocuğu ya da muhtaç olan birini de sevindirirseniz yeni yıla daha bir hafiflemiş girebilirsiniz ;)

Not: Ben bu kasalarda sadece gözlem amaçlı bulundum aksi bir durum yok :)

Tekrar mutlu yıllar yarınlarınız bugününüzü aratmasın mutluluk, huzur, sağlık hepsi sizin olsunn.

Sevgiler,





devamı »

Çamaşır Yıkamanın Keyifli Hali

Ev işleri arasında her hanımın farklı favorileri vardır. Mesela kimi ütü yapmayı sever , bazıları ise yemek yapmayı. Sevdiğiniz işlerin size verdiği keyif ise bambaşkadır ve terapik etkileri vardır. Başka dünyalara gider, hayaller kurar, güzel anları hatırlar, planlar yaparsınız.
Size harika bir haberimiz var. Artık bu keyfi size yaşatan favorileriniz arasına çamaşırı da ekleyebilirsiniz :) Çünkü Rinso bunu mümkün kılıyor.

Rengarenk paketleri ile raflarda dururken bile enerjisini yansıtan Rinso, çamaşır yıkamayı kolay ve eğlenceli bir hale getiriyor. Rinso’nun Kır Bahcesi (Yeşil), Çiçek Bahcesi (Pembe) ve Büyülü Bahçe (Mor) şişeli sıvı deterjanları hem beyaz hem de renklileriniz için tortu bırakmayan bir temizlik vaad ediyor.

Rinso’nun gerçek eğlencesi, yıkama sonrası çamaşır makineninizi açtığınız anda başlıyor. Öyle ki kapağı açtığınız anda tertemiz çamaşırlarınıza eşlik eden muhteşem çiçek kokuları tüm banyoya yayıyor. İşte o an, hissettiğiniz duygular tarif edilmez. Sanki bir anda sevdiğiniz bir melodi çalmaya başlıyor ve o koku sizi alıp bambaşka bir yerlere götürüyor.

Bu kokular o kadar kalıcı ki tertemiz çamaşırlarınızı asarken, kuruturken, ütülerken ve tabii ki giyerken makineyi açtığınız o andaki duygular size kendini hatırlatmaya devam ediyor. Rinso kalıcı bahar kokuları ile çamaşır yıkamayı keyfe dönüştürüyor.

Mutluluk ve keyif zaten anlık değil midir? Mühim olan o anlara hayatınızda yer açmak. İşte Rinso bunu mümkün kılıyor.

Bir boomads advertorial içeriğidir.
devamı »

30 Ara 2015

2015 e VEDA

çam ağacı süsleme

2015 e veda etmek isteyip istemediğime pek emin değilim. Yok yaşlanma korkum şimdilik yok yıllara meydan okuyorum kendimce. Tüm uykusuz gecelere inat yıkılmadım ayaktayım diyorum. Heyyt be..

2015 e dönüp bakıyorum nelere mutlu olmuşum diye soruyorum kendime.
Çok şükür dost kazığı yememişim bu yıl. Bu iyi bir şey her yıl düzenli olurdu ama 2015 için aldığım kararlar arasında dostlarımı iyi seçmek fazlalıklara by by demek vardı bunu başardım sanırım. Az insan bol huzur taktiği tutmuş demek ki. Aynen böyle devamm darısı 2016 yılının başına.

Hala oldum bu yıl o yüzden 2015 in yeri bende ayrı olacaktır. Sonra en yakın arkadaşlarım doğum yaptı 2.çocuk şart diyerek bol bol özendirdim onları gaza gelip yaptılar. Eeee tek başımamı uykusuuz geceler geçireyim beni anlamaları lazımdı:) Hepsi çok kıymetli benim için. Çocukları ile sağlıklı yılları olsun inşallah.

Bloğum için hedeflerim vardı düzenli yazmak gibi umduğumdan iyi istikrar gösterdim karşılık beklentim yok burası benim yaşam alanım, dert duvarım, iç dökme sahnem umarım yıllarca devam eder. Çok güzel yorumlarla çok güzel arkadaşlar edindim. Görmeden tanımadan da dostluklar kurulabilineceğine şahit oldum. İyi ki varsınızzzz. En çaresiz dert yanmalarım da bile yorumlarınızla yüzümü güldürüyorsunuz. Yeni yılda her şey gönlünüze göre olsun.

Annem babam her şeyim bu yılda en büyük destekçim oldular. Allah herkesin sevdiklerini korusun.

Ve çekirdek ailem 2015 yılının en mutlu günleri de en yorucu günlerini de birlikte geçirdik. Bazen herkes bir işin ucundan tuttu bazen de beni sap gibi ortada bırakıp yordunuz bir yan gözle bakıp destek olmadınız lütfen yani 2016 da daha büyük destek bekliyorum. Ama iyi ki varsınız huzurun sevginin mutluluğun en güzel adısınız. Yıllarım her daim sizin yanı başınız da geçsin bu en büyük dileğim.

Ve ben ÖNCE BEN aslında ama söylenecek çok şey olduğu için kendimi sona bıraktım ;)

Anne yanım çok yorulduğun bir yıl oldu ama çok iyi işler çıkardın. Az biraz öfke kontrolünü kaybettiğin ama hemen fark edip toparlamaya çalıştığın bir yıl oldu. Çok uykusuz kaldın, çok yoruldun, çok koşturdun ama yine de enerjini çocuklardan aldığın için mutlu oldun.

Ve kadın yanım o kadar uykusuz kaldın (hala kalıyorsun) ama sabahları kadın yanına saygından makyajını, giyimini, temizliğini es geçmedin. Kendine de zaman ayırıp kadın olduğunu hiç unutmadın. Her şeye yetişeceğim diye yapılacak işleri unuttun ama kendini asla unutmadın. Yorgunum, uykusuzum diye kitaplarından ve hayallerinden vazgeçmedin. En büyük takdiri sen hak ediyorsun ;)

2015 e dair ülkemizde canımızı yakan çok şey oldu. Tek tek yazıp hatırlatıp kimseyi üzmek istemiyorum. Kötü günler umarım geçmişte kalır. Ülkemiz için de canı yanan aileler için de bütün kalbimle huzur, sağlık ve mutluluk diliyorum.

Not: Allah aşkına milletin dinini yılbaşı ağacı süsledi diye dinsiz olarak yorumlamayın. Bir bakış açınızı değiştirin, kalbinizi kötülükten arındırıp iyi görmeye çalışın. İnançları ne olursa olsun ön yargınızı bir kenara bırakıp insan gibi insanlar bulduğunuzda kıymetini bilin. Valla iyi gelecektir benden söylemesi...

Şimdiden hepinize iyi yıllar diliyorum. Gönlünüzden geçen ne varsa 2016 da hepsi olsun. Yeni yıl barış, sağlık mutluluk ve huzur getirsin.

Sevgiler,






devamı »

28 Ara 2015

Yılbaşı Çekilişim KAPANDI

Katılan katılmayan güzel dileklerde bulunan tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. Gönül ister ki tek tek herkese minik hediyeler dağıtayım :)

Kazanamayan arkadaşlarımı sevgiyle kucaklıyorum.

Katılım güzel oldu çok şükür yorumlarda çok fazla çekiliş bloğu yoktu çünkü onları ayıklamak gerçekten zor oluyor. Neyseee uzatmayayım :)

Ve çekilişi kazanan arkadaşım;

Şafağın Dünyası - Şafak Karadeniz Kilimcigöldelioğlu

Kendisini tebrik ediyorum mutlu günlerde kullansın ;) Yeni yıl içinde şans getirsin.

gulsah.onen26@gmail.com a adresini bekliyorumm.

Bir sonra ki çekilişte görüşmek üzere ;)

Sevgiler,



devamı »

25 Ara 2015

Çalışma Düzeneği

Geçtiğimiz günlerde eşim dizinden ameliyat olunca en zorlandığım konu işe gitmek zorunda olmam oldu. Evet bir hafta kendime de rapor aldım ama eşim 1 ay evde olacaktı ve Ela da baba ile kalacaktı. Hasta bir baba ve 2 yaş sendromun da olan bir bücürü aynı evde varın siz bir düşünün.

Ülkemizde annelere verilen doğum izinleri bile sorunluyken hasta eşime bakmak için tabii ki iş yerinden 1 ay izin bekleyemezdim. Ama biz anneler bu psikolojiyi çocuklarımızı hasta haliyle bırakıp işe gitmek zorunda olduğumuz da da yaşıyoruz.

Şimdiler de haberler de çok sık duymaya başladığım bir konu var; çalışan anneler çocuğunun okul saatine göre işten erken çıkabilecekmiş. Yalan değil bir an inandım ve sevindim bu habere. Yağız ın okulu dönüşüme girip tam güne geçince ( 09:00 - 14:40) bu çocuk okuldan çıkınca ne yapacak diye bayağı zorlanmıştım.( TIK TIK)  Etüde verip sorunu çözdük ama etüdde 17:00 de bittiği için aksam 19:00 a kadar çocuğun evde yalnız kalmasını ailecek kabullenmiştik. Hadi yaşı büyük, hadi sitede güvenlik var, konu komşu var diyerek teselli ettik kendimizi. Bu haberi okuyunca "inşallah belki bir şeyler değişir çocuğumu kendim karşılarım"dedim ama nafile.

Meğer anneler öğlen bir saati kullanmayıp (yani öğlen yemeğinden fedakarlık ederek) akşam erken çıkabilecek veee bu bile özel sektöre değil sadece kamu da çalışan annelere özel bir şeymiş.
(kamuda bile çalışıyor olsa öğlen saatinden fedakarlık edilmesinin istenmesi de ayrı bir saçmalık ne yani nefes almadan mı çalışmak gerekiyor?)

Ne safım ya tabii ki kamuya olacak bende kendim için diye seviniyorum bide. Kamu çalışanı anne özel sektörde çalışan anneye göre devlet gözünde daha bir üstün durumda. Bunu biliyorken bir an heveslenmem benim saflığımm. çok pardon...

Kısaca bu ülkede çalışan kadına umut yok. Ya kariyer yapacaksınız ya çocuk bakacaksınız ya da bu düzene kendinizi sıkıştırarak ikisini birden yapmaya çalışacaksınız. Hangisi işinize gelirse ya da hangisini becerebilirseniz kararı size kalmış. Ha bu arada bu kararı vermek size kalmışsa yine de şanslısınız.

Cem Davran (oyuncu) geçenlerde bir tweet attı ortalık karıştı: "Çocuğu anne büyütür. Bırakın bu kariyer de yaparım triplerini" yazmış. Maalesef okumuş okumamış fark etmiyor zihniyet böyle. Bu kadar kadına şiddete hayır derken, her gün kocaları tarafından öldürülen kadın haberlerini okurken bu mantıkla oturduğu yerden bir insanın duyarsızca tweet atması akıl alacak iş değil.

Bu olanlara bakınca günümüzde ki kadına bakış açısını değiştiremeyiz ama büyüttüğümüz erkek çocuklarını bilinçli yetiştirerek en azından gelecekti ki kadına bakış açısını değiştirmekte anne olarak etkin bir rol alabiliriz değil mi?

Sevgiler,

devamı »

23 Ara 2015

#kısacıkruhhali

2 gündür sosyal ağlardan takip ettiğim 3 çocuğun melek oldu haberleri ile dağılmış durumdayım.

Dokunup hissetmeden acı paylaşmak başka bir şeymiş. Konu annelik olunca insan hemen kendi evladını kaybetme korkusuna kapılıyor. Bütün gece rüyalarım da o korkuyu ve acıyı yaşadım. Ben olsam nasıl yapardım, nasıl dayanabilirdim diye sorgulayıp durdum. Empati kurulması en zor durumlardan birisi budur. Çok zor...

Birde bu insanların hesaplarına girip girip her fotoğrafın altına dramatik yorumlar yazanları var. Hayretle okuyorum. Yapmayın yazık günahtır. Başın sağ olsun yazın sabır dileyin yeterli. Nedenini, niçini sorgulayıp o meleğin fotoğrafı altında tartışmalar yaratmayın. İnsanlara tekrar tekrar acı yaşatmayın. Bunu yapmaya gerçekten hakkınız yok.

Ruh halim çok karışık çocuk ölümleri olmasın hiç bir anne bu acıyla sınanmasın. Ve gerçekten Allah evladını kaybeden tüm annelere sabırların en büyüğünü versin.

Artık her günü geri kalan hayatımın ilk ve son günüymüş gibi yaşamak istiyorum. Çünkü gerçekten 1 saat sonrasının garantisi yok.

Sevgiler,



devamı »

22 Ara 2015

Çocuklara Nasıl Hitap Etmeliyiz?



Bu sorunun karşılığı tabii ki adıyla hitap etmeliyiz. Amaaa benim demek istediğim hani biz türklerde çok sık kullanılan sevgi sözcükleri vardır. İşte benim kastettiğim tamda o kelimeler.

Psikologlar diyor ki ; "aşkım", "bebeğim", "bitanem" gibi kelimeler kullanmayın. Çünkü o sizin aşkınız değil çocuğunuz. Tamam doğrudur da ben böyle söyleyince bu çocuk kendini benim aşkımmı sanacak kanıtlanmış bir şey mi bu emin değilim ben yani... He evet ben kullanmıyorum genelde kocama kullanmak beynime kazınmış olsa gerek ki çocuklarıma böyle seslenmiyorum. Ama Ela benden babasına seslenirken duymuş olacak ki bazen bana "aşkımm bakarmısın" diye gülerek seslenebiliyor. Karşına geçip sadece anne babalar birbirlerine böyle söylerler dediğimde pis pis sırıttı. Ne yapayım acaba şimdi :)

Birde psikologlar diyor ki; "annecim" "babacım" halacım" teyzecim" gibi bir yaklaşımla konuşmayın çocukla kendi kimliğini karıştırırmış. Nasıl yani şimdi Yağız'a annecim dediğim de Yağız kendini benim annemmi olduğunu sanacak. Hadi onu da geçtim isimlerinin sonuna da "-cım" eklenmemeliymiş.

İşte en çok kullandığım bu. Çocuklarıma genel de"Ela'cım" "Yağız'cım" derim. İlerde bunun zararını görürmüyüm bilmiyorum ama yanlış olduğuna inanmadığım bir konu da da maalesef kendimi engelleyemiyorum. Arada bir kullandığım bu hitaplar içinde çok kendimi kasamam gibime geliyor.

Bana göre çocuklarına aptal, salak, gerizekalı diye hitap eden ebeveynlere yaptıklarının yanlış olduğunu anlatmak çok daha önemli. Ya da eşinizle kavga ederken çocuğun yanında bu kelimeleri kullanıyorsanız da çocuğunuzun ilerde size bu kelime ile hitap etmesi kaçınılmaz olacaktır. Ya da ne bileyim birine çocuğunu anlatırken çok şımarık bu oğlan, çok yabani bu kız diye anlatmak bunu duyan çocuğa daha fazla zarar verecektir.

"ağam, paşam, aslanım, prensesim, narinim" gibi şekillerle çocuk büyütmekte ileride çocuğun kendisini küçük dağları ben yarattım edasıyla paşalar gibi ortalarda gezmesine neden olabiliyor. Ya da prenses gibi büyütülen kızlar erkek egemenliğine boyun eğecek duruma gelebiliyor. Bunların örneklerini yeni nesilde görmek çok zor değil. Ama arada kullanılan aslan oğlum , ya da severken prensesimmm diye sarılmanın çok zararı olacağına nedense inanmıyorum. Her iki kelimemden biri bunlar olmadıkça ve bu sıfatla çocuk büyütmedikçe sorun olacağına da inanmıyorum.

Daha çok bu kelimelerin, bu davranışların çocuklara zararları hakkında tartışmakta ve bol bol bu konu da psikologların yazı yazmasında anne babaları aydınlatmasında fayda var diye düşünüyorum.

Ben psikolog falan değilim bol bol kişisel gelişi kitabı okuduğum için diyerek kitap sözleriyle de çocuk büyütme gibi bir çabam yok. Ben sadece bana söylenmesini istemediğim kelimeleri çocuklarıma kullanmıyorum. Ya da bana nasıl davranılmasını istiyorsam çocuklarıma da öyle davranmaya çalışıyorum.

Not: Şöyle bir düşündüm de annemin bana "aşkım" demesi hoşuma gitmez ama babamın bana "prensesim" demesi beni tam kalbimden vurur :)

sevgiler,











devamı »

18 Ara 2015

Çocuk mu Canavar mı?

çocuk mu canavarmı
Böyle oyun kurduklarında dayanamıyor bende içine giriyorum :)
 Anne olmadan önce ( bu 23 yaş öncesine tekabül ediyor) çocukları her halleriyle çok sever ama yaygara çıkardıkları ilk an da olay yerini koşarak terk ederdim. Çok iyi anlaşırdım ama asla krizlerini yönetemezdim. Tamam kabul ediyorum çılgınca ağladıkların da suç benim üzerime kalacak benim ağlattığım düşünülecek diye de korkardım onlardan.

 Şimdi 2 tane çocuğum var. Kriz anlarını  hala çok iyi yönetemiyorum. Kucaklaşmak ya da kendi haline bırakmak dışında çok müdahale etmiyorum. Çünkü hala ağlamalarının sebebi olarak beni görecekler diye korkuyorum. Ağlayan çocuklara dayanamıyorum bu tahammülsüzlük anlamında değil tamamen vicdani anlamda dayanamamak. ( Buradan çocuklarımı hiç ağlatmıyorum anlamı çıkmasın katı kurallarım var ağlaması gerekiyorsa da ağlayacaktır. Bu konu da yüz verdiğim bir şey yok.)

 Ama annelikle birlikte öğrendiğim en önemli şey çocuklardan değil anne babalarından korkmak gerektiği oldu. Çünkü bazı anne baba yaklaşımları çocuk davranışlarından daha korkutucu durumda.

Mesela;
 Çocuklar evde birey muamelesi görüyorsa kendilerini değerli hissediyorlar. Hani "çocuk o ne anlar" diyoruz ya aslında öyle değil bu tecrübe ettiğim ilk konu olmuştu. Anlatınca her şeyi bizden iyi anlıyorlar. Değer gördüklerini anlayınca hepsinin gözlerinin içi gülüyor. Hele göz seviyesine inerek ellerini tutarak bir şeyler anlatmayı bir deneyinde görün.

 Bir de çocuk her şeyi bozar mantığı vardır "sakınn ellemeee" diye haykırırız. Bu da doğru değil hangimiz anne karnından her şeyi öğrenerek çıktık bir düşünün. Öğrenmek için kurcalamak gerekli bağırmadan önce "ya hiç bir şeyi merak etmeyen" bir çocuğum olsaydı diye düşünmekte fayda var. Bu arada evde ki bir arızayı tamir edeceğim derken eşyaları kökten bozan babaları da unutmayın ;)

 Şiddetle inandığım ve annelikten öncede öğrendiğim bir şey var oda "çocuklar her şeyi hissederler". Kandırmayı düşünmemiz imkansız olmalı. Oturup ikna edip açıkça anlatmak varken yalan söyleyip kandırırsanız ileri de siz zararlı çıkarsınız. Yalanla evden kaçmayın, oyuncak istediğin de param yok yalanını söylemeyin yemiyorlar. Paran yoksa kredi kartıyla alalım derler şaşırır kalırsınız. Bu cevabı Yağız dan 3 yaşında duymuştum o gün bügündür "paramız yok" demiyorum. Evde aynı oyuncaktan 165563 tane olduğunu sabırla anlatıyorum ikna oluyorduuuu ama Ela olmuyor o zaman da çocukla avm gezme sevdasından vazgeçmek şart olmuştu ;)

 Anne olmadan önce başkasının çocuğu ile çocuk olabiliyor onun gözünden bazı şeyleri daha net görebiliyordum. Şimdi ben bir anneyim ve omuzlarım da çok fazla yük var. Annelik iç güdüleri ile her şeyi onlar gibi göremeyebiliyorum. Ama direnmiyorum bulut resmine bakıp "bak bu ayı diyorsa" o ayıdır. Durup birde ayımı acaba diye bakıyorum birden bulut sandığım resim bana da ayı gibi görünebiliyor. Onlarla aynı fikirde olmak bana kendimi iyi hissettiriyor. Çocuklar da kendi gördüklerini görebilen büyüklerin yanında kendilerini daha bir güvende hissediyorlar.

 Çocuk olsam kesinlikle en sevmediğim cümle " sen yapamazsın bırak ben yapayım" olurdu. Ne münaasabet ufacık boylarına aldanıp bir şeyi beceremeyeceklerini de nereden çıkardınız? Ben öğrendim ki fırsat verirseniz çocukların yapamayacakları şey yok. Sizin kadar hızlı olmuyorlar ama fazlaca cesurlar elinden kaşığı, çatalı, kendi giymek istediği ayakkabıyı, elbiseyi almazsanız başta sizin yardımınızla 1 - 2 denemeden sonra kendi kendilerine halledebiliyorlar. Varsın elbiseyi ters giysin, varsın yemekler yere dökülsün hiç biri başardığında kendini kahraman gibi hissedecek çocuktan önemli değil. Burada sihirli kelime "yardıma ihtiyacın varmı?" olmalı.

 Ve en ennnn önemli öğrendiğim şey şu ki; kendi kafamızda ki çocuğa ulaşmak için yanı başımız da masumca hayalleri, hırsları, fikirleri olan çocuğu yok etmemek gerekli. Bakış açısını değiştirip şımarık bir canavar diye hitap ettiğiniz bir çocuğun sadece bir birey, sadece bir çocuk olduğunu öğrenmek ve kabullenmek her şeyin başında geliyor.

 23 yaşına geldiğimde her şeyi öğrendim sanıyordum. İlk çocuğum oldu tecrübeli anne sandım kendimi. 2.çocuğum oldu 32 yaşındayım ama hala anneliğe dair yeni şeyler öğreniyorum. Mükemmel olmak için değil sadece daha iyi bir anne olabilmek için tüm çabam. Ve her anne gibi en büyük isteğim mutlu çocuklar yetiştirmek.

 Bu yazdıklarım ufacık bir çocuğun ezilmeden mutlu ve huzurlu bir şekilde büyümesinde en büyük katkısı olduğuna inandığım sadece bir kaç davranış şekliydi. Tabii ki daha bir sürü detay var. Boşuna dememişler doğurmak mesele değil büyütmek mesele ;)


Sağlıcakla kalın,
Sevgiler,










devamı »

17 Ara 2015

Oyuncak Bebek

baby alive oyuncu bebeğim

Ela' ya süpriz yapmak için aldığım bu bebeğe öğleden 
beri hayran hayran bakıyorum. Gıdıklanıyor, biberonunu emerken ses çıkarıyor, ellerini ayaklarını hareket ettiriyor.

Genelde pek oyuncağı yok ama yeğenim olduğundan beri Ela sürekli peluş oyuncaklarına bebek gibi davranmaya başladı. Yengesi gibi bebeğinin altını değiştiriyor, emzirmeye ve gazını çıkarmaya çalışıyor.

Bende gerçekçi bir bebek alayım dedim. Süslü püslü bebekler daha bir cazipti ama bu baby alive bebeklerini kız anneleri çok tavsiye etti. 

32 yaşında olan bir annede ki bu oyuncak bebek sevgisine ne demeli onu bilemiyorum :) 18 yaşına kadar bebeklerle oynadığımı düşünürsek doymamış olamam heralde 23 yaşında da canlı bir bebeği kucağına almış büyütmüş bir insanım :) 

İleri de ki hedefim çok pahalı olduğu için annemlerin bana bir türlü alamadığı barbie evlerinden alıp Ela ile oynama gibi planlarım var :)))  O zamanlar böyle bebekler yoktu ama yine de elimizdekilerle ne evcilik oynardık ya o günleri doyasıya tadını çıkardığım için çok şanslı olduğumu düşünmüşümdür hep. Bir oyuncak bebekle taaa nerelere gittim ben bile şaştım kendime :)

Valla keşke çocuk olsam dediğim bir gün oldu bugün en iyisi tadını çıkarayım.

sevgiler,





devamı »

16 Ara 2015

Çocuk Kitapları ( Ela'nın Kitaplığı)

çocuk kitapları

Çocuk kitaplarını çocuklara okurken zevk almayan anne yoktur diye tahmin ediyorum. 3 yaş kitaplarını okurken de sırıtıyorum 10 yaş kitaplarını okurken de mutlu oluyorum.

Ela'nın uyku saati geldiğinde (ki o saat hiç gelemiyor) kitap seçimini ona yaptırıyorum ama illa kendi istediğimi de o istemese bile kendime okuyup öyle çıkıyorum odadan. Bu sıra Ela'nın favori kitaplarını tek tek yazmak istedim. Çünkü bende çocuk kitabı alacağım zaman blogger annelerin yazılarından destek alarak kitap seçimi yapıyorum.

yapı kredi yayınları  Üç Kedi Bir Dilek- Yapı kredi yayınlarına 
ait bu kitap Ela nın favorisi (benimdeee) parlak ve renkli sayfalar arasında gezinirken etkilenmemek mümkün değil. Dostluğun önemini en güzel yoluyla anlatılmış hikayenin yanında kitabın sonunda ki kedi parmak kuklası Ela nın kitabı sevmesine çok büyük etken oldu.
altın yayınları, çocuk kitapları Haydi Uykuya - Altın Yayınlarına ait bu kitap +2 yaş ve üzeri için uygun.
Uykuya dair hikaye kitabı bulduğum anda kaçırmam alırım :) Biraz olsun Ela'yı etkilesin umuduyla okuduğum bir kitap. Ela pek etkilenmedi ama içerisinde ki hikaye oldukça güzel.

tuvalet kitabı Güle Güle Kakalar - Altın Yayınlarına ait bu kitap tuvalet eğitimi sırasında oldukça etkili olmuştu. Kaka kelimesinin bu kadar sık kullanılması midemi bulandırsa da Ela'yı 12 den vurduğu için hala favori kitaplarımız arasında.

pearson yayınları Küçük Vak Vak Haydi Beni Bul - Pearson Yayınları çocuk kitapları konusunda gerçekten bir numara. Küçük Vak Vak aslında bir seri ve hepsi birbirinden güzel. Hikaye içerisine sayıların da sıkıştırılması görsel algıyı ciddi anlamda güçlendirmiş.

Kitaplara yaş sınırı koymayı çok sevmiyorum. Bu kitapların bazılarını Yağız bile meraktan okuyabiliyor. Tabii ki yaşlarına göre algılarını düşündüğümüzde bu kitaplar 2 -3 yaş üzerine için uygun gibi. Ama ben çocuklarıma ellerinde oyuncak kavrama vakitleri geldiği gibi kitap aldım ve ellerine tutuşturdum. Ve her zaman oyuncak sayısını kitap sayısından az tutmaya çalıştım. 

Şimdilik ailede baba hariç hepimiz tam bir kitap kurduyuz. Kitap okunmayan bir evde büyüyen bir çocuktan kitapları sevmesini çok beklememek gerekli.

Sizlerin de bana önerebileceği çocuk kitapları varsa seve seve kabulümdür ;)
sevgiler,






devamı »

14 Ara 2015

Çocukla Uyumak

çocukla uyumak

Şu bloğu açtığımdan beri en yoğun, en çaresiz yazılarım farkettim ki uyku eğitimi (uyku egitimi verememek üzerine yazılmış. Bu yüzden uyku eğitimi falan yazmıyorum nasılsa Ela hala uyumuyor gece de belli bir saatte kadar kendi yatağın da uyuyor ve hiç aksamaz 1 de yanımıza gelmeye devam ediyor. Pardon kendi gelmez küçük hanım sanki yataktan kafa üstü düşmüş gibi ağlar ve biz koşarak gidip alırız. Hemen gidip almasak belki susar diye yaptığımız denemeler bütün apartmanın inlemesine sebep oldu. O yüzden deneme falan da yapmıyor uyku sersemi koşarak gidip alıyoruz.

Belirtmekte fayda var; pes etme deki en anlamlı ( ya da anlamsız) cümlemiz "amannn daha kaç sene yanımız da yatacak ki elbet bizi istemediği günler gelecektir"oldu. Bu cümleyi kullanmaya bizi Ela mecbur etti o ayrı. Yani biz yatağın da mışıl mışıl uyuyan çocuğu zorla aramıza alıp alıştırmadık. Ne zaman (18 aylık) emzik gitti bizde de uyku bitti. Resmen çocuk bizden emzik bıraktırmanın intikamını alıyor. Keşke bırakaydım da 5 yaşına kadar emeydi neyseee sorun o da değil artık. Sıkıntı çift kişilik yatağa karı koca olarak değil ailecek giriyor olmamız. Neyse ki Yağız ın böyle bir özentisi yok sadece sabahları gelir yatar sonra da kaçar gider. Ama Ela için bu sıra arkadaşlar arasında bile espri konusu yaptığımız bir söz var " bu kız karı kocayı boşatır" aynen öylee gerçekten kocamla sarılıp uyumak resmen bir rüya oldu. Hayır oturma odasında koltuk da bile adamın yanına oturtmuyor. Resmen beni özendiriyor. Gece de bana inat gibi gidiyor adamın koynuna usul usul sokuluyor ve pis pis de bana sırıtıp "o benim kocam" diyor. Gece boyunca da en uç köşelerde biz yatıyor olmamıza rağmen koca yatağa sığamıyor. Saat başı isteklerini yazmıyorum bile...

Kısaca aman ağlamasın, aman üzülmesin diye aramıza aldığımız evin prensesi resmen kocamla her an her saniye aramızda. Eskiden eşimle kavga edince uyurken farkında olmadan sarılır barışırdık şimdi barışamıyoruz. Çocuk gibi küsüyor birbirimize de fazlasıyla gergin davranıyoruz. Bu baba kız aşkının getirdiği bir sonuç değil bu direk uykusuz bir çocuğun yaşattığı aile dramı olma yolunda ilerliyor.

Öyle tek çocukda ki gibi anneme bırakalım da baş başa bir sinemaya gidelim dönemimizde kalmadı. Kadın zaten hafta içi Ela ya bakıyor aman gece de 2 çocuğa birden bakmasın diyerek kırıp dizimizi evde oturuyoruz. Evde de Yağız uyunca film açar baş başa izler keyif yapardık ama maalesef Ela ile külkedisi misaliyiz gece 1 e kadar keyif yaptık yaptık yoksa her şey bir anda bal kabağına dönüşüyor. Eee gece 10 da yattığını 1 saat babasını başında vezir gibi diktiğini yani ortalama 11 de uyuduğunu düşünürsek bize lütfedilen saat sadece 2 saat. Durum budur.

Akıl verecek şöyle yapın böyle yapın diyebilecek konum da değilim. Bu yazıyı sadece 1.çocuk da hiç uyku sorunu yaşamamış; 2.çocuk da da bir türlü çocuğunu uyutmayı becerememiş bir annenin iç dökme yazısı olarak kabul görün yeter. Uyku eğitimini genelde çocuk psikoloji açısından ele alırlar ama birde karı koca açısından bakmak gerektiğinin en açık örneği durumundayız.

Aman siz siz olun uyuyan bir çocuğunuz varsa ayy kıyamam ayrı yatıramam diyerek aynı odada tutmayın bırakın odasın da yatsın. Uyanıkken bol bol koynunuza alırsınız. Gidin kocanızla sarmaş dolaş uyuyun. Omzunuz, sırtınız tutulmadan keyifle gerinerek güne başlayın. Aaa yok biz de de Ela gibi bir çocuk var diyorsanız geçmiş olsun o zaman sizde bizim gibi koca yatakta karı koca olarak uyuyanlara daha uzunnn bir süre iç geçireceksiniz.

Not: Kızım, meleğim iyi ki varsın, iyi ki benimsin, iyi ki yatağımın ortasında uyuyor iyi ki bana sarılıyorsun ama azıcık insaf be yavrum bırak bari bir sabah sırtım da ağrı olmadan uyanayım ;) Biliyorum bugünler de geçecek ve biliyorum ben onun bizim aramızda  yattığı günleri mumla arayacağım ama umarım o vakite kadar dul kalmam :))

Sevgiler,
Sağlıklı bir hafta dilerim.





devamı »

10 Ara 2015

Benim de İtirazım Var

Çocuklar da Hayır kelimesi


Oldum olası her şeye itiraz eden insanlara çok kızarım. İster yapıları bu deyin, ister ön yargı. Ama ben sırf huysuzluklarından her şeye HAYIR dediklerini düşünüyorum.

İnsanın istemediği ot dibinde biter derler ya ben bu kadar her şeye itiraz edenlere kızdığım için özellikle bu konu da sınav olarak Ela ve Yağız la teste tabi tutulduğumu düşünüyorum artık. Bir nevi dünya sınavı gibiler benim için :)

Yağız dişlerini fırçala - yine miiii anneee
Ela oyuncaklarını topla - olmaz abim toplasın
Ela eve gidelim mi? - HAYIRRRR
Yağız çıkardıklarını katlar mısın? - Hayırrrrr ( arada tamam diyerek toplamadığı da çok tabii)
Ela bu pantalonu giyermisin? - Daha pantalonu bile görmeden HAYIRRRR giymemmmm
Yağız uyku vaktin geldi pijamalarını giyermisin? - HAYIRRR yatarken hep pijama giydiriyorsun
(eee iyi takım elbise giy yat )
Yağız ödevi için yardım ister doğrusunu anlatırsın hemen itiraz eder HAYIRR o öyle değil böyle ( ee madem biliyorsun kendin yap o zaman)
Hadi bakalım yemek vakti dersin - ikisi de aynı anda HAYIRR şimdi değil

Nerdeyse artık beni gördükleri an da HAYIRRR diyerek kaçma noktasına geldiler. Valla emir kipleri ile konuşan bir anne değilim hep rica ediyorum çokça fikirlerini de soruyorum ama bu yeni nesilin her şeye bir itirazları var. 2 yaş sendromu ile 10 yaş erken ergenliğin arasında kalmış anneyim. Ama azimliyim arada EVET demenin de insana huzur verdiğini öğreteceğim ( hadi inşallah)

Arada babaları da bunu yapıyor ama neyse ki o gözlerimi patlatarak açınca anlıyor.

Acaba annem "Allah sana da senin gibi bir evlat versin" diye duamı etti diye düşünmeye başladım. Yüzüme demedi hiç ama arkamdan konuşmuş olabilir :))

Hayatım türlü türlü sınavlardan geçiyor. Benim de itirazım var sendromlar arasında çocuk büyütüyoruz ve arada HAYIRRRR diye benim de çığlık atasım geliyor.

Neyse neyse uzak değil biliyorum elbet bir gün "EVET annecim", "TABİİ annecim" dedikleri günler gelecek.

Polyanna dan sevgiler,







devamı »

9 Ara 2015

Duygu Sömürüsü

motto önce ben


Kendin de en sevmediğin özelliğin ne deseler? Yapılan her duygu sömürüsüne inanıyor olmam derim. Yaşadığı en ufak şeyi dram mış gibi anlatanlara kendimi kaptırır ve çok üzülürüm.

Gel karşım da ağla en az senin kadar ağlarım yetmez bir de senin derdini kendi derdim gibi üstlenir geceleri uykum kaçar dertsiz başıma dert edinirim.

Acıklı bir bakışa kanarım mesela içim parçalanır.

Hele ki kucağın da bebeği ile dilenen bir kadın görsem haykırırcasına ağlamak isterim.

Dizi izlerken bir anne ağlasa, bir evlat zulüm görse gerçekmiş gibi içten içe ağlarım.

Çocuklarım hastayken naz yapsın ya da düştüklerin de acıyan yerini öpmemi istesin aklıma çocuk esirgeme de ki kimsesiz çocuklar gelir onlara hastayken kim bakıyor ya da düştüklerin de yaralarını kim öpüyor sarıyor diye beynim de milyon tane soru döner onlar içinde dua ederken bulurum kendimi.

En çok hatalarımı duygu sömürüsü yapanlara kandığım zamanlar da yaparım. Bunu 32 yıldır bilirim ve bir arpa boyu yol alarak kendimi iyileştiremem.

Tipik balık burcuyum ve herşeye ağlayabilirim hele karşım da biri ağlarsa vallahi onu bastırır ben ondan daha çok ağlarım :)

Bunları neden yazdım bilmiyorum. Geçen hafta eşim ufakta olsa dizinden bir ameliyat geçirdi. Çoğu arkadaşım yanımdaydı telefonla bile destek oldular. Ama bazıları ise bir mesaj bile yazma gereği duymadı. Oysa ki içlerinden bazılarına ciddi fedakarlıklar yaptım. Karşılıklı değil tabii ki ama insan böyle günlerde bekliyor işte. Kendime kızdım sonra kimse için kendini hırpalamayacaksın dedim. Dedim de işte huy bu düzelir mi bilmem.

 Yeni bir yıl gelirken kendi kendime kararlar aldım. Beni üzen insanları çok fazla hayatımda tutmak istemiyorum. Sadece kendi egoları için beni arayıp soranları da bir elemeden geçirmek istiyorum. Bazıları için harcadığım vicdan azabı saatlerimi hayatımdan söküp atma gibi planlarım var. Bir köşeye koyup hepsini unutayım diyorum. İşlerine gelince ortaya çıkarlarsa yüzlerine birde ben gülüp arkamı dönmeyi deneyeceğim.

 Deneyeceğim diyorum hala kesin konuşmuyorum çünkü bu garip bir huy türü ve biliyorum ki çoğunuz da da mevcut. Kolay kolay da değişmediğini bilirsiniz. Ama zamana çok güvenirim ben; her yaraya kabuk bağlatır, her vicdanı susturur, her haksızlığı karşılıksız bırakmaz ve her an içinde ki çocuğu biraz daha büyütür. Büyüdükçe değişmezsin belki ama akıllanır kendine başka yollar çizmeyi öğrenirsin. Bunun da en büyük yardımcısı zamandır.

 Aslında anne olduğum ilk yıllar da belirlediğim bir mottom var ÖNCE BEN bunu her zaman hatırlattım kendime gözümün gördüğü her yere de yazarım bloğum da da çokça kullanırım hatta bloğumun sağ tarafın da açıklama kısmımda da var çok da faydası gördüm. Her bunaldığım da derin nefes alıp ÖNCE BEN diye tekrarlarım. Kabul ediyorum ki annelik serüvenim de daha çok uyguladım etrafımda ki insanların yüzüne karşı önce ben diyemedim ama deme vakti gelmiş gibi görünüyor.

 2016 için kendime yol listeyi hazırlayacağım belki canım sıkıldıkça bakar hedeflerime sahip çıkarım ;)

Sevgiler,





devamı »

7 Ara 2015

Boza İsteyen?

bozanın faydaları


 Seveni olduğu kadar sevmeyini de çokmuş ama ben bu tada bayılıyorum.

 Bana nedense çocukluğumu hatırlatıyor. Sokak arasın da gezerdi o zamanlar bozacılar. Bozacının sesini duyduğum an içim kıpır kıpır olurdu. Aklımıza gelmezdi o zamanlar sokakta satılan boza sağlıklı mıdır değilmidir? Kimbilir nerede nasıl yapıldı? Ne kadar katkı maddesi var içinde diye sorgulamazdık. Kış aylarında evimize huzur verirdi tarçın kokusu bu yüzdenmidir bilmem ama tarçın da boza da bana inanılmaz huzur verir.

 Artık sokak aralarında değil marketlerden temin ediyoruz. Yalan değil alırken aklıma da acaba güvenilir mi diye sorular geliyor. Ama evime gelip tarçın kokusuyla birleştirdiğim o tat bana inanılmaz bir keyif veriyor. Çocukları da alıştırdım bu sıra her akşam boza içiyoruz. Özellikle yeni başlayan öksürükte her gece yatmadan önce bir bardak boza içmek iyi geliyor. Ve tabii ki emziren annelere şiddetle öneririm şahane bir süt arttırıcı özelliği var ;)

Faydaları ne biliyormusunuz?

Öksürüğe Faydaları: Kış aylarında çocukların düzenli olarak Boza tüketmeleri bronşların rahatlamasına, balgam çıkarmanın kolaylaşmasına neden olur, böylece solunum yollarının temizlenip, daha rahat hedef alınmasını sağlar. Bunun dışında 2-3 gün düzenli bir şekilde boza alımına devam edilirse çok şiddetli öksürükleri bile kesme özelliği vardır.
Boza Anne Sütü İçin Faydalıdır:Bozanın en bilinen faydaları arasında anne sütünü arttırdığı yer almaktadır. Bununla birlikte içerisinde ki zengin vitamin ve minerallerin anne sütü ile birlikte bebeğe geçtiği de göz ardı edilemez. Grip ve bunun gibi enfeksiyon hastalıklarının önlenmesi ya da nekahet dönemlerinin hızlı atlatılmasını sağlaması bozanın faydaları arasındadır.  Ayrıca çocuğun sağlıklı bir kemik yapısının oluşması için gerekli vitamin ve mineralleri içermektedir. Annenin kemik sağlığının korunmasına da yardımcı olur.
Boza Kemik Sağlığını Korur: Gelişmekte olan çocukların kemik yapılarını kuvvetlendiren vitamin ve vitaminler açısından zengindir. Yaşılılığa bağlı olarak meydana çıkabilecek kemik hastalıklarına yakalanma riskini azaltır.
Boza Kanserle Mücadele Eder: Bozanın içerdiği vitamin ve mineraller genel anlamda bünyenin savunma sistemi için faydalıdır. Bunun yanında kanserle mücadele için savunma sisteminin gerek duyduğu besinler sağlar.  Vücudun drencini arttırdığı için kansere neden olan unsurların ortadan kalmasına yardımcı olur.
Boza Sindirim Sistemine Faydalıdır: Boza genel anlamda sindirim sitemi için faydalıdır. Hazmı kolaylaştırarak midenin aşırı yorulmasını engeller, bunun yanında içerdiği asitler sayesinde midedeki asit seviyesini sağlıklı bir seviyede tutar. Aynı şekilde içerdiği asitler yardımıyla bağırsakların temizlenmesine yardımcı olmaktadır.
Soğuk Algınlığına Boza: Özellikle kış aylarında soğuk algınlıklarından dolayı meydana gelen nezle ve grip gibi hastalıklarla mücadelede ciddi anlamda katkı sağlamaktadır. Bu tür hastalıklara yakalanma riskini azaltır ve aynı zamanda hastalıklardan daha hızlı kurtulmak için yardımcı olur, hastalıkların şiddetini azaltır.
Enerji Vericidir: Bozanın en önemli özelliğinden bir tanesi de enerji verici olmasıdır. Zengin miktarda B vitamini içerdiği için sporcular tarafından düzenli olarak tüketilmektedir. Bunun yanında hamile kadınların doğum öncesi ve doğum sonrası güç kaybının yerine gelmesini sağlayabilir.
Boza Stresle Mücadele’de Yardımcı Olur: Bozanın hoş tadı ve kokusu yanında içerdiği maddeler sinir sitemi üzerinde de olumlu etkiler yapmaktadır. Farklı nedenlerden dolayı yıpranmış ve yorulmuş sinir sistemini sakinleştirici özelliği vardır.  B vitamini açısından zengin olduğu için zihinsel yorgunlukları gidermektedir.
Boza Cilt ve Saç Sağlığını Korur: Bozanın içerdiği B12 vitamini ve diğer mineraller cilt sağlığı ve saç sağlığı için faydalıdır. Özelikle kuru ciltlerin dolaylı olarak nemlenmesini sağlar ve cildi yumuşatıcı özelliği vardır. Kuru ciltlerde meydana gelen dökülmeleri engelleyebilir. Cilde sağlıklı bir görünüş katar.


Açıkçası bu kadar faydasını olduğunu bende araştırırken öğrenmiş oldum. Bu arada Ela nın öksürüğü yeni başladığında 3 gece üst üst 1 çay bardağı içirdim ve geçti. Artık geçesimi vardı yoksa boza mı iyi geldi bilemeyeceğim denemekte fayda var ;)

Sevgiler,

bozanın faydaları
küçük bozacı :)





devamı »

1 Ara 2015

Yılbaşı Çekilişim

keramika kahvaltı seti

Yeni bir yıla girmemize az bir süre kala Keramika dan yılbaşına uygun bu kırmızı kahvaltı setini şanslı bir arkadaşıma hediye etmek istiyorum.

Yılbaşından önce de çekilişi kazanan arkadaşımın elinde olmasını sağlayacağım.

Zorunlu şartım;
Bloğumun izleyiciler kısmından takipçisi olmak
ve 
Gfc den beni takibe alıp paylaşmak.

Ek hak ile kazanma şansınızı arttırabilirsiniz;
Twitter dan takipçim olmak ve paylaşmak  @gulsahonen +1 hak
İnstagram dan takipçim olmak ve paylaşmak @gulsahonen + 1 hak
Facebook dan takipçim olmak ve paylaşmak Annelikdunyam + 1 hak
ve
Bloğunuz da bu görsel ile birlikte çekilişimi paylaşmak size +4 hak 
kazandıracaktır.

Paylaşım linklerinizi ve mail adreslerinizi yoruma yazmayı sakın unutmayın ;)

Çekiliş 26 RALIK Cumartesi günü saat 24:00 de sonlanacaktır.
Hepinize bolll şans dilerim.

Notlar;
Çekiliş bloglarının katılımı kabul edilmeyecektir.
Yurtdışına gönderim yoktur.
Kargo ücreti bana aittir.

sevgiler,
Gülşah


devamı »

27 Kas 2015

Göbek Bağını Ne Yapsak?

 Dün evde bir şeyler ararken kalemlik içinde sarılı bir parça buldum tabii ki 2,5 yıldır gömeriz diye saklayıp bir türlü gömemediğimiz Ela nın düşen göbek bağı!!!

 En büyük kararsızlıkları bu göbek bağı meselesinde yaşadık biz. Yağız doğdu eşime dedim al bunu güzelce git Uludağ Üniversitesine gömmmm :) Takım elbise ile gidip çukurmu kazacağım dedi ve yıllarca arabasında gezdirdi artık ortada yok ve gömdüğünden emin değilim 5 yıl yanında gezdirdi sonra atmışta olabilir. Kısmet artık Yağız büyüdüğünde yolunu bulamayan bir gezgin olursa babasının göbek bağına ne yaptığını tahmin ederiz.

 Ela'nın göbek bağını ise ben hallederim dedim ama maalesef çöpe atmaya kıyamadım gömmek için vakit bulamadım. Evimizde koleksiyon gibi kurutup saklıyoruz. Bu durumda geleneklerimize göre evine bağlı bir hanım olacak kendisi.

 Azimle Oxford a gönderip gömülmesini sağlayanları bile duymuşluğum var :) Ben o kadarını beceremedim.


 Bu arada dün hala oldum. Dünyanın en güzel duygusuymuş. Kardeşimin bebeği demek, yeğen demek kendi evladından ayıramamak demekmiş. Yiğit paşamıza Allah analı babalı uzun ömürler nasip etsin. Ela ise tüm hastane evrelerinde yanımızdan ayrılmadı bana abla diyecek diye merakla bekledi. Şimdilik kıskanma göremedik ama bebiş eve geçince neler olur bilemiyorum :)





Tam konusuna denk geldi bakalım bizimkiler Yiğit in düşen göbek bağını ne yapacaklar merak ettim. Olmadı ben bir el atayım halası evde ki göbek bağı koleksiyonuna bir yenisini eklesin.

 Tabii ki bu batıl inançlara inanmıyorum. İslamiyetle de alakası olmadığına eminim. Sadece güzel ve eğlenceli bir geleneğimiz olarak anıyorum.

Camiye gömülürse imam olur.
Evde tutulursa evine bağlı olur.
Üniversiteye gömülürse meslek sahibi olur.
Falan filannn....

Var mı sizin de göbek bağının gömülmesi ile duyduğunuz örnekler?

Sevgiler,



devamı »

24 Kas 2015

EL YAZISI şart mı?

ilkokul da el yazısı
Fotoğrafta ki Yağız'ın duygu ve düşünceleri :)


Küçükken çok severdim güzel yazı derslerini. El yazısı yazmak bir tutkuydu benim için ve özene bezene yazardım. Doğru hatırlıyorsam 3. ya da 4.sınıfta başlardı bu ders.

 Ama şimdi ters düz olan eğitim sistemin de daha el ve kas becerileri yeni yeni oturan nesile el yazısı ile alfabe öğretiliyor. Google da baktım benim bilmediğim bir faydası mı varda milli eğitim bu kadar el yazısı konusun da diretiyor diye araştırma yaptım. Yok valla neden el yazısı diye araştırınca bir sürü şikayet yazısı okudum. Yani kimse memnun değil.

 Nasıl olsun ki? Oyun çağında ki çocuğun okula adaptasyonuna daha ilk günden parmaklarını zorlayarak köstek olunuyor. Bu zamane çocukları zaten başaramadıkları en ufak şeyde triplere giriyorlar, başarısızlığı hazmedemiyorlar birde okul hayatına böyle bir zorlukla başlayınca tam bir çıkmaza dönüyor.

 Çocuğu 1.sınıfta olup ta şikayet etmeyen veli yok sanırım. Yağız 1.sınıfa başladığın da ben hamileydim. Erken doğum yapmama sebep olacaktı çok şükür babası ile aştılar o dönemi ama sinir krizleri eşliğinde bitti resmen ödevler. Ödev değil değil daha yeni kalem tutan parmakların zorlanarak el yazısı yazma çabalarıydı onu ve bizi strese sokan. 7 yaşında olan çocuk daha o dönemde başladı sorgulamaya "tabletim de neden yazılar el yazısı değil??" "biz hep böyle el yazısımı yazacağız" açıklaması zor olan bu sorulara maalesef kimsenin cevabı yok.

 Sayfalarca verilen ödevler var bir de çok şükür bizim öğretmenimiz sadece tekrarcı yani eve çok ödev vermez 1.sınıfta da öyleydi şimdi de öyle ve asla 1.sınıfta ödevini yapamayana kızmazdı konuşarak ödev bilincini tüm öğrencilerine aşılamış bir öğretmene denk geldiğimiz için çok ama çok şanslıyız. Ama etrafım da görüyorum 1.sınıf çocuğunun elinde 7 yaprak ödev önlü arkalı 14 sayfa eder. 14 sayfa yazıyı o yaşta ki bir çocuktan beklemek doğru bir zihniyet değil bana göre. Evet bir okul öğretmen değilim ama bende çocuklarımın ilk öğreticisiyim. Yıllarca oyunun önemini, yaşına göre davranmayı öğretmeye çalıştım. Boyundan büyük sorumluluklar yüklemedim küçücük bedenine o yüzden bu kadar eziyet çekmelerine benim gibi hiç bir anne baba göz yumamıyor. Ve sadece mecburiyetten çocuklar zorlanmak durumunda bırakılıyor.
Ve bu nesil maalesef inanmadığı bir şeyi 4 yıl boyunca eziyet çekerek, zorlanarak yapmak durumun da bırakıldı ve bunun hesabını verecek kimse yok.

 Şuan oğlum 4.sınıfta ve hala kendi bile okumakta zolandığı bir el yazısı var. Seneye ne olacak biliyor musunuz? Ortaokulda el yazısı yok. Yani 4 yıl boyunca zaten anlam veremediği onu zorlayan, parmaklarının eziyet çektiği o günler havaya gidecek. Hayatının başka hiçbir kısmında kullanmayacağı el yazısı için 4 yıl bu kadar eziyet çekildiğine ve asla değmeyeceğine inananlardanım. Günümüzün bu kadar teknoloji ağırlıklı bir dönem olduğunu da göze aldığımız da ve sanal dünya da el yazısı kullanmadığını gördükçe koca bir gereksizlikten başka bir şey olduğuna inanmak çok zor değil.

 Yağız şuan büyük bir umutla seneye yani ortaokulda düz yazı yazacağı günleri bekliyor. Her ödevinden sonra ben el yazısı yazmada çok beceriksizim diye de kendini suçluyor. Seneye bu eziyetten kurtulacağı için bende çok mutluyum ve dua ediyorum ki Ela'nın ilkokula başlayacağı zamana kadar bu saçma el yazısı diretmesi kalkmış olur.

 Bu yazının bugüne gelmesi güzel denk geldi. Çünkü bizler evde tek bir çocuğa el yazısı yazdırmaya çalışırken değerli öğretmenlerimiz sınıfta çok fazla çocukla uğraşıyor. Emek harcamayanları, öğrencilerini aşağılayanları, çocuk kalplerin de derin yaralar bırakanları es geçiyorum ve bu değerli görevi hakkıyla yerine getiren tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü canı gönülden kutluyorum.

Sevgiler,
devamı »

17 Kas 2015

Annelik Sendromu

                                 annelik sendromu

 Akşam yine kendi kendimi yargılarken buldum. 2 yaş sendromu ile baş etmede mi iyiyim yoksa 10 yaşında ki ergene laf anlatmada mı? Cevap yok tabii ki bir an "oo süperim hemen çözdüm sorunu" diyorum bazende hırsımdan oturup ağlayıp "yok ya ben beceremiyorum bu işi bir yerde yanlış yapıyorum" diyorum.

 Kendimi yargılamamam gerektiğini 156350.kez kendime hatırlatsam da evde çocuklarla ne zaman kriz yaşasam kafamda deli sorular saklandıkları yerden çıkıyorlar.

 Hayır 2 yaş sendromu zaten başlı başına bir dönem iken 10 yaşın olayı nedir arkadaş bunu çözemiyorum.

 Ceza vermek istemiyorum artık sorumluluklarının farkında olması gereken bir dönemde, bağırmak hiç istemiyorum çünkü çok alındığı bir dönemde, konuşmak her zaman tercihimdi şimdi onu da istemiyorum çünkü bacak kadar boyuyla ters ters cevaplar veriyor iyice delleniyorum. Hal böyle olunca da çıkar yol bulmakta zorlanıyorum. Sinirli olduğu zamanlar da oturup günlük yazıyor tüm sinirini yazarak çıkarıyor açık bırakmış bir gün okudum da yazdıklarından korktum resmen tabii kendisine bir şey demeden uzaklaştım.
 Hafta sonu bir şeye kızdı gitti odasında bağırdı çağırdı sonra sakinledi gittim konuştum ağlayarak "bu evde beni kimse anlamıyor" dedi. Kafama balyoz yemiş gibi oldum bu lafı kullanma zamanı 15-16 değilmiydi diye bir düşündüm sonra toparladım kendimi "okulda durum nasıl herkes seni anlıyor mu?" diye sordum. "evet öğretmenim, arkadaşlarım hepsi beni anlıyor yani orada herkesle anlaşabiliyorum" dedi. Bu da bana ikinci darbe oldu. Neden ya ben doğduğundan beri bu çocukla konuşarak anlaşmaya çalışıyorum. Evet arada çatışıyoruz "tamam kabul bu sıra çok sık çatışıyoruz) ama ikimizde sakinleştikten sonra oturup konuşup çözüyorum ya da ben öyle sanıyorum.

 Neyse anlık düşüncelerimi bir kenara bırakıp tekrar Yağız'a konsantre oldum.
"peki biz evde en çok neden tartışıyoruz" dedim.
"sürekli odanı topla diyorsun" dedi.
"peki okulda ders bitince kalemlerini, defterlerini sağa sola atıyor musun? montunu sıranın üzerine koyuyor musun" diye devam ettim.
"hayır çantama koyuyorum, montumu da asıyorum" dedi.
"evde peki neden üzerinden çıkardıklarını sağa sola atıyorsun kalemlerin dahi yerler de ve biz en çok bu yüzden tartışıyoruz belki okulda ki gibi evde de sorumluluklarını yapsan daha iyi anlaşabiliriz" dedim.
Sonra hemen atağa geçti cevap bulamadı sinirli bir şekilde "babamda sürekli beni suçluyor hiç dinlemiyor" dedi.
"peki öğretmenin ya da arkadaşların senden bir şey istediğin de sen surat asıp, bağırarak mı karşılık veriyorsun"dedim.
"hayır" dedi ama yüzü iyice asıldı.
" baban senden bir şey istediğinde neden hemen bağırıyor, surat asıyor hatta konuşmayı denemeden hemen ağlıyorsun" dedim. Tık yokkk
Sonra sıkıca sarıldı özür diledi. Ohhh dedimmm dünyalar benim oldu anladı sanırım diyerek gittim yattım huzurla uyudum.

 Ama dün gece yine en başa döndük gitmiş klozete kırmızı kalem açmış ki çöp kutusuna yapması gerektiğini çok iyi bilir. Ve klozette her yer kırmızı leke olmuştu odasına gittim konuşmak için sabah ütüleyip giydirdiğim üniforma yerlere atılmış üzerinde geziliyor. Masasının üstünü hiççç söylemiyorum bile. Empati kur diyen iç sesime küfür edip derin derin nefes alarak çıktım odadan balkona çıkıp çığlık atmayı o an çok ama çok istedim. Onu da yapamadım gittim klozeti tam 1 saat evde ne kadar kimyasal varsa boca edip ovaladım neyse ki çıktı. Sanmayın ki ben böyle krizdeyken Ela sessiz sakin oturuyor her saniye bacağımın dibinde "kız ona anne, söz dinlemiyor al kalemlerini bana ver" diye küçücük boyuyla aklınca bana gaz veriyor.

 Özellikle belirteyim burada önemli olan klozetin temizliği değil bir gece öncesi o kadar konuşmama rağmen 10 yaşında ki çocukla hala bir arpa boyu yol alamıyor olmam esas meseledir. Birde kabullenemediğim Yağız 3 yaşındayken bile çok derli toplu odası vardı 5 yaşındayken dolabında ki tişörtleri bile renklerine ayırıp yerleştirirdi. Küçükken böyle olup büyüdükçe düzeleceğine tersine döndü. Kafayı yiyeceğim çocuk mu sorunlu, yoksa yetiştiren büyüten olarak sorun bende bizde mi? Bu yaş grubunda ki bir çok çocuğun böyle olduğunu duymak yalan değil valla içime su serpiyor. Bir nebze olsun kendimi yargılamayı bırakıyorum.

 Bu yazdıklarımı okuyabilir diye korkmuyorum çünkü geçen hafta şubat tatiline kadar sürecek tablet cezası aldı. İlerde otursun bol bol okusun zaten :)

 Velhasıl 2 yaş sendromundan dert yanan anneler üzgünüm ama bugünler de geçecek üzülmeyin diyemiyorum lakin 2 yaş sendromu yaşayan da var evde o dönemi de iliklerime kadar yaşıyorum :) az daha sabredin sanırım 20.yaşların da umut var diyorum. (züğürt tesellesi)

 Ben içinde bulunduğum bu ruh halime annelik sendromu diyorum ara ara yokluyor idare edin artık :)

Not: Bazıları Yağız için aman küçücük çocuk odasını toplaması için bu kadar diretme diyorlar ama öyle bir şey yok sorumluluklarını ne kadar erken yaşta kazanırsa o kadar ileride kendisi rahat eder. Hele ki erkek çocuğuna bu kadar iş yaptırılır mı diyenleri duymuyorum bile.

Sevgiler,




devamı »

16 Kas 2015

Pakolino Aktivite Kutuları

pakolino kutu oyunları

PAKOLİNO; 3-7 yaş arası çocuklar için tasarlanan eğitici ve eğlenceli aktivite kutularıdır. Tanımları böyle ama 10 yaşında ki oğlum da 32 yaşında olan bende Ela'nın elinde bu kutuyu gördükçe kayıtsız kalamadık.

Ela için kullandığın kutu oyunları var mı? diye özelden 1-2 kişi sorunca Pakolino kutularını denemeye karar verdim. Çalışan bir anne olduğum için akşamları da Ela sürekli oyun oynamak istediği için bu aktivite kutusu çok işime yaradı. Kutunun içinden 3 tane özenle hazırlanmış kese kağıdı çıktı. Her kese kağıdın da ayrı bir aktivite malzemeleri var. Ve her kese kağıdı fotoğrafta ki gibi sıralandırılmış bu çok hoşuma gitti.




pakolinoçocuk ve resim

2. kese kağıdından Yusufçuk böceği yapımı malzemeleri çıktı. Küçük kağıtları boyamak için keçe kalemlerine kadar her şey düşünülerek hazırlanmış olmasına çok şaşırdım. Bu etkinliği de Ela ile 2.gece yaptık. Yatana kadar bu etkinlikle uğraştı.


pakolino

Ve 3.kese kağıdından küçük küçük bir sürü oyun hamuru ve kutu yapımı malzemeleri çıktı. Böcekleri ben yaptım Ela siyah yapışkanlar la süsledi ve gözlerini yaptı. Sergileme kutusunu da Yağız yaptı. 


El birliği ile işlem tamam :)

Kısaca notlarım;
* Eğer çocuğunuzla birlikte ne etkinlik yapsak diye çıkmaza giriyorsanız Pakolino kutuları tam bir kurtarıcı.

* Kutuyu önünüze alıp oturduğunuz anda bir daha kalkıp bu eksik, şu eksik diye düşüneceğiniz hiç bir şey yok. Kutunun içinde ki her etkinlik malzemesi en ince detayına kadar hesaplanarak hazırlanmış.

* Etkinliklerin hiç biri çocukların zorlanacağı ve ya yapamayacağı gibi değil. Kutuda bir kaç yönlendirme ile çocukların gayet kolay çözebileceği etkinlikler mevcut.

* Biz bir kutu ile tam 3 gece vakit geçirdik. Her geceye bir etkinlik yaptık. 4. gece ise en başa dönüp kalan parçalardan ateşböceğimizi tekrar elden geçirip oynadık. Dolu dolu 1 haftayı tamamladık diyebilirim.

* Ve en önemli notum yaparken zorlanmayan ve hiç sıkılmayan Ela nın fazlasıyla eğlendiğini gördüm.

Son olarak çok sağlam olan kutuyu da atmaya kıyamadık ve toka kutusu yaptık :)

Çalışan annelerin akşmaları ne yapabilirim diye düşünmelerini engelleyen hatta ev hanımı olup ta tüm gün çocuğumla ne etkinlik yapabilirim diye dert yanan tüm annelerin kurtarıcısı olabilecek nitelikte olan Pakolino aktivite kutularına aylık - 3 aylık ve 12 aylık olarak üye olarak her ay kapınıza kadar gelmesini sağlayabilirsiniz.

Umarım bana soran arkadaşlarım için yeterince aydınlatıcı bir yazı olmuştur. Sorunuz olursa gulsah.onen26@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.

sevgiler,




devamı »

12 Kas 2015

Dış Mekan Albümümüz

 Sünnet düğünü telaşlarımız bitti 1 aydır rahatız. Daha öncede yazmıştım ( TIK TIK)  fotoğraf çekimlerini düğünden 2 hafta sonra dış mekan da (longoz ormanları) yapmıştık.

 Karacabey deki longoz ormanlarını da çekimler sebebi ile görmüş varlığından haberdar olmuş oldum. Biz Karacabey liyiz ve ben burayı nasıl daha önce duymadım diye resmen şaşırdım. Ormanın bir tarafı yeşillik diğer tarafı ise deniz kenarı. Çekimleri yeşillikler de yaptık ama bence mayıs ayında gidip sahil kenarında da çok güzel bir çekim yapılabilir :)

 Çekimlerde düğün günü giydiğimiz abiye kıyafetlerimizi yanımıza aldık ama sadece çocuklar giydi ben ve eşim ortama daha uygun olur diye daha sade kıyafetler seçtik. Nasılsa düğün günü çekilen bir sürü abiyeli karelerimiz var bu daha farklı olsun istedik.

 Tek zorluğu elbiseyi kısaltmamıştım bu yüzden düz ayakkabı yerine ormanda bildiğiniz kocaman topuklularla çekim yapmak zorunda kaldık :) Neyse bir yerimi kırmadan bitirmiş olduk.

 Amacımız hem piknik hemde eğlenceli bir çekim yapmaktı öyle de oldu. Bu konu da söyleyebileceğim en önemli şey; bu tarz çekimleri yaptıracağınız insanlarla aranızda ki elektrik çok çok önemli. Onların size yardımcı olması sizin rahat olmanız durumunda ancak ortaya güzel kareler çıkabiliyor.

 Böyle güzel bir günün sonunda elimizde özenle hazırlanmış şahane bir hatıra albümümüz ve asla aklımızdan çıkmayacak çok güzel bir gün kaldı. Ve diyorum ki bu tarz bir çekim yaptıracaksanız çekim yapan kişi ile mutlaka daha önceden birlikte vakit geçirin. Sevgili Ali Rıza ve Handan Özer bu konu da iyi derece de uzmanlar diğer bir artıları ise fazla samimiler bu yüzden çekim çekim gibi değil dostlarla geçirilen güzel bir gün gibi oldu. Ve ne mutlu ki benim bu fotoğraf merakım sayesinde 2 güzel insan kazanmış olduk.

 Biz Ela nın 1 yaş çekimin de tanıştık bugün onlarla tanışmama vesile olan arkadaş beni sildi attı ama giderken de bana kalbi muhteşem bir abla ve abi bıraktı. Ela büyüyüp evlenene kadar daha ne çekimler yaparız biz bilemiyorum :) Elimde çok güzel kareler var paylaşma nazar değdireceksin diyorlar ama kendimi frenleyerek paylaşmaya devam ediyorum.
fotoğrafta ki arızayı bulun :)

 Amannn her şey de fotoğraf çekinmeye başlandı demeyin sakın bu kareler çok güzel hatıra olarak bugünlerin hatırına elimizde kalan tek belgeler. Her özel anın ve özel günün bir şekilde fotoğrafla ve ya yazı ile anı olarak bırakılmasından yanayım. Fırsat ve imkan buldukça dış mekan çekimi yapın veya yaptırın.

Daha bir sürü güzel kareler için instagram hesabıma beklerim ;)
@gulsahonen

Ali Rıza Özer in çektiği diğer fotoğrafları da incelemek isterseniz;
web sayfası : www.alirizaozer.com
instagram hesabı : @alirizaozer

Işığınız bol olsun ;)


devamı »

11 Kas 2015

Kolay İngilizce Öğrenmenin Yolları



 Sizlerde “İngilizce Nasıl Öğrenirim?” diye merak edenlerden misiniz? Bu konuda ne kadar şanslı olduğunun farkında olmayan birçok kişi zamanlarını boşa geçirmektedirler. Online eğitimlerden, eğitim setlerine ve dil kurslarına kadar sayısız imkânlar arasında günümüzde hala bir yabancı dil sahibi olmayan kişiler ne yazık ki hayatları boyunca pişmanlık yaşamaya mahkûm olmaktadırlar. Kolay yollardan İngilizceyi öğrenmek isteyen kişiler yaptıkları araştırmalar sonucunda bu işin emek istediğini ve gerekli zamanları ayrılmadığında bu işin zor olacağının farkında olmaktadırlar. Özellikle öğrenciler tüm yaşamlarını etkileyecek olan İngilizce için öncelikle kütüphanelerinde bulunan kitaplardan yardım alarak azda olsa dil konusunda biraz bilgi sahibi olabileceklerdir. Sonrasında profesyonel yardımlar almak için kendi şartlarına uygun olan eğitimleri araştırarak kurslara kayıtlarını yaptırmaktadırlar. Elbette dili öğrenirken evde ya da okulda kitapların içerisinde kaybolarak yalnızca yazıp, okumakla İngilizce öğrenilemeyecek olup ve bu durum karşısında insanlar kendilerine oldukça eziyet etmiş olacaklardır. Öğrenmek için en etkili yol dili bilen kişilerle konuşarak pratik yapmaktır. Bu yüzden dilin fazla kullanıldığı mekânlarda uzun süreler geçirerek daha akıcı konuşmanın yanı sıra rahatlıkla yazıp-okuma kabiliyetleri gelişecektir.

Şimdilerde herkesin kendi başlarına kolayca dili öğrenebilmeleri için cd, kitap ve elektronik sözlükten oluşan İngilizce Öğrenme Seti sahibi olmaları yeterli olmaktadır. Konular Türkçe anlatımlı olduğu için derslere sıfırdan başlayanlarda dâhil olmak üzere kimse zorluk yaşamamaktadır. Setlerde dersler sınıf ortamında profesyonel öğretmenler tarafından anlatılmaktadır. Uygun fiyat aralıklarında sahip olduğunuz öğrenim setleri sayesinde kurslara yüksek meblağlarda paralar ve ekstra zamanlar harcamanıza gerek kalmadan, sizlerin belirlediği süre ve mekânlarda derslerinizi çalışabilmektesiniz. Düzenli olarak devam edeceğiniz dersler sonrasında istediğiniz seviyelere ulaşarak, bu özel dil İngilizceyi rahatlıkla konuşabilecek ve anlayabileceksiniz. Başlangıç, orta, ileri, çeviri teknikleri gibi farklı seviyelere göre hazırlanmakta olan öğrenme setleri arasından öğrenciler kendi seviyelerine uygun olan doğru sete sahip olarak derslere başlamalıdırlar. Şimdilerde internet üzerinden rahatlıkla siparişlerini verebildiğiniz setler için yapacağınız ufak araştırmalar sonrasında, hem fiyat ve ödeme koşulları uygun olan, hem de kaliteli eğitimler sunan setlerin seçilmesine özen gösterilmelidir. Zamanları kısıtlı olduğu için kurslara katılamayan ve özel derste alamayan kişiler için bir kurtarıcı olan bu setler birçok kişinin iş ve eğitim hayatını kurtarmaktadır. Set içerisindeki CD’ler de sayısız kelimeler bulunmakta olup, bu kelimeleri ve anlamlarını ezberleyen kişiler her bir yeni CD ile daha yeni şeyler öğrenmenin vermiş olduğu keyif ile derslere daha fazla zaman ayıracaklardır.

Aynı zamanda İngilizce öğrenirken bir nevi beyin jimnastiği de yapılmakta olup, hayatın sıkıcı ve rutin giden akışında renk katan bir hobi olarak hayatlara farklılık katacaktır. CD’lerdeki kelimeler sık sık dinlendiğinde bir şarkı ezberlenir gibi ezberlenecek ve daha fazla akıllarda kalıcı hale geleceklerdir. Telefon, tablet, DVD ve bilgisayarlarınıza uyumlu olan her bir CD’yi günün istediğiniz her anı her mekânda rahatlıkla dinleyerek öğrenim sürenizi hem hızlandırmış, hem de kolaylaştırmış olacaksınız. İngilizcenin yanı sıra Rusça, Almanca, İtalyanca ve Fransızca gibi diğer diller içinde öğrenim setleri bulunmakta olup, bu dillere ihtiyacı olan kişilerde kısa süreler içerisinde dilleri öğrenerek kullanmaya başlayacaklardır. Burada yapılması gereken tek şey alınacak olan setin uzman ellerden çıkmış olması ve derslere başlayan kişileri istedikleri seviyelere ulaştırmasıdır. Setlerin sahip olduğu fiyatlar günümüzde verilecek olan dil kurslarından çok daha altında olup, isteyen herkesin rahatlıkla bu setleri alarak dilleri öğrenmelerini sağlamaktadır. Sizlerde daha fazla geç kalmadan hemen bir set alarak düzenli olarak derslerinize başlamalısınız.

devamı »
Bumerang - Yazarkafe